- 1242 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
ŞU ERMENİ MESELESİNE BİR DE BİZ DOKUNALIM BAKALIM -9-
1915 ve sonrasında yaşananlara geçmeden önce Ermeni Meselesinde neden hep sınıfta kalıyoruz biraz buna dokunmak istiyorum:
1990 Yılında bir Hizmetiçi Eğitim Programı çerçevesinde Antalya’ya gittim. Türkiye’nin tüm illerinden bir Tarih Öğretmeni katılmıştı o programa. Ben Kocaeli İlinden gitmiştim. ( İlginçtir değil mi...Kocaelide o kadar isim yapmış okul varken bir köydeki yatılı ilköğretim bölge okulunun sosyal bilgiler öğretmeni çağrılıyor ) Neyse...Kurs başladı. Sözde sabah 9.00 da başlayacak dersler ( Kursta branşımızla ilgili ders görüyoruz ) ve saat 17.00 de bitecek. Arada sadece 1 saatlik bir yemek molası var. Asıl program bu...Lakin uygulanan program şu: Saat 9.00 da başlıyoruz. 11.00 de bitiriyoruz, kalan sürede Antalya’nın sıcak kumlarından Akdeniz’in serin sularına cumburlop yapıyoruz.
Bir gün hocalarımızdan Prof Dr. Hamza Eroğlu ’ Çocuklar...Ermeni meselesi ile ilgili Ermenilerin kaç tane kitap yazdıklarını biliyor musunuz?’ Diye sordu. ( Bize hep çocuklar derdi. Zaten pek çok arkadaş onun öğrencisiydi ) Nereden bilebilirdik ki? Kendi cevap verdi: 20.000... Sonra yine sordu: ’ Peki Türkler kaç kitap yazmışlardır’ Ben kendi adıma on iki senelik Tarih Öğretmeni olduğum halde sadece üç kitap okumuştum ( Ki şimdi sorsanız nelerdi diye hatırlamam isimlerini ve yazarlarını ) Bu soruyu da bilmemiz mümkün değildi. Hocamız cevap verdi yine: 126...
20.000 e karşılık 126...Ama bundan daha vahimi o 126 Kitabın kaç tanesini kaç kişi okudu? Daha daha da vahimi ise Tarih öğretmeni olmak üzere eğitim gördüğüm İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih bölümünde 4 sene boyunca kaç saatlik ders Ermeni Meselesine ayrılmıştı? ’ Hiç’ Evet ben okulunu pek iyi derece ile bitiren bir Tarih Öğretmeni olarak o okuldan diplomamı aldığımda ’ Ermeni Meselesi ’ Hakkında hiç bir şey bilmiyordum ve tekrar edeyim fakülyeyi pek iyi derece ile bitirmiş çok parlak bir öğrenci / yeni bir Tarih öğretmeniydim. Ermeni olayları ile ilgili bildiğim rahmetli dedmin babama, babamın da bizlere anlattığı Kars ve Erzurum’da yaşanan - Ermenilerin yaptığı - Katliamların hikayelerinden başka bir şey değildi. En vahimi ise Bize ’Ermeni meselesini anlatmaya, kavratmaya çalışan derya gibi profesörleri dinlemek yerine ’ Fırsat bu fırsattır ’ Diyerek Antalya’nın ve Akdeniz’in tadını çıkarmak nefsimize daha güzel geliyordu.
Öğretmen olduktan sonra öğrendim Ermeni Meselesini. Öğrencilerime canla başla anlatmaya, aktarmaya çalıştım ama ne yazık ki taaa 1915 te yaşanmış olan olaylar onların da ilgisini fazla çekmiyordu. ’ Biz katliam-matliam yapmadık o kadar’..Ya da ’ Onlar bize saldırmış, biz de karşılığını vermişiz’ Onlar için yetip de artıyordu bile. İlgileri daha farklı şeylere idi. Mesela:
1999 yılında...Üstelik Bir İmam-Hatip Lisesinde yaşadıklarımı da anlatayım ki ’ Neden sınıfta kalıyoruz ?’ Sorusu daha net anlaşılsın.
Okul yine yatılı bir okuldu. Ben nöbetçi öğretmenim..Çocuklar ise etüd denilen serbest ders çalışma saatlerini hiç sevmiyorlar. Bana rica ettiler ’ Bu akşam etüd yapmayalım ’ Diye. Ben de duymuştum ki bizim TRT Tv o akşam Ermeni meselesi ile ilgili, Ermenilerin Türklere yaptıkları zulümlerle ilgili bir belgesel yayınlayacak. Yayın saati tam bizm etüd saatine denk geliyor. Okul Müdüründen rica ettim. Yatakhanenin altındaki salonda bu belgeseli seyretsin öğrenciler diye. Müdür bey olur dedi. Çocukları doldurdum salona, televizyonu açtım. O sırada okullara Toplam Kalite Yönetimi diye Japonya’dan ithal bir şeyler gelmiş ve bu yönetimin nasıl uygulanacağı müdür beyin kafasını fazlaca meşgul ettiğinden herkesin fikrini soruyor. Benim fikirlerime de çok önem verdiği için ’ Hocam çocuklar seyretsin o programı sen benim odaya gel ’ dedi. Öyle yaptım. Salonun kapısını öğrencilerin üzerine kilitledim ( Dışarı kaçmasınlar diye ) Müdür Beyin odasına gittim
Yaklaşık yarım saat sonra ’ Şunlara bir bakayım ’ Diye yatakhane binasına doğru yöneldim. İçeriden çıt diye bir ses bile gelmiyordu. Mümkün değil...Bizim çocuklar ’ Ermeni meselesinden, belgelerden bu kadar mı etkilendi yahu? Çıt çıkmıyor’ Diye düşünerekten salonun kapısını yavaşça açtım ki ne göreyim? Bizim geleceğin imamları yine bir mücadele seyrediyorlar ama bu mücadelenin Ermeni meselesi ile ilgisi filan yok. Kanalı değiştirmişler, oturmuş ’Temel İçgüdü ’ Filmini seyrediyorlar. Ben kapıyı açtığımda Michael Douglas ile Sharon Stone arasında müthiş bir mücadele sürmekteydi (!)
Hani bazı arkadaşlar ’ Nefrettt..Hep nefret aşılamışız ’ Filan diyorlar ya. Yahu Ermeni’den de meselesinden de bihaber bir nesil nasıl Ermeniden nefret edebilir ki?
Neyse...Lafı uzattım yine.
1909 daki Adana İsyanından 1915 deki tehcir kanununa kadar gözle görülür bir İsyan olmadığından bahsetmiştim. Yani 1890-1909 yılları arasında yaşananlar yaşanmış, artk herşey sütliman olmuştu(!) O zaman Tehcir kanunu niçin çıktı durup dururken?
Gelin bakalım tehcir kanunu durup duruken mi çıktı gerçekten de...Ya da 1909 ile 1915 yılları arasında hiç bir olumsuzluk olmadı mı gerçekten de?
1Kasım 1914 te Osmanlı Devleti 1. Dünya savaşına girer. Hemen akabinde Ruslar da harekete geçerek Karaköse ( Ağrı İli) ve Doğubayazıt’ı ele geçirirler. Rus Çarı II. Nikola Aralık ayında Kafkas Cephesini ziyarete geldiğinde Tiflisten gelen Ermeni Ulusal Bürosu başkanı Khatisyan ona hitaben şu konuşmayı yapar: ’ Ermeniler, şanlı Rus Ordusu saflarına girmek için aceleyle tüm ülkelerden, Rus Ordusuna hizmet etmek için geldiler... Bayraklarımızı serbestçe Çanakkale ve Boğaziçinde sallayalım, buranın halkları Ermeni olacaktır. Haydi yeni bir yaşam için diriliş ve Türkiye’de İsa’ya inanan Ermeni halkı için....’
Sadece bu sözlerden bile Ermenilerin Rus orduları içinde gönüllü tugaylar oluşturdukları anlaşılmaktadır.
Osmanlı Devletinin Doğuda güvenliği sağlamak için yeterli kuvveti yoktu. Daha Gelibolu’da aktif savaşlar başlamadan hem doğuda bir savaş sürdürmesi hem de burada güvenliği koruması oldukça zordu. 3. Ordu cephe gerisinde başlayan ayaklanmalarla uğraşıyordu. Mesela 27 Şubatta Adilcevazdaki birliklerine gitmek isteyen 30 kadar Siirtli Osmanlı askeri geceyi Ermenilerle meskun Arin Köyünde geçirmek isteyince Ermeniler bu askerlere ateş açmışlardı.Adilcevazdaki birlikler karşılık verince de yelkenlilerle Van gölüne açılarak hayatlarını kurtarmışlardı. İşte bu olaydan sonra Osmanlı Ordusundaki Ermeniler silahsızlandırılarak cephe gerisine sürüldüler.
