Gerçekler ve masallar..
Çocuktuk; bir varmış bir yokmuş diye başlardı gecelerimizin vazgeçilmez masalları. Sonuna kadar bekleyebildiklerimiz mutlu sonla biterdi. Bekleyemediklerimiz yarım hala. Çok sonra anladık gerçek hayatta hiçbir şeyin mutlu sona ermediğini.
Kavuşan prens ve prensesler, mutlu mesut yaşayan aileler, adalet dağıtan krallar, kraliçeler, kurtarıcı şövalyeler, büyük geniş ormanlar, güzel kadınlar, çikolatadan evler, her şey pahasına yapılan iyilikler yoktular.
Hayatı iç etmek için bir güvercinin gagasında, uğraşıp durduk milletçe. Kim öğretti bize kendimizi bu kadar sevmeyi? Önce kendini sevmelisin. Kendini seven başkalarını da sever cümlesini kim sokmuştu aklımıza. Oysa olmuyor kendini sevince. Bencilliğe dönüşüyor kendini sevmek gitgide. Ve sevemiyorsun kendinden başka kimseyi. Neden her şeyi önce kendimize isteriz bilen var mı? İşte bu yüzden. Kendimizi seviyoruz çünkü her şeyden çok. Sonra geliyor anneler, babalar, kardeşler, akrabalar, komşular, arkadaşlar, hemşeriler, eşler, dostlar sonra geliyor. Oysa onlar olmadan yaşamak neye yarar ki. Neye yarar kazandığımız ekmek paylaşacak biri olmayınca yanımızda. Neye yarar cümlelerimiz dinleyecek biri yoksa. Tek başına hayal bile kuramayız oysa. Mutlaka birileri vardır hayaller de bile. Nasıl bu kadar hoyratlaştık? Nasıl acımasız olabildik, nasıl hileci, alçak, riyakâr, bencil, yalancı olabildik. Biz değimliydik o masalları dinlerken her şeyin iyi olduğunu düşünen. Ne oldu iyilere nerdeler?
Aldananlar, aldatanlar, zulmedenler, karşı çıkanlar, asiler, isyankârlar, arkamızdan vuranlar, sarhoşlar, hırsızlar, arsızlar, insafsızlar, caniler, katiller, sapıklar, uyuşturucu satanlar, dolandıranlar buradalar.
Peki, bu masalın şövalyeleri nerde? Neden kuşanmadılar kılıçlarını kötülüklere?
Alice nerde? Harikalar diyarı nerde?
Nerde duyarlı insanlar?
Yerlere tükürmeyen, çimlere basmayan, hatalı sollamayan, sarhoş ise araç kullanmayan, laf atmayan, kırmızı ışık da geçmeyen, küfür etmeyen, kavga etmeyen, haksızlık etmeyen, nefret etmeyen, hor görmeyen, dilenmeyen, dilendirmeyen, silahla gezmeyen, sokakta karısını kesmeyen, kardeşini, çocuğunu, anasını, babasını, kimseyi öldürmeyen, hayvanlara eziyet etmeyen, zehir satmayan, kaçakçılık yapmayan, cinnet getirmeyen, taciz etmeyen insanlar nerde?
Polyanna nerde? Nerde kötülükleri dize getiren devler?
Yaşadığımız hayatın masal olmadığını, gerçeklerin acı yüzüyle karşı karşıya kalmadan önce neden anlatmadılar bize?
Neden kendimize gelip kötülükleri silkelemiyoruz üzerimizden, neden silmiyoruz hemen şimdi ağlayan bir çocuğun gözyaşlarını, neden sormuyoruz dostlarımızın halini hatırını telefonlarımıza sarılıp, neden bir teyzenin – amcanın elinden tutup karşıya geçmiyoruz henüz onlar gibi elden ayaktan düşmemişken, neden selam vermiyoruz insanlara ve hatta çiçeğe, böceğe, kuşa, kargaya. Bize gören gözlerimizi hatırlatmışken onlar. Neden evlerimize kocaman tebessümler yapıştırıp girmiyoruz dudaklarımıza. Neden sormuyoruz bugün nasılsınız diye komşulara, neden özür dilemiyoruz kırdığımız kalplerden. Neden unutmayı denemiyoruz kötülükleri. Neden hayatlarımızın masal kahramanları olmayı denemiyoruz.
Neden bu kadar eminiz payımıza gökten üç elma düşmeyeceğinden.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.