- 1132 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Borç, yiğidin kamçısı değil, ticari namusudur
1)Borç, yiğidin kamçısı değil, ticari namusudur
Bursa’da 1993 Yılında, 21 yıl önce, Gıda Maddeleri
Toptancılığı yapan Celâl Bey’den dinlemiştim.
Enflasyonun,yıllık %60 olduğu zamanlarda,
Bir markete, açık hesap borçlanma şekliyle,
Mal satışı yaptıklarını anlatmıştı.
Yıllık %60 enflasyon: dile kolay….
Yani aldığınız veya sattığınız 100 TL lik bir ürün,
bir yıl sonra 160 TL değerine çıkıyor.
Aradan bir yıl geçmesine rağmen, borçlu esnaf
her hangi bir ödeme yapmadığı gibi, aldığı
ürünlerin de büyük bir kısmını satamamış
deposunda duruyormuş.
Celâl Bey, borçlu esnafa şu teklifi yapmış:
“aradan 1 yıl geçti, ya borcunu öde,
ya da sana bir kolaylık sağlayalım,
aldığın ürünleri geri iade et, borcundan düşelim”
Mahcup ve suçluluk hissine kapılması gereken
bu esnaf, pişkince şu cevabı vermiş:
“- aradan 1 yıl geçti, malın değeri %60 arttı,
peki sen hangi fiyattan geri alacaksın? ”
/
insanlığın, sahte tüccarın elinde, hangi şekle
dönüştüğüne siz karar verin dostlar…
2)Borcu ödemek, kaçıncı gündem maddemiz olmalı?
Ticaretle uğraştığım yıllardı.
Yakından da tanıdığım bir müşterimiz,
borcunu ödeme günü geçtiği halde, ödemeyince
hatırlatmak için telefonla aramak zorunda kaldım.
Çünkü bizim de ödeme planımızı, alacaklarımızın
tarihi şekillendiriyordu.
“-Borç hatırımda da, Umre’ye gidiyorum.
döndüğümde kesin ödeyeceğim” dedi.
“ne cevap versem “ diye biraz düşündüm.
Hiçbir tepki vermesem, bu alışkanlığı
değişmeyecek, Umre de O’nu kurtarmayacaktı.
“Umre’ye gitmek, inancımıza göre sünnet.
ama borcu ödemek, ticari,dini kurullara göre
şarttır, hem sağ döneceğin kesin mi ki?”
diye nazikçe hatırlatma yaptım.
O gün, Mesai bitmeden, borcun havale yapıldığını
gördüm.
O da kazançlı çıktı, biz de kazandık.
Sonuçta insanlık kazandı.
3)Ölüm; sadece can borcunuzu sıfırlar
1973 yılı, Fatih İlkokulu 3. Sınıfa gidiyorum.
Ekmek fırını da işleten babamın vefat ettiği yıl.
O zamanlar ticaret ya nakit parayla,
ya açık hesap ya da hiçbir hukuki yaptırımı
olmayan, “kara kabuklu defter” ile dönüyor.
Çek,senet, kredi kartı yok.
Güvene dayalı bir ödeme şekli yani.
Müşteri elinde bir bloknot defteri ile geliyor.
aldığı ürün tutarı hem bu deftere hem de
satıcı defterine yazılıyordu.
Ay sonu toplanıp, tahsilat yapılıyor.
Tabi ödemelerinde önceliği başka şeylere
ayıranlar, bakkal, fırın borcunu
en sona bırakıp, ödemeyenler de var.
Babam rahmetli olunca,
“yahu ölüm varmış, biz de borçlu
göçmeyelim dünyadan”
düşüncesi ile borcunu ödeyenler çoğalmıştı.
Bunu çocuk iken anlamak zor tabi.
Şimdi anı olarak yazınca çok şey ifade ediyor.
Borcunuzu, söz verdiğiniz gibi sağ iken zamanında
ödeyiniz, torunlarınıza borç bırakmayınız:
ölüm; sadece can borcunuzu sıfırlar.
4) Yaz O’na bir kilo şeker :)
Komşumuz, Ömer Amca, 1980 li yıllarda anlatmıştı.
Köyde bir bakkalları varmış.
Köyün tek esnafı, muhtardan da etkili, derebeyi gibi
çalışıyor.
Köyün tüm aileleri, borç yazdırarak ondan alışveriş
ediyor.
Tek şartı var müşterilerine:
Alışveriş yapsın ya da yapmasın, günde bir kez
bakkalın gözüne görünmeleri gerekiyor.
Kendince bir güvenlik önlemi icat etmiş anlayacağınız.
Aklı sıra, müşterinin ölmediğinden, kaçmadığından
emin olmak istiyor.
Bir akşamüstü, bakkal, çırağına şöyle seslenmiş:
“Oğlum, Bugün Mehmet efendi, uğradı mı bakkala?”
Çıraktan: “-Hayır” cevabını alınca:
kendi ticari mahkemesinde, hemen bir
hüküm icat etmiştir:
-“ Yaz onun hesabına 1 kilo şeker”
Bu gün de anılarımızla, günlük Hayatımızda
önemli bir yer tutan borç ve müşteri
ilişkilerine değindik.
Borç deyince hatıra sadece ticari borç gelmemeli:
mali borç, vefa borcu, can borcu, insanlık borcu,kamu borcu
teşekkür borcu, kulluk borcu……
siz daha da artırabilirsiniz çeşidi.
Umarım günümüzle karşılaştırarak, dersler
çıkarmışsınızdır.
anılar devam edecek…
Hoşça kalın, dostça kalın
Ali Rıza MALKOÇ
7/5/2014
Kişisel web sitesi : WWW.ARM.WEB.TR
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.