- 880 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Anlaşılmaya muhtaç anlar ve yaşananlar…
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Her ne hikmetse duygusallık, sevgili babamda çoğu kez mantığın önüne geçiyordu, fakat o bunun hiç bir zaman farkında olamıyordu veya olmak istemiyordu.
Sevgili canım anacığıma da pek kızamıyorum, çünkü aile sorumluluğunu tek başına yüklenmiş ve birçok zorluklara rağmen, aklının yettiğince ufak, tefek hatalara rağmen, üstesinden gemliye gayret ediyordu. Bir garibin tarifini yapsalar, annem bunun tam muhatabıydı, beş günlük iken annesini kaybetmesi, babasının en çok bu günlerde sahip çıkması gerekirken, sevgi, şefkat, ilgi maalesef anneme hiç gösterilmemiş, ama diğer hanımından olan dayıma, fevkalade ihtimam gösteriliyormuş.
O günün yokluğun da bulurlarsa sütü, anneme değil de dayıma içiriyorlarmış, hatta annem kız evladı olduğun için midir nedir bilemiyorum, adeta tamamen dışlanmış ve annesinin akrabalarına kaçak, göçek giderek en çok ihtiyaç duyduğu sevgiyi onlarda arıyormuş. Böyle katı şartlar da yetişen bir insan, özellikle kız evladı ne kadar başarılı olabilir,
İlkokulu ikinci sınıfta terk etmiş ve analık elinde her şeyden mahrum olarak yetişen, gariban bir kız evladı.
Hürriyetine kavuşmak adına, babam bir kurtuluş olmuş, lakin yeni evlenen insanlar o yıllar da kaynana, kaynata hizmetinde bulunmadan, kendi evlerine, müsaade olmadan ayrılmaları mümkün olmazmış, hülasa istemediğin kadar çile bol.
Ben ailemin tek oğulları olduğumdan, annem doğal olarak, askere giderken gelinlerini, yanlarına bırakmamı istiyorlardı, annemle hayata bakış frekansımız ve mihengimiz, aynı ölçekte olmadığından, farklılığımız bariz bir şekilde, kendiliğinden ortaya çıkıyordu.
Mesela ben yalan, yanlış konuşana, davranış bozukluğuna şiddetle karşı olan, her şeyin bir güven ortamında, olması gereğine bütün yüreğiyle inanan, yaşantısını bu ölçekte tutamaya azami gayret sarf eden, bir karakter yapım mevcuttur. Annem ise işine geldiği gibi davranan, toplumun sosyal koşullarını dikkate almayan, aman bugün varız yarın yoğuz diyebilen, ahret’e çok hata bırakan, kulluk noktasın da biraz duyarsız olan zavallı bir insandı.
Onca yıl annemi babama karşı, ailemize karşı, topluma karşı daha duyarlı bir hanımefendi olması, saygın bir kişiliğe sahip olması için, ne kadar gayret gösterdiğimi, bir Allah ve bir de ben bilirim, çoğu kez arkadaşlarımın annelerine gıpta ederdim, bunu da maalesef içime atarak kimseyle paylaşmazdım.
Özellikle toplumun ileri gelenleri dediğimiz, alim, arif ve hal ehli olan değerli insanları tavsiyelerine uyarak, askere giderken zevcemi kendi babasına emanet etmiştim, bu kararımdan asla pişman olmadım, annemin duygusallığını bir biçimde anlıyordum fakat;
Sevgi ve şefkatin dorukta olduğu, bir ailede yetişen,
Maneviyatın ön planda tutulduğu, ortam zenginliğinde filizlenen,
Güven ve emniyetin hiç, ihmal edilmediği bir ailenin kızını,
Allah’ın bir emaneti olarak, nikahımın altına aldığımdan,
Bir eşi ve efendisi olarak, neslimin emniyeti ve selameti için,
Toplum önderlerinin tavsiyelerini, asla ihmal edemezdim.
Evlendiğimizde annenlerle birlikte oturuyorduk, ne çektiklerimizi bir Allah bilir,
Bir de sevgili zevcem, kimselere anlatamazdık yaşadığımız onca sıkıntıyı, çünkü bunlar bizim aile sırlarımızdı ve kimi, kime şikâyet edecektim.
Ama zevcemle kendi aramız da o kadar mutlu ve huzurluyduk ki, yapılanlar bizleri çok üzüyordu fakat bizleri asla yıldırmıyor aksine daha çok yakınlaştırıyordu. Haşlanmış bir patates ve birde kuru soğan, bizlere fazlasıyla yetiyordu, aksine sevgili ehlim, kendi ailesinin mutfaklarında her şeyin en iyisini yiyerek yetişmişlerdi.
