- 894 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SIFIR ŞEKER
Hangimiz gerçekten güldük son zamanlarda? Tebessümlerimizin bile tadı yok. Yaşadığımız sevdanın aşk olmadığını bildiğimiz halde devam etmiyor muyuz buna aşk demeye, tadını bilmediğimiz için gerçek sevginin. Pazarın tadı yok, yolculukların, gitmelerin, gelmelerin, geç kalmaların randevulara, hiçbirisinin tadı eskisi gibi değil. Söylediğimiz yalanların bile tadı yok eskisi gibi.
Sıfır beden, sıfır hata, light cola, light ekmek… Derken, gazı kaçmış hayatımızın bilemedik.
Yaşadığımız akvaryumun içinde balık hafızalarımız, bize mutluluklarımızı dahi unuttururken yaşanan yeni şeylerin nedense gerçek tatlar olduğunu zannetmemize sebep olmuş.
Eskisi gibi diyerek başlamıyor muyuz sözlerimize, bize bir anlık mutluluk veren kuş kırıntısı kadar gerçeklik gördüğümüzde?
Nankörlük etmemek de lazım belki elimizdekilerin kıymetlerini bilmek adına, ancak bir başkalaşım sürecinde olduğunu görünce, insanoğlunun gelişimi adına yaşanan bir süreç olmadığını düşünmeden de kendimi alamıyorum, bu yapay yaşantılarımızın.
Şimdilerde ambalaj çok önemli. Jelâtinli paketlerde satışa sunulan gofretin mi yoksa çocukken bakkala aldığımız teneke kutudaki gofretlerin mi daha tatlı olduğu hala bir muamma.
Ayaklarımız çamur olmuyor şimdilerde. Okula giderken çamurlanan ayakkabılarımızı yıkadığımız yağmur suları ile dolu su birikintileri de yok elbette.
Karpuz yerken yaz günlerinde, suyu elinize aktığında parmaklarınız bir birine yapışırdı tadından, şimdilerde sadece suyu var karpuzun ama ya tadı?
Dondurma yemek bir merasimdi mesela, zaten topu topu iki dondurmacı vardı yıllarca yaz aylarında hangisinin daha güzel olduğu sohbet konusu olurken, şimdilerde o da girmiş jelâtinli paketlere.
Sadece yediklerimiz içtiklerimiz mi? İnsanlarda jelâtinli ambalajlarda sunmuyorlar mı kendilerini bizlere? Dostlukları aldığımız o tatsız tuzsuz karpuzdan ya da hoş paketli bisküvi ve gofretlerden farksız. Gelin görün ki gerçek dost arayışı nedeni ile midir nedir yinede ambalajı açıp yemeden yapılamıyor bunların kontrolü.
Çok zaman geçmiyor damağımıza bıraktıkları tadın (dostluğun) aslında yapay şeker kıvamında olduğunu anlamak.
O sebepten midir nedir dostlarım, bugünlerde hayatımın kıvamı bildiğiniz sıfır şeker!
Selam, Sevgi ve Saygılarımla;
Erkan ÇEVİK
İstanbul / Mayıs / 2008
ELİMİN ÜSTÜNDE KİMİN ELİVAR?
Olmadı.
Tutamadım avuçlarımda,
Kayganlığına bir çare bulamadığım zamanı.
Hep, terk edişlerini seyrettim.
Aslında hepsi ’Ben’ olanları.
Ayağımdaki mavi patikler terk etti beni önce.
Sonra;
Rahatlığını hiçbir yerde bulamadığım,
Demir beşik gitti hurdacıya,
Sırf büyümüşüm diye, bir sünger yatak uğruna.
Gaz lambamız, kırk mumluk ampule küsüp gitti.
İçinde bir tek kötü gün görmediğim,
Siyah önlüğüm, takım elbiseme taktı kafayı.
Hepsi terk etti, hepsi.
Gençliğime çocukluğum,
Adamlığıma gençliğim küsüp gitti.
Beni, hiç terk etmez dediklerim terk etti.
Günahımı temizleyen gözyaşlarım,
Bir ilahi çağrı için Babam terk etti.
Beni, hiç terk etmez dediğim dostlarım terk etti.
Pamuk prenses yedi cücelerini alıp gitti.
Ali baba, mağaraya bir girdi ki çıkarabilene aşk olsun.
En son, bugece zeytin yerken kırılan azı dişim.
Beni, oyunlarım bile terk etti.
Bir daha hiç kimseye soramadım.
’Elimin üstünde kimin eli var? Diye…
Erkan Çevik
22 Kasım 2005 İstanbul