Osmanlı Devleti, herhangi bir önleme başvurmadan önce Ermeni Patriği, Ermeni milletvekilleri ve Ermeni cemaatinin ileri gelenlerine "Ermenilerin Müslümanları arkadan vurmaya ve katletmeye devam etmeleri halinde gerekli önlemleri alacağını" bildirdi ama tabiri caizse sallayan olmadı.
15 Mart’ta Van’ın Mahmudiye kaymakamı Ermenilerin Mahmudiye’de Müslümanlarını toplu halde katlederek camileri ahıra çevirdiğini, Telgrafla İstanbul’a rapor olarak bildirdiği gibi ayrıca Van ili Saray kazası Kavlik (Keçikayası), Heretil (Kapıköy), Şezuhane, Yamanyurt, Belecek ve Özalp kazası Perâkal (Boyaldı) köylerinde de Ermenilerin katliam yaptıkları, öğrencilere zorla Hristiyanlık kabul ettirilmek istendiği bildirilmiş, Perâkal köyünde Nezu Hatun adında bir kadının gördüklerinden etkilenerek delirdiği yazılmışdır.
25 Mart’ta, Van valisi Cevdet Bey Rusların Van’ı işgalini kolaylaştırmak için Ermeni yerli güçlerin hazırlık içinde bulunduklarını ve bunun koodineli birşekilde birden isyan edeceklerini bildirmiştir
17 Nisanda Çatak’ta, 18 Nisanda Bitliste ayaklanan Ermeniler en büyük olayı 20 Nisan’da Van’da başlattılar. Bu çatışmalarda gerek Ermenilerden, gerekse Türklerden pek çok insan kaybı oldu.Bu isyanlar bastırılabildi mi peki? ne gezer. Tam aksine Çölemerikte bile etkili oldu ve Nasturiler de ayaklandı bu isyanlardan esinlenerek.
Osmanlı Ordusunun Ruslarla amansız bir savaşa girdiği böyle bir dönemde cephe gerisinde bu tür olaylara elbette ki müsaade edilemezdi. Edilmedi de.
24 Nisanda Dahiliye Nazırı ( İçişleri Bakanı ) Talat Paşa Ermeni Komite merkezlerinin kapatılması, elebaşılarının tutuklanması ve her türlü belgelerine el konulması kararı aldırdı. Bu karar bütün vilayetlere iletildi. Bu karar üzerine devlet aleyhine faaliyette bulunmak suçundan İstanbul’dan başlayarak diğer merkezlerdeki Ermeni liderler tutuklanmışdır. [ Onca yaşanan olay değil de işte bu olay Ermeniler tarafından ’Soykırım ’ dır. Soykırım günü diye andıkları gün 24 Nisandır malum. ]
18 Mayısta Van tamamen Rusların eline geçti. Şehir ve kalenin anahtarları Ermeniler tarafından Rus General Yudeniç’e sunuldu.( Bundan sonra Rus General Yudeniç, Aram Manukyan’ı Batı Ermeni Yönetimi valisi olarak atadı. Hani şu daha önce Van Valisi olarak görev yapan ama Türk yanlısı olan Bedros Kapamacıyan’ı öldüren Taşnak komitacısını yani ) Rus Çarı, 18 Mayıs’ta Van’ın Rus ve Ermeni güçlerinin kontrolünde olmasından dolayı "Van halkına fedakarlıkları dolayısıyla teşekkür ettiğini" ve Rus İçişleri Bakanı Sazanof ise "Bu başarıda bölge halkına teşekkür" eden beyannamesi yayınladı.
Osmanlı Devleti’nin 24 Nisanda aldığı karar üzerinden daha bir ay bile geçmeden Rusların - Ermeni gönüllülerin de yardımıyla- Van’ı elegeçirmesi üzerine Devlet 27 Mayıs’ta Ermenileri bulundukları yerlerden cephe gerisine ya da Suriye’ye zorunlu gççe tabi tutacak ve tarihe Tehcir Kanunu olarak geçecek kanunu çıkardı ( Van’ın İşgalinden dokuz gün sonra )
Peki Devlet sadece ve sadece Van’da çıkan bir isyan yüzünden mi Van ile hiç alakası olmayan bir sürü yerdeki Ermenileri yerlerinden yurtlarından etti? Bakalım öyle mi?