Bir gün dahi hayıflandığına şahit olmadım ve ailesine hiç bir gün sırrımızı vermedi, evimizde fazlasını buluyormuş gibi davranarak, beni her zaman onu re etmiştir.
Her kez tarafından sayılan ve sevilen bir hanımefendi olduğundan, kendisinin gıyabında her zaman gıpta ile bakmışımdır. Çünkü benim bu denli sevenlerim bulunmuyordu, insanların sevgilerini kazanmayı ehlim kadar başaramıyordum, bu bakımdan Allah’ın benim için bir lütfü olduğuna inanarak, dünya ve ahret arkadaşım olarak gönlümde, her zaman yerini korumayı bilmiştir. Allah anne ve babasından razı olsun, benim izzet ve şerefimi benden daha iyi ölçüde ve hassasiyetle muhafaza ediyor.
Bir ikinci tercih şansım olsaydı eş için, hiç tereddüt etmeden sevgili eşimi yine tercih ederdim, bu itirafı en kalbi duygularımla yapıyorum. Tabi bu satırları yazarken, ilk defa olmak üzere, benim için fevkalade özel olan sırlarımı, sizlerle paylaşıyorum.
Çünkü sizler benim için bilinmeyenlersiniz, yani daha açık bir ifadeyle, bu satırları kim okur, kim okumaz bilemiyorum, yalnızca okurlarıma bir hatırat olması dışında, sosyal ve psikolojik olarak bir katkı sağlayacağı kanaatiyle yazıyorum.
Sevgili eşim bu itirafları duysaydı, belki de bizim özelimizdi diyerek gücenir veya hizmetini sunmaya daha gayret ederdi bilemiyorum. Ama yinede ben, bu kadarına bile layık olduğuma inanmıyorum, meltem rüzgârının esintisinde yetişen bir fidanla, lodos rüzgârında yetişen bir fidan arasında, ne gibi bir fark var ise, sevgi ve şefkatte eşim meltemi, ben ise lodos rüzgârını temsil ediyorduk, bu bakımdan!
Kendisinin bana gösterdiği tahammül ve bitmeyen sabrı, ben mümkün değil gösteremezdim, zor anlaşılan bir kişiliğe sahip olduğumu biliyorum, onun için defalarca kendisine teşekkür ediyor, satırlarımda saygı ve şükranlarımı sunuyorum… 07.03.2006
Mustafa CİLASUN
YORUMLAR
Evlilik ne kadar zor ise, anne baba olmak da o kadar zordur Sn. Yazarım.
Bazen bakıyorum da, üç günlük hevesle evlenip, canım çocukları kucaklarından bırakıp, başka eşlere ne de kolaylıkla gidiyorlar. Her şeyi nasıl da bu kadar kolay görebiliyorlar.
Şöyle etrafınıza baksanıza mübarekler. Siz yoksanız bile o çocuklarınız var, onlara değer verin, onların yarınları var. Kim kimi düşünüyor ki, eline üç kuruş para geçen bayana bakıyorum harcayıp bitiriyor. Peki senin yarının ne olacak? Hiç bunun hesabını yapıyor musun? Bizim küçük çocuklarımızın emin olun ki savaş çocuklarından çok da farkı yok gibi geliyor bana. Yeter ki anneler penye bluzlar, tişortlar, rujlar alsın.
Bugün ne bulurlarsa onunla besleniyorlar, yarına Allah Kerim.
Kısacası: Sizin eşiniz gibi eşlerden az kaldı.
Saygıyla.
Mustafa Cilasun
Mustafa Cilasun
"çoğu kez arkadaşlarımın annelerine gıpta ederdim" demişsiniz. Ben eminim ki anneniz sizden başka kimsenin çocuğuna gıpta etmezdi ve kimselere değişmezdi. Ana ile yavrusu fikren anlaşsalar da anlaşamasalar da etle tırnak gibidir. Ayrılamaz ve anne için evlat bir yana dünya bir yanadır. Sizi kınamak için asla söylemiyorum.Ancak siz üstünüze düşeni eksik yapmışsınız. Evlendiğinizde ayrı ev açmalıydınız, böylece kimse kimseden şikayetçi olmazdı. Ev ev üstüne olmaz, hele ki bu devirde. Eşinizin sabrını ve güzel ahlakını tebrik ederim ama şayet bir çile çekmişse, bu da kendi evi yuvası olmadığı içindir. Bunu da siz temin edecektiniz. hadi beraber oturmaya niyet ettiniz, ilk huzursuzlukta hemen evleri ayırmalıydınız.
Anneye karşı gelinmez, anne kınanmaz, anne nasıl olursa olsun baştacı yapılır. Cenneti annelerin ayaklarının altına seren Yüce Rabbimizin emridir bu.
