Doz Aşımı
Rakımı yüksek,iklimi ve insanı sert bir muhitteyiz. Cuma vakti yaklaşmak üzere ve bir an önce karar verme durumundayız. Namazı nerede kılalım, merkezi mi yoksa kenar yerde bir mahalle camisinde mi diye kararlaştırmaya çalışıyoruz. Dört kişiyiz ve çoğunluk şehrin dışında olsun, merkez kalabalık olur, abdest alma yer bulma mesele olur diyor ve sürüyoruz arabayı şehrin dışında ücra bir yere.
Hızlıca bir hazırlık safhası sonrası camiye giriyoruz. Orta yaş grubu sadece bizleriz. Cemaat çok yaşlı ve çok genç gruptan oluşuyor. Zaten hepsi bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda. Çok yaşlı grubun hemen arkasında duruyoruz namaza. Dört rekatlık Cuma sünneti sonrası imam çıkıyor hutbeye..
Elinde kitap var,arada bir karıştırıyor,işaretli yerden bir cümle okuyor,anlatmaya ve yorumlamaya çalışıyor ama sonrasında irticalen ağzına ve aklına geldiği gibi sürdürüyor hutbesini.. Tam orta yerinden giriyor konuya.. Önce bir ayet arkasından bir hadis sıralıyor..Önce sakin ve yumuşak,sonrasında oldukça sert sözlerle. Giderek artırıyor dozu ve zirve yaptırıyor sonunda.
Nedense hoşlanıyorum,hoşuma gidiyor bu tarzdan..Şahsa özgü,farklı bir stil,kalıcı ve yer edici bir metot. İlginizi çekiyor ve dikkat kesiliyorsunuz. Her söyleneni zihninize nakşediyorsunuz.
……………………..
Yaşlılar pür dikkat. Çivi gibi saplanıp kalmışlar oldukları yere kıpırdayamıyorlar bile. İçlerinde en rahat olanı bizleriz. Mahmut bey bağdaş kurmuş,sırtını sütuna dayamış yönü imama doğru. Ben tam kıbleye yönelmişim rahat bir oturuşla. Faruk bey içimizde en yakışanı. Ne de olsa imam hatipli. Adabınca dinliyor hutbeyi. Biz arada bir göz göze geliyoruz Mahmut hocamla, gülmemek için zor tutuyoruz kendimizi. Farkedilsek ayıp kaçacak hocaya..
Faruk bey namaz öncesi sormuştu camiye yaklaştığımızda..Kemal bey nasıl olur sizce hutbe demişti.
Suyu ve iklimi sert buraların,adamı da demiş ve sorusuna cevap vermiştim.
Geçenki genç vaizi de aratır bak gör,haşlanmazsak iyi demiştim.Tam dediğim gibi çıktı imamımız. Genç vaizi dinleyenin kılıç kalkan, mehter marşıyla cepheye gitmemesi içten bile değildi. Sizi tam yerinden yakalıyor ve odaklıyordu,etki altına girmemeniz mümkün değildi.
…………………..
Cuma sonrası cami çıkışı sordu arkadaşımız;
Nereden nasıl bildin daha dinlemeden Kemal bey dedi.
Bunu bilmeyecek ne var,burda başka türlüsü yürümez,ancak bu yolla hükmedebilir ve kontrol edebilirsin cemaatınızı demiştim.
Eğer liderlik ve rehberlik göreviniz var yani gerçek imamsanız, yol yordam gösterecek, kılavuzluk edecekseniz. Bunun iki yolu var; ya kalbe ve gönle hitap ederek ya da emir talimat ve komut vererek..
İmamlarımız zeki ve kabiliyetli insanlar. Cemaatı hemen çözebiliyorlar. Bakıyorlarki halden ve dilden anlayan insanlar aynı lisanı konuşuyorlar,sorunsuz sıkıntısız yürütüyorlar. İşte bazen de böyle yerde izlediğimiz ve dinlediğimiz metotla işi götürüyorlar,aslında kendilerince çözüm üretiyorlar.
……………………..
Hutbeye dönelim isterseniz tekrar.
Yaşlı amcalar sus pus. Hep dinlemedeler. Hocalarına olağanüstü saygılılar. Can kulağıyla dinliyorlar anlatılanları.
Haftaya Perşembe Regaip kandili diye söze giriyor hocamız ve oradan izahata geçiyor. Rağbetten geliyor Regaip diyor ve anlaşılır bir dille açıklıyor. Pür dikkat dinliyoruz baştan sona...
Sonra teknolojiye ve dijitale getiriyor lafı. İnternete,facebooka ve tweetera.. Bunlar varsa bir şey beklemeyin,gençlik elden gidiyor diyor.
Hem de göz göre göre,bilerek isteyerek,farkında olarak..Suçlu biziz,yavrularımızı biz ateşe atıyoruz. Şartları ve ortamı biz hazırlıyoruz,telefonu,bilgisayarı,interneti biz alıp veriyoruz,odasına koyuyoruz,gece sabaha kadar geziniyorlar,girmedikleri yer kalmıyor ondan sonra da bir şeyler bekliyoruz. Yazık çok yazık gençlik elden gidiyor,uyanalım geç kalmayalım diye feryat ediyor.
Sırf gençlik olsa ya yaşlılar; hiç izliyor musunuz evlilik programlarını, seksenlik sakallı dede aynı yaştaki nineye elektrik alamıyorum,hiçbir şey hissetmiyorum senden diye bahsediyor. Nasıl bir şey bu Allah aşkına nasıl geldik bu günlere,biz gençlik derken yaşlıları da kaybetmişiz maalesef diyor.
Kısa süreyi çok etkin değerlendiriyor,konudan konuya giriyordu imamımız..Beş on dakikalık zamanı çok iyi kullanıyor,nefes aldırmıyordu. Nihayetinde hutbeyi tamamladı ve namaza duruldu. Hepimiz bir safı bile tamamlayamadık. Fatihayı ve arkasından zammı-sureyi kadife gibi yumuşacık sesiyle okudu. Hutbedeki sert imam gitmiş yerine farklı birisi gelmişti sanki bu ses tonuyla.
………………..
Kusursuzdu,kalıcıydı. Çok hoşlandım. Saatlerce dinleyebilirdim. Keskinliği ayrı bir lezzetti. Bana hitap etti açıkcası.
Biz misafirdik.Bir ömürde bir kez denk gelmiştik. Ya cemaatı..Sürekli arkasında saf tutanlar..Her gün beş vakit kılanlar..
Onlar da bir kolayını bulmuşlardı. Farzı yerine getirip gerisini terk ediyorlardı anlaşılan. İki rekatlık farzın arkasından sünneti tamamlayıp çıkışa yöneldiğimizde gençlerden kimseciklerin kalmadığını fark etmiştik camide. Gençler derhal terketmişlerdi. Yaşlıların böyle bir şansı yoktu. En öndeydiler ve hocalarını yalnız bırakmamalıydılar. Zaten fırsatını bulup terk edecek olsalar hocalarından azarı işitirlerdi,bunda şüphe yoktu.
Hocanın her sözü haklıydı,geçerli ve gerçekçiydi. Sorun dozundaydı. Ayarı kaçırdığınızda cemaatı da kaçırıyordunuz. Sonrasında bir safı zorlukla bir araya getiriyordunuz. Bu iş öyle sertlikle yürümüyor. Bakın şeker Hoca’ya şeker şeker anlatıyor,hem mesajını veriyor,hem arkasında sayısız cemaat saf tutuyor..
Her şeyde olduğu gibi bu işte de doz önemli. Doz aşımları mutlaka bir arızaya yol açıyor. Dikkat,özellikle dikkat..Hele hele hacılarımız,hocalarımız,onların daha dikkatli olması gerekir. Sorumlulukları fazla..
…………………..
Kucaklamak varken, kaçırıp uzaklaştırmak neden!.
Isındırmalıyız onları..
Sevdirmeliyiz camilerimizi mescitlerimizi çocuklarımıza gençlerimize..
Bir yolunu bularak,farklı bir metot izleyerek…
Kemal GÜL
30.04.2014
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.