- 1309 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
GİTTİN CİĞERİM YANIYOR
GİTTİN CİĞERİM YANIYOR!
Ayrılıklar var ölümden beter.
Ayrılıklar var sürekli kanayan bir “yara” gibi…
Her biri dökülse kalemimin ucundan, içler acısı öyküler çıkar.
Ayrılıklar var biber acısı gibi…
Öyle ki, özleme katık eder yaşananları. Ölüm olsa ne iyi. Hiç olmazsa bilirsin ki onu alan yüce Rabbimdir, verdiğini geri almıştır.
Ama bir ayrılık var ki, Allah kimsenin başına vermesin! Yaşarken ölenlerin hikâyesidir bu. Ben her satırında yüreğime damıttım gözyaşlarımı. Yüreğimde varken bu evlat hasreti, olmaz mı sızı? Bu öyle bir sızı ki, ancak yaşayan bilir.
Öyle bir ayrılıktır ki, giderken her şeyi yanına katıp da götürmüştür. Ve geride ondan bir şey kalmamıştır. Ne bir anıyı anımsamak istersin o an, ne de bir söylenmiş sözü! Acı gönlüne çöreklenmiştir, basıyorsun hasreti “tuz” gibi hasret çeken yüreğinin üzerine ve bir daha asla yaşamamak adına… İşte öylesi bir ayrılıktır bu! Sonu olmayan bir ayrılıktır! Uçsuz ve bucaksız bir yol almıştır gidişler!
Hani yazımın başında demiştim ya “Ayrılıklar var ölümden beter” diye… İşte aşağıda kaleme aldığım hikâye belki gerçek belki gerçek değil… Belki doğru belki doğru değil… Aklımda kaldığı kadarı ile sizle paylaşmak istedim…
“Genç kadın, sevgili oğlunu tek başına büyütmek zorunda kalır. Kocasını trafik kazasında kaybetmiştir. Eve ekmek getirme savaşı yılarca sürmüştür. Çok sevdiği oğlunun her karne alışına gittiğinde, onun öfkeli bakışını görmesine rağmen, yine de yalnız bırakmamıştır. Lise ve üniversite yıllarında kitap ve harçlarını verebilmek uğruna ev temizlikleri ve evdeki eski dikiş makinesinde tek gözüyle diktiği küçük tamirlerle karşılamıştı. Diploma törenlerine gittiğinde oğlu onu,”neden geldin, beni utandırıyorsun?” gibi yüz kızartıcı sözleriyle, dışlamasına da göz yummuştu. Evet, tek gözü yoktu. Oğlu utanıyordu. Ve birgün, oğlu çalışmak için uzaklara… Singapur’a gitti. Orada iyi bir iş ve evlilikle yaşamını sürdürdü.
Anne ise, evlat özlemini içine katık etmiş, gözyaşları ise betonlaşmıştı. Buzdan bir dağ gibi… Ve dayanamadı. Biriktirdiği parayla uçak bileti alıp oğlunun yaşadığı ülkeye uçtu. Torunları kapıyı açtığında, çığlıklarla ondan kaçmışlardı. Kaçan afacanlara gülümsedi şefkat ve sevgiyle. Nasıl da oğluna benziyorlardı ikizler! Ve yıllardır göremediği, özlemin için için yanan odun ateşi gibi kavurduğu yüreği sızladı. Oğlu kapıda görünmüştü. Sarılacağını onu özlemle öpeceğini umduğu biricik oğlu işte karşısında durmaktaydı. Kollarını açtı. Oysa o yüzündeki buruşuk öfkeyle haykırdı!”Yine mi sen! Sana kaç kez söyledim be kadın, gelme diye. Bak yaptığına, çocuklarımı korkuttun bu kör gözünle!”
Yılların omzuna yüklediği özlem ve vuslat yaşlı kadına çok ağır gelmişti… Dayanamadı ve oracıkta yığılıp kaldı! Gözleri açıktı. Hastane morguna kaldırılmadan önce, yaşlı kadının çantasını geride tek mirasçısı olan oğluna verildi. Çantadan bir mektup çıktı. Bir gün önce yazılan bir mektuptu bu!
’Sevgili oğlum, artık dayanamadım ve yola çıkıyorum. Çünkü seni çok merak ettim. Büyürken ve yürürken hep senle gördüm. Hep senle büyüdüğümü sandım. Hayata benim gözümden baktığını biliyordum, ama senin baktığın değil, nasıl gördüğün önemliydi. Okula bunun için geliyor ve diploma törenlerini mutlulukla izliyordum. Biliyormusun, sen 3 yaşındayken biz trafik kazası geçirmiştik ve baban bu kazda ölmüştü. Geride bir sen ve ben kalmıştık. Gözünün birini bu kazada kaybetmiştin. Kendi gözümü sana vermiştim. Sen büyürken bu gözle daha rahat göresin diye. Seni her zaman sevdim oğlum… Lütfen son kez de olsa seni ve yaşadığın hayatı, benim gözümle görmeme izin ver oğlum… Sevgilerle annen!”
Buna benzer birçok ayrılıklar yaşanıyor… Hele ki, yaşarken geride hiç bir iz bırakmadan giden ve yüreği sonsuz yasa tutsak eden ayrılık türü bence en beteri!
Bu tür ayrılığa yürek nasıl dayanıyor, ruh nasıl başa çıkıyor, ben çözemedim. Mutlaka sizlerin de yaşadığı buna benzer hazin hikâyeleriniz olmuştur. Bende bir anneyim ve yüreğine vurgun yiyenlerdenim. Hasreti içime katık ettim ama içimdeki vuslata, gün be gün sabırlar tüketip, öfkeler biçmekteyim. Evladın, bir anneye verdiği bu biber acısından beter hasrete biçilen öfke az bile…
Yüzünüzden gülücük, yüreğinizden sevgi ve gönlünüzden bahar eksik olmasın. Kalın sağlıkla…
Emine Pişiren/Akçay
Edremit Olay Gazetesi/2008
YORUMLAR
yazınız ağlattı beni.bizim buralarda bir söz vardır:ben yanarım kuzuma,kuzum yanar kuzusuna.
bir ana on evlada bakar büyütür sevgisini verir,on evlat bir anaya bakamaz.
aslımızı ve inancımızı unuttuğumuz müddetçe çok ana daha yaşar bu ızdırabı.
hikaye hüzünlü yazan kalem usta.
saygılar sunuyorum yazan yüreğe.
Sizi okumak ne güzel... Öyle güzel dokunduruyorsunuz ki... İçimizden birşeyler kopup gidiyor. Yüreğinizi yazılarınıza kattığınız her satırda anlaşılıyor. Hırçın bir hayat, acımasız evlatlar... Son yılların yaralı anne ve babalarının ıztırabını hissetmemek ne mümkün. İncinen yüreğiniz kırılmadan huzur bulur inşaallah... Sevgiyle , sevdiklerinizle ve sağlıkla kalın efendim.