Şayet size bir şey olsa, sizin yaşamanız için birisinin ölmesi gerekse annenizden başka biri yapmazdı bunu. Eş, çocuk, arkadaş, dost, kardeş, baba hepsi bir yana, anne bir yanadır. Annenin üstüne kimse çıkarılmaz. Anneden daha değerli kimse olamaz.
( üstesinden gemliye gayret .. kelimeyi düzeltirseniz...)
EY OĞUL!
Ana hakkı, Allah hakkı. Bunu bil!
İsyanı misliyle tartar ey oğul!
Cehennemde yanar uzattığın dil
Ağzını kulağa yırtar ey oğul!
Saygıda, hürmette kusur edersen
Cezası ağırdır “öf” bile dersen
Helâllik almadan çekip gidersen
Burnunu yerlerde sürter ey oğul!
İstersen başını vur taştan taşa
Sevabın, amelin boşadır boşa
Bakmaz gözündeki beyhude yaşa
Nârlı kargılarla dürter ey oğul!
Ana gücendiren iflâh olur mu?
Merhametsiz evlât huzur bulur mu?
Yaptığın yanına acep kalır mı?
Üstüne ateşi örter ey oğul!
Mücella Pakdemir
Mustafa Cilasun
Annem beş günlükken anasız kalmış bir candı, iki analığın elinde büyüyen hicrandı, cefa ve çilelerin insanı olarak yaşamış ve fakat kendini geliştirmekten pek nasibini almamış vicdandı. Anne şefkat ve merhametin banisi olmalı ve her halinde hakikate adanmalıydı.
“Cennet anaların ayakları altında” sözüne itibar eden her anne, ne zaman ve hangi gerekçelerle söylenmiş bu söz araştırmalıydı, yoksa cennet vaadi münker içinde olanlar içinde mi vardı…
Mustafa CİLASUN
Mücella Pakdemir
Dinimiz şöyle der. Anne size yanlış bir şeyi kötü bir lisanla söylese de siz ona tatlı ve muhabbetle karşılık verin. Asla kalbini kırmayın. Dediğini dinleyin ama doğru demiyorsa onu yapmayın. Şevkatsiz davranmış olsa da siz ondan şevkatinizi esirgemeyin. Öf bile demeyin.
Kaldı ki sizi büyütmüş, evlendirmiş, üzerinize onca hakkı geçmiş, siz evlendikten sonra bile eşinizle onun evinden faydalanmışsınız. Sonra dönüp annem şöyleydi, böyleydi demeniz evlatlığa sığmaz. Dediğim gibi ayrı eve taşınsaydınız. madem yapamadınız ve ona yük oldunuz, nankörlük etmeye gerek yok.
"Cennet anaların ayakları altındadır." sözü gerekçeye veya şarta bağlı değildir. Evlat ana hakkını ne yapsa da ödeyemez. Ananız mükemmel ana olmak zorunda değil, kendi görgüsünde, çapında ve şartlarında nasıl ve ne kadar annelik yapabiliyorsa o kadar yapar ama siz evlat olarak mükemmel bir evlat olmak zorundasınız. Lamı cimi yok bunun.
Çok güzel bir yazı.
Gerçekten eşinizi onure etmişsiniz.
Kurulabilecek en güzel cümleleri kurmuşsunuz,
sevginin en anlamlısını sunmuşsunuz.
Bu konuda sizi çok taktir ettiğimizi yazmak isteriz ilkin.
Çok samimi anlatımlardı.
Ancak,
tüm bu güzelliklerin yanında,
ana sevgisinin es geçilmesi,
ikinci planda değil,
çok gerilerde ele alınması,
biraz şaşırttı bizleri sözün doğrusu.
Ana, anadır sonuçta.
Taştan olsa bile.
Sizi var eden,
hayat getiren,
koruyan, kollayan, süt veren, altınızı değiştirendir.
Sizin için uykusuz kalandır.
Sizin için ağlayandır.
Yeri geldiğinde, sizin için ölendir.
Bu nedenle,
yazınızı biraz yadırgadığımızı belirtmeden geçemeyeceğiz.
Belki duygularınız ve düşünceleriniz bu doğruluda değildir ama,
yazınız bizlere bunu anlatıyor efendim.
En azından biz öyle anladık.
Mustafa Cilasun
Annem beş günlükken anasız kalmış bir candı, iki analığın elinde büyüyen hicrandı, cefa ve çilelerin insanı olarak yaşamış ve fakat kendini geliştirmekten pek nasibini almamış vicdandı. Anne şefkat ve merhametin banisi olmalı ve her halinde hakikate adanmalıydı.
“Cennet anaların ayakları altında” sözüne itibar eden her anne, ne zaman ve hangi gerekçelerle söylenmiş bu söz araştırmalıydı, yoksa cennet vaadi münker içinde olanlar içinde mi vardı…
Mustafa CİLASUN