Her şeyden önce Tehcir Kanunu her ne kadar 27 Mayıs 1915te çıktı ise de uygulaması 1916 yılının sonlarına kadar devam etti. Bu süre içinde de zannedildiği gibi sadce Van’da çıkmadı isyanlar. Ya nerelerde çıktı?
Hep beraber bakalım:
1.Dünya Savaşı yıllarında Ermeni İsyanlarının çıktığı başlıca yerler şuralarıdır: Bitlis, Erzurum, Elazığ, Diyarbakır, Sivas, Trabzon, Yozgat, Şebinkarahisar, Bursa, Adana, Urfa, Kahramanmaraş- Zetyun-Fındıkçık, Musa Dağı ( Hatay-Samandağı )
Gelecek bölümde ’Musa Dağında Kırk Gün’ den bahsetmek üzere bu bölüme nokta koyarken sizleri Urfa’nın masum(!) Ermenilerinin o dönemlerden kalan bir fotoğrafı ile başbaşa bırakıyorum. Resimdeki İngilizce yazıyı bir tercüme edin de görün bakalım Yakın Ermeni Medeniyetinin Temel taşlarını (!)
Haaa bu arada hemen belirteyim: Yaptığım araştırmalar sırasında gördüm ki Türkler ve Ermeniler arasında müthiş bir ’ Benim kemiğim, hayır benim kemiğim ’ kapışması da yaşanıyor ama yine de yukarıdaki resme baktığımızda orada yüzlerinde gülümseme olan Ermenilerin varlığı ( Soldan üçüncüye, kravatlı olanın yanındakine bakın ) bu kurukafaların Ermeni kemikleri olmadığını açık bir şekilde gösteriyor bize.Kendi kemikleri olsa bu resim bir Ermeni okulunun önünde değil bir toplu mezarda çekilirdi herhalde.
Devam edecek.
YORUMLAR
sami biberoğulları
Allah izin vediği müddetçe paylaşacağım sizlerle.
Selam ve sevgilerimle.
hocam bizler yanlış yapmışız onlara tebrik teşekkürleri etmemiz gerekmiş silaha başvurup arkadan vurmaya kalktıkları için bizler okuma öğrenme gibi bir tutkumuz yok onun içinde derdimizi hiç bir yerde anlatamıyoruz anlatmaya kalksakta atı alan üsküdarı geçmiş gibi bir durum oluyor emeğinize sağlık kolay gelsin saygılarımla selamlar
sami biberoğulları
İçimizde o tebrik telgraflarını, mesajlarını gönderenler hiç de az değil. 32.454 kişi Özür dilemiş Ermenilerden biliyor muydun?
Selam ve sevgilerimle.
Çok çabuk itti bu kez yazı.
Ya da bana öyle geldi.
Hocam,
iş uzadı diye,
kısa kesiyorsunuz galiba olayı.
Valla,
bu konuyu, başka yerden okuyup öğrenemeyiz biz.
Elin değmişken,
şöyle enine boyuna anlatsan diyorum.
Bu günkü detayları da ilgi ile okuduk.
Bakalım gelecek bölümde daha neler ile karşılaşacağız bilmediğimiz.
Eline sağlık.
sami biberoğulları
Sanırım bu bölümde kendi anılarıma fazla yer verdiğim için bölüm sana kısa gibi geldi. Bu arada hemen belirteyim ki bir yorgunluk olmadı da değil bende. Bir de kim kimden ne kadar öldürdü konularına fazla girmek istemiyorum onun yerine bu olayların sebep ve sonuçları ile kim ne kadar doğru, kim ne kadar yalan söylüyor onu ortaya koymaya çalışıyorum.
Gelecek bölümü ilginç bulacağından eminim.
sami biberoğulları
Sizlerin desteğiniz olmasa zaten böyle bir yazı dizisi çıkmazdı. Asıl ben sizlere teşekkür ediyorum.
Selam ve sevgilerimle.
Yirmi bin kitap terazinin öbür kefesi yüzyirmi kitap her şeyi açıklıyor ..
Tebrik ederim hocam saygılarımla.
sami biberoğulları
Maalesef.
Selam ve sevgilerimle.