SERÇE İLE GÖÇMEN KUŞUN HİKAYESİ
Mavi sularında okyanusun bir minik SADAKAT ...
Yeni bir baharın koynunda koca bir İHANET...
Geçmişten gözleri buğulatan bir içli histir sadakat.
Geçmişin derin hülya’larında yolculuğa çıkmış,günümüz dünyasına pek uğramaz,meyletmez bir haldedir sadakat.
Sadakat’ın yolundan yürümek zor ve çetindir.
Kaldı ki bahçesinde bir gül bile koklamaya cesaret edemez çoğu kimse.
Yorucudur; sabır ve metanet ister.
Kolaya sığınanların, kaçkınların yiyecegi nane değildir sadakat.
Kaypakların, ürkeklerin taşıyacağı mangal gibi bir yürek değildir sadakat.
Hece hece ezberlemektir kadırşinas’lığı ve yüklenmektir sırtına onca ağırlığı.
Sadakat: mis kokan çıplak bir bebeğin anne kucağında bulduğu huzurlu bir uyku gibidir.
Sadakat: yorgun bir serçe’nin kanatlarını azgın rüzgara bırakması gibidir.
Sadakat: şeytan’ın verdiği vereceği vesvese ye kapılmadan, iftira kapılarını kapatıp, sabır şerbetinden içmek gibidir.
Sadakat: zulmün boyunlara taktığı zincire direnmek, gerekirse katlanmak ve ölümüne dişlerini sıkmak gibidir.
Sadakat: yutulması zor, acı bir lokum gibidir.
Sadakat: Emek, gözyaşı ve içten his’lerle beslediğimiz ümitler gibidir.
O gerçek kapıyı çalıp açamasakta.
Sonu olmayan seferlerin, nihai son durağıdır sadakat.
Nedense insanlar bir tek ölüm’e sadakat besler.
Solgun bir dudak ile kara topragı öpmek için.
Bilirim ki ölüme çare yok,kaçamadığın ölümün eşiğinde.
Nankörsün: bir o kadar kör.
Sende saklı bir altın idi sadakat. Gün geçti nafile, şimdi solgun bir ölüsün.
Uğramazdın insanı şerefli kılan faziletlerin kapısına.
Katlanmazdın sabır denen ruhunun arzuladığı şefkat kapısına.
Sadakat’den uzak ihanetlerin kapısında büyüdün.
Zaman oldu ellerin ile, dillerin ile ve zaman geldi gözlerin ile ihbar ettin sevginin bütün masum yanlarını.
Ey nankör! bir o kadar kör.
Görmedin mi? Seni sen yapan bir erdem’di sadakat.
Her uğradığın ihanetlerin girdaplarına saldın sadakati
Alçaksın, kaçaksın, kaypaksın.
Ve nihayetinde işte bir ömür peşine düşdüğün nefs’in oyuncağısın.
Hadi çağır vesveselerini, çağır günahlarınla imar ettiğin yumak yumak ihanetlerini.
Şeytanın türküsünü çalanda, söyleyende sendin.
Doğruya yalanı katan, masumları çileden cıkaran, şeytan kapısında oynaşanda sen idin.
Hiç mi sadakat besleyeceğin kimsen olmadı?
Bilirim zordur birinin birisine sadakat beslemesi.
Değişen çağ’ların değişen insanlığıdır sadakat’sizlik.
Zor da olsa bu erdemi unutmayan nice sine’lerinde bu hasleti yaşatan Anadolu insanı var.
Türk’e has değerli bir karakter yapısıdır sadakat.
İhanet kapıları açık oldukça sadakat bahçeleri daima yeşerecektir.
Bir kötünün yanında bir iyi muhakkak var olacaktır.
İhanetin adı göçmen bir kuş’a verilir.
Sadakatın adı ise bir serçe’ye.
İki dost bütün bahar ve yaz boyunca uçarlar, küçük bir köyün semalarında.
Küçük sinek’leri, kurtçuk’ları yerler.
Arsız yağmurların şaha kaldırdığı derelerden içerler.
Çiçek açan ağaç’lara konup, papatya tarlalarında gezerler.
İki dost söz verir birbirine. AYRILMAYACAĞIZ !
Öyle ya mevsim değişiyor.
Kış gelmiş.
Almış bir telaş göçmen kuşunu.
Serçe ise her zaman verdiği söze sadık.
Ayrılık acı, ihanet kotüymüş serçe için.
Yaşamaksa önemli imiş göçmen kuşu için.
Geçen baharın tatlı bir eğlencesi hatırına gel demiş göçmen kuşu serçeye
" yeni baharlara uçalım."
Serçe çaresiz "burda bekleyelim" demiş yeni bir baharı.
"Ama kış acımasızdır" demiş göçmen kuşu
" aç kalırız, üşürüz, ölürüz burada "
Serçe hayır demiş gözüyaşlı, " korunuruz direniriz birlikte bütün zorluğa."
Göçmen kuşu inanmamış zayıf ve zarif dostuna.
Israr etmiş "GİDELİM"
Serçe için gitmek: nasıl bir ihanetse onca yaşadığı yere,
kalmak da aynı şekilde ihanetmiş sevgiliye.
Ve seçerek sevgiyi karar vermiş. Uçacakmış göçmen dostuyla yeni bahar’lara.
Göçmen ile Serçe çıkmışlar yola.
Fakat serçe zayıfmış, kanatları narin.
Izdırap iliklerinde gezinmeye başlamış serçe’nin.
Kanatları uzun uçuşlar için degil. Dayanamayacak hale gelmiş bu yola.
Göçmen kanat’ları sanki çelik’den ve güçlü.
Nice bahar’lara yelken açmada usta bir uçucu.
Acımasız yaklaşan bir fırtına kanatlarını dövüyormuş inceden kuşların.
Göçmen önde serçe arkada.
Yorgunlukdan serçe iyice yavaslamış.
Göçmen kuşuna "duralım" demiş artık. " Biraz dinlenelim"
İtiraz etmiş göçmen kuşu. Demiş " daha aşılacak okyanuslar var ölürüz.
EYVAH!
çok fırtınalar görmüş serçe. " Kurtuluruz" desede nafile.
İhanet almış başını en önde gidiyor.
Sadakat narin yapısıyla onun peşinde.
Serçe sevgisine uymuş, son bir gayretle salmış zarif kanatını fırtına’lara.
Gökyüzünden daha büyük gelmiş okyanus serçe’ye.
Yorgun bir sesle son kez seslenmiş göçmen dostuna. "Yoruldum uçamıyorum"
Göcmen serçeye söyle bir bakmış " dostum bağışla beni, ben yaşamak istiyorum ve devam ediyorum.
Mavi sularında okyanusun bir minik SADAKAT.
Yeni bir baharın koynunda koca bir İHANET.
Selam ve dua ile.....
K.Kurultay
NOT: İnternet ortamında yıllar önce yazdığım SADAKAT isimli bu hikayeyi SERCE İLE GÖÇMEN KUŞUN HİKAYESİ olarak değiştirenler
ismimi yazmadıkları gibi hikayeyide çokca değiştirerek kimisi kendine maal etmiş; kimiside ALINTI diyerek kolay yolu seçmişlerdir.Kelli felli mahalli köşe yazarlarının bile kendine maal ettiği bu öykünün you tube de sayısız videoları bile yapılmıştır.
SERÇE İLE GÖÇMEN KUŞUNUN HİKAYESİ adlı öykünün aslına buyurun. :)