- 4809 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
‘’PARA’’ BİR GÜVERCİN KADAR ÜRKEKTİR, KENDİNİ GÜVENDE HİSSEDECİĞİ YERE UÇAR. ( 7 )
Salonun kapısında Miran abi ve yanında misafiri belirmişti.
Masamızdaki insanlar‘a selam verdikten sonra. Onlarda masadaki yerlerini alırken, Miran Abi. Andreo Bey’e ve bizlere hitaben ‘’misafirin, uçağı yarım saat kadar rötar yaptı bir de valizlerini bırakmak için otele uğradık o yüzden geciktik’’ deyip mazeret bildirip özür dilemelerinin ardından Miran abi ve misafiri yanımda boş kalan iki sandalye ye oturmuşlardı.
Böylece on iki kişilik davetli sayısına göre düzenlenmiş masanın davetli sayısı tamamlanmış oldu.
Masada bulunan insanlar ikili üçlü guruplar halinde kendi arasında sohbet ederken bende Miran abi ve misafiriyle sohbet ediyordum.
Gecenin son gelen davetlisi Miran abinin Belçika’da birlikte iş yaptıkları resmi ortağı olmayan ama ortaklaşa iş yaptıkları bir Türk’ün oğluydu ve tanıştığım bu Türkün adı Ersin’di. davet sonrasında Miran abiyle birlikte sabah erkenden bir iş için Amerika’ya gideceklerdi.
Bana ilginç gelen şey, aşağı yukarı miran abinin babasıyla ersinin babası aynı zamanda Türkiye’den ayrılmışlardı. Fakat Miran Abi’nin merhum babası evlerinde Türkçe konuşmalarını söyleyip Türkçe’yi unutmamalarını istemiş dolayısıyla uzun zamandır Türkiye’de yaşamıyor olmasına rağmen Miran Abı’nın Türkçesi gayet net anlaşılır bir Türkçeydi.
Ersin Belçika’da doğmuş 21 yaşında genç ve iyi biriydi ancak ve maalesef Türkçesi çok bozuktu öyle ki anlaşmakta bile güçlük çekiyordum. Neden Türkçeni geliştirmedin diye sorduğumda. (Hıım ben türçe konuşyoğrm asılindaa hıım ama tam anlatamiyoğrm)diye bir şeyler söylemeye çalıştı. Sen bu konuşmanla Türkçe konuştuğunu mu zannediyorsun? Dedim. Benim tepkime biraz alınganlık gösterdiğini hissettim ve gönlünü almak için sözlerime devam ettim.
‘’Sen Belçika’da doğmuş olabilirsin sosyal çevren arkadaşların Türk’ de olmayabilir, ancak senin annen baban Türk hiç mi evde Türkçe konuşmuyorsunuz?’’ Şeklindeki soruma; araya giren Miran abi söz alıp nedenini anlatacaktı ki, siz karışmayın o anlatacak bana gerekçesini dedim. Sağ olsun Miran abi hemen sustu.
Aslında pırıl pırıl 21 yaşında masum bir yüz ifadesine sahip bir genç olan Ersinin, alınganlık göstermesine hissettirmesem de üzülmüştüm ama belli ki evlerinde pek Türkçe konuşulmuyordu. Dolayısıyla dili tembelleşmişti. Bilinçaltı tepkim aslında anne ve babasınaydı.
Gündelik yaşamımda zırt pırt Türklükten bahseden biri değilim fakat Türklük olgusu her yönüyle, en hassas olduğum bir konuydu.
Ersin cümle kurmakta zorlansa da gerekçesini anlattı küçük bir çocukken annesi rahmetli olmuş. Babası da Belçikalı bir hanımla evlenmiş birde kızları olmuş dolayısıyla evde de Türkçe konuşulmadığı için Türkçesini geliştirememiş.
Anlattıkları içimi acıtmıştı düşündüğümde babasına da hak vermiştim. Eşini kaybetmenin acısıyla ve küçücük oğluyla kalakaldığı gurbet ellerinde. Kim bilir? Nasıl bir yaşam mücadelesi vermişti.
Hayatın gerçeklerini bir ‘an unutmuş şoven duygularla yargıladığım ersinden ve gıyabında babası ve rahmetli annesinden utanmıştım.
Ersin’in duru ve efendi halini çok sevmiştim. Eee nede olsa Türk. Kan çekiyor haliyle)) Gecenin bir bölümünü anlaşmamız zor olsa da Ersin’le sohbet ederek geçirmiştim.
Arada Ersin’in de bana iş ile ilgili soruları oldu
‘’iş kurmak için devletten aldığınız krediyi ödeye bildiniz mi?’’
Bana sorduğu sorunun cevabını aldığında çok şaşırmıştı. Ne kredisi? Bizim şirketimiz devletten kredi kullanmadan kendi öz sermayesiyle küçükten başlayıp zaman içerisinde bu günkü konumuna gelmiştir.
Ersin şaşkınlık ve hayranlıkla karışık bir ifadeyle,’’ Belçika ‘da devletten kredi kullanmadan hiç kimse iş yeri açmaz sizin şirketiniz Belçika’ da olsa devlet şirketinizin önünde nöbet tutar ’’ türünden bir benzetmeyle espri yaptı.
Şirketimizin gelişim sürecinden bahsettiğimde Ersinin yüz ifadesinden ülkesini hiç görmese de aidiyet duygusuyla Türkiye de herkesimin ülke için özveriyle çalıştığını sanmasının, iç çatışmasını yaşıyordum. Çünkü maalesef gerçek böyle değildi.
Ersin’e düzgün Türkçe konuşmamasıyla ilgili tepki koymuşken ve sohbetimiz boyunca Türklükle ilgili bir sürü nutuklar atmışken, şimdi nasıl derdim ki Türkiye de devletten kredi alman için büyük torpilin olması üstelik bir yığın insanı da görmen lazım diye. Görmekten kastımın ne olduğunu anlatmam gerekir falan yani işim zordu açıkçası. Hele birde vatan millet edebiyatı yapan kesimlerin aldıkları krediyi iş kurmak amacıyla değil de devleti dolandırmak için almalarını üstelikte bazı bürokrat ve siyasetçilerinde bu işe aracılık etmelerini. Daha kendime bile izah edememişken, bu tuhaf durumu Türkiye yi hiç görmemiş 21 yaşında düzgün bir kişiliğe sahip gencecik bir insana nasıl izah edebilirdim ki! Çocuğun duru zihnini karıştırmak istemiyordum. Ancak fena halde köşeye sıkışmıştım.
imdadıma masamıza yemek servisine başlayan garsonlar yetişti.
Andreo bey gülümseyerek daha önceki yemekte, bilmeden menüden domuz eti siparişi vermiş olan Yemeğinin özeliğini öğrenince hepimizin gülmesine neden olan (Aziz beyin tepkisine gönderme yaparak ) Aziz beye hitaben; ’’ yemeklerde domuz eti yok rahatlıkla yiyebilirsiniz’’ şeklinde esprisi arkadaşlarım arasında gülüşmeye sebep olmuş masadaki ambiyansı değiştirmiş ve guruplar halindeki sohbetleri sonlandırmıştı
Böylelikle bende Ersin’e açıklama yapmak ve benzer sorularla karşılaşmaktan kurtulmuştum.
Bizlerinde arasında olduğu Müslüman ve Yahudi davetliler göz önünde bulundurularak yemeklerde domuz eti veya yağı kullanılmamıştı.
Davetliler yemeklerini yerken sahnedeki yerini yeniden alan sunucu, şirket çalışanlarına plaket vermek için Andreo beyi ve birkaç isimle birlikte, ülkenin eyalet başbakanını sahneye davet etti.
Sahnede başarılı şirket çalışanlarına plaketleri verilirken. O esnada
Miran abi de bana Andreo beyle birlikte tarihi belli olmasa da birkaç ay sonra İstanbul’a gelmeyi planladıklarını söylüyordu. ‘’Sanırım Andreo Bey Türkiye’ ye yatırım yapacak’’ şeklindeki yorumuna hayırlısı olsun kısmet diyerek cevap vermiştim. Miran abi konuşmasının devamın da, biz üçümüz şirkette sohbet ederken Andreo bey toplantı odasını arayıp müdürüne gereken kolaylığı gösterin demiş sizleri de çok sevmiş, kendisi söyledi, demesiyle, kafamdaki sorunun cevabını almış ve bizler hakkındaki olumlu düşüncelerinden dolayı da memnun olmuştum.
Plaket töreni, Andreo beyin misafirlerine hitaben konuşması gazeteciler tarafından fotoğraflanıp görüntülenmesinin ardından sahneyi yeniden müzisyenler almış ve misafirlere klasik müzik ziyafeti sunmaya devam etmişlerdi.
Çeşitli aktivitelerin ardından gecenin sonuna gelinmişti.
Andreo bey ve eşi davetten ayrılan konukların her biriyle tokalaşıp geldikleri için teşekkür edip salonun kapısından özenle uğurluyorlardı.
Bizlerde masamızda tanıştığımız ve oturmaya devam eden Yakov Bey ve Viktorya Hanımla vedalaştıktan sonra salonun kapısında bekleyen Andreo Bey ve eşine de yarın görüşmek dileği ile iyi akşamlar deyip tokalaştıktan sonra binanın dışına çıktık.
Dışarıda da sabah erkenden yolculuk yapacak olan Miran abi ve Ersin’le de vedalaştık.
O günden sonra Ersin’le hiç görüşmedik.
Bizi bekleyen aracımızla otelimize dönüp yoğun bir çalışma temposuna başlayacağımız gün için odalarımıza istirahata çekildik .
Sayılı gün çabuk geçer sözünde olduğu gibi
Otel ve klomer şirketi arasında geçen mesai günlerinin ardından döneceğimiz günün arifesine gelmiştik.
Aynı zamanda iş sözleşmesine atılacak imza gününe.
Birkaç günlüğüne şirketin genel merkezine İspanya’ya gitmiş olan Andreo beyde o gün İspanya’dan dönmüştü. Şirket arkadaşlarımla birlikte şirketin toplantı salonunda yerlerimizi almıştık.
Sözleşmedeki hemen her madde bizlerin isteklerine göre düzenlenmişti. Örneğin; ödemeler ürün tesliminden doksan iş günü (3 ay sonra )yapılacak kaparo mahiyetinde ön ödeme alınmayacak ileride sipariş artırımında bulunmamız durumunda sipariş karşılanacağı gibi fiyatta siparişin âdetine göre birim başına 30 sentten den bir dolara kadar varan müthiş bir oranda indirimde yapılacaktı.
Ödemeler akratifli hesap üzerinden banka kanalıyla yapılacak. Ürünün temini veya ödemenin yapılmaması gibi olası bir ihlalde uluslararası ticari mahkemeler devreye girecekti vs.
Hazırlanmış numuneler beklediğimizin kalitede her şey gayet güzeldi. Asıl güzel olanda ürünün birim fiyatıydı. Bizler için her şey dâhil ürünün İstanbul ‘da şirketimize geldiğindeki fiyatın 28-30 dolar aralığında olmasından memnun olacakken bizlere özel bir fiyat uygulamaları sonucunda ürünün İstanbul’a ulaştığındaki fiyatı 26 dolar olacak olması mesai arkadaşlarımı çok mutlu etmişti adeta gözlerinin içi gülüyordu.
Fakat ben Karmaşık duygular içerisindeydim.
O an için nedenini bilmiyordum ama o iş sözleşmesine imza atmak hiç içimden gelmiyordu.
İçimden bir ses adeta bana sakın imza atmayın dedi.
Sakın.
Devam edecek.
Serhat BİNGÖL 10.05 2014
YORUMLAR
Şimdi,
içimize kurt düşürdün be arkadaş.
ne güzel her şey yolunda gidiyordu.
Gerçi biz bu tür işlerden pek anlamayız ama,
güzel anlatımın,
her şeyin güllük gülistanlık olduğu izlenimi veriyordu.
Nereden çıktı şimdi bu duygusal dalgalanmalar?
Hayırlısı diyelim.
Bu genç kardeşimizin dil problemine ve çocuk yaşta annesini kaybetmesine üzüldüm.
Belki,
sizle tanıştıktan sonra,
bu konuda daha hassas davranır,
bir bukle ana dilini konuşabilme gayretine girer.
Zor olacağını zannetmiyorum.
ne de olsa kanında Türklük var.
Serhat BİNGÖL
İlgi alakana çok teşekkür ederim.
Evet, her şey yolunda gidiyordu ama sanırım geçmiş den gelen korkularım nüksetti.
Bakalım neler olacak.
Sevgili ersinle bir daha görüşmemiz nasip olmadı ümit ederim, Türkçesini geliştirebilmiştir.
Güzel yorumun için sağ ol
Saygı sevgi selamlarımla.