- 1178 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
Humbaba
Huysuz Kaya’dan kırk insan adımı mesafede Sidre yapraklarını cilâlıyordu. Bir iki güne kalmaz uzun süreli misafirlerini ağırlayacaktı . Kabına sığmayan çınar,kırk odalı bir hanın işini çok seven hancısıydı sanki . Pürtelaş fersah fersah uzaklardan gelecek misafirleri için envai çeşit yiyecekler hazırlatıyor ; arada bir dalların kulaklarını büküyor, itaatkâr ve cömert olmalarını , misafirlerini hoşnut etmek için ellerinden geleni yapmalarını öğütlüyor, bütün gün sert direktifler veriyordu . Zaten işi başından aşkınken sabah ki vukuatın tekrar etmesini elbette istemiyordu . Hem bu kaçıncıydı ; Küfürbaz ’ın hoşnutsuzluğu , henüz soluğu kısa rüzgarları coşturuyor ; nihayet titretecek bir dal buldukları için iyice kuduruyorlardı.
Son zamanlarda Küfürbaz ’a bıyığı yeni terlemiş , sakar mı sakar ; kendini ispat peşinde bir sabah rüzgarı dadanmıştı . Küfürbaz ’ı tam dişinin kabuğuna uygun bulmuş olmalıydı ki bu sabahta güneşten önce uyanmış yola koyulmuş Küfürbaz ’ın çevresinde oynamaya başlamıştı .
Küfürbaz , kulağı pek iyi işitemeyen , yaşlıca bir dal idi. Malum bu sabahta isteksizce istekleri yapmaya çalışıyor dize bildiği kadar erzak diziyor , istifleyebildiğini istifliyor arada bir yüksek sesle yakınması duyuluyordu . Tüm damarları tek tek sızlıyor -teri yanına arsızca sokulmuş -yosundan mıdır bilinmez hep küf kokuyordu . Biliyordu ki bir ayağı toprakta. Yerçekimi , günbegün içine taa özüne - büyük bir balık yakalamış gibi ağır ağır - kendine doğru çekiyordu. Periler aşkına bunu biliyordu .
KÜFÜRBAZ-2-
Arkadan kulağına aniden solumuştu Sakar Rüzgar . Hazırlıksız yakalanmıştı Küfürbaz. - Kuytuların köküne...- zangır zangır titremekten alamamıştı kendini . Tabii o zaman olan olmuş canım istiflenmiş erzaklar , yırtık tüy yastıktan fırlamış gibi etrafta uçuşmuşlar sonra da yerçekiminin iştahlı kuytularına doğru süzülmüşlerdi .
yaşlı dala aldırmayan afacan Sakar Rüzgar, gerisin gerisi gelmiş tam bu seferde küfürbazı ayaklarından ısırmıştı. Sabrı tükenen yaşlı dal takatsizlikten çökmüş ve bir iki kaburgası çatlamış bir iki yeri kırılmış kendinden geçmişti.
Oyuncağından iyice sıkılmış olmalıydı ki Sakar Rüzgar, avurtlarını iyice şişirip,can sıkıntısıyla sırtını dönmüştü Humbaba ormanına . Kuzeye doğru kısa soluklarla ortamdan çabucak uzaklaşmıştı .
Bu olay Sidre ’yi çileden çıkarmaya yetmişti . Böyle önemli günlerde tek bir fire bile vermeye niyeti yoktu .Tüm dallara -genç yaşlı - ihtiyacı vardı . Ama bu dalların bir geyiğin dalları kadar bile akılları yoktu . Maalesef işin ehemmiyetini kavrayamıyor, akılları bir karış şuursuz dallara metazori iş yaptırıyordu .
Ellerini sıvazlayan Yahudi ’nin heyecanıyla yapraklarını birbirine sürten Sidre ’nin coşkusu doğrusu çok yersiz bulan genç dallar , yaşlı dallardan umar bekliyor en azından kendilerini haklı hissetmek istiyorlardı.
Her yerden fışkırmış yağız genç dalların içi içine sığmıyor üzerlerinde badi badi geçen tırtıllara , konan kelebeklere , gagalılara laf atıp duruyor , harikalar kumpanyası gibi birbirinden ilginç - uzunu, incesi ,şişmanı , yusyuvarlağı ,yassısı , çelimsizi , güçlüsü, karası , sarısı , yeşili , mavisi , morumsu - cümbüş cümbüş böceklere akıl sır erdiremiyor bu yeryüzünün en kalabalık sakinlerine hayretle bakmaktan , bütün gün süzmekten kendilerini alamıyorlardı .
YAPIŞKAN AĞAÇ SAKIZI
Yapışkan Ağaç Sakızı , güneşin yumaklarını çözdükçe bal kıvamına geliyor, turuncuya kırmızı serpiştirilmiş bir renk alıyordu . Küfürbaz ’ın henüz güneş görmüş patates rengindeki yamru yumru gövdesine sere serpe yapıştı . Dostunun belli belirsiz soluğunu hissedebiliyordu . Doğrusu kaç zamandır biricik dostunu uyanık yakalamıyordu . Küfürbaz hep uyur haldeydi . Bir çok şifalı özler bedenine şırınga edilmiş , iyice uyuşturulmuştu.
Yapışkan Ağaç Sakızı , son posta polenlerini de yolcu etmişti . Doğrusu yorucu bir gün yaşamıştı .
Kavun dilimini andıran güneşe şöyle bir baktı . Sertleşen kısmında gezinen böceklere artık dinleneceğini söyledi . Küfürbaz ’a daha çok sokuldu . Küfürbaz şöyle bir titredi . Yapışkan Ağaç Sakızı sevinçle doğruldu .
- Dostum nasılsın?
- Hay rüzgarın anasına...
Güçlükle konuşan dostunun bir zamanlar henüz buruşmamış , nemi çekilmemiş , gürbüz kaslı vücudunu düşündü .
- Bana neden öyle bakıyorsun ?
- Hiç... dedi Yapışkan Ağaç Sakızı . Sesi kendine bile uzaktan gelmişti .
- Konuşma , yorma kendini . Sidre üç gündüz sonra iyileşeceğini söyledi .
- Hımm.. ne zaman konuştun ulu Sidre ’ yle ?
- Şey daha bu sabah
- Hayırdır !
- Sorma canım sıkkın aslında .
- Anlatmak ister misin ?
-Seni yormak istemiyorum. Ama sohbetini öyle çok özledim ki !
- Anlatsana
-İstatistikçiler gammazlamışlar beni Ulu Sidre ’ye
- Neden ?
- Bu seneki polen sayılarında geçen seneye oranla yüzde yirmi iki azalma varmış . Sebebini sordu.
- Ne dedin?
-Bilmiyorum dedim . Tabii bu cevap Sidre’yi tatmin etmedi . " Senin iş bilir bir sakız olduğunu biliyorum . Eminim sorunun kaynağını bulabilirsin . Sadece kendine dön ; geçen seneden çalışmalarını farklı kılan ne ? Tespit et!Revize çalışmalarını yap. Bir kaç gündüz içinde raporunu bekliyorum, anlaşıldı mı? " dedi , her zaman ki tok sesiyle.
-Hımm.. sen ne düşünüyorsun?
- Uzun zamandır sorunun farkındayım . Sidre ’nin de farkında olduğundan emindim . Biliyorsun Sidre , öncelikle sorunu kendimizin çözmesi için uçan bir baykuş kadar sessiz kalır. Çözümü kurgulamamız için onun bize bağışladığı önemli bir süreçtir bu .
Küfürbaz , sesinin boğuk çıkmasına aldırmadan okkalı bir küfür savurdu. Ulu Sidre kolay kolay uyarmazdı . Durum sanıldığından da ciddi olmalı .Takati kalmayan Küfürbaz , huzursuz gözlerini kapadı .
Bir süre kendi kendine konuştuğunu fark eden Sakız , hüzünle büzüldü .
(devam edecek :)
gönül gençyılmaz