- 540 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Kelebek Etkisi
Bir kar tanesinin erimesi ya da bir kelebeğin kanat çırpması kadar hızlı geçen hayatımızda bugüne kadar neler elde ettik? Açıkcası benim elde ettiğim tek şey, ileride ne kadar boktan bir yaşantıya sahip olabileceğimiz korkusu. Boktan olacak demiyorum, sadece bunun korkusu sinmiş üzerime, bu daha beter! Duygularımız değil mi zaten bize adım attıran, hazlarımız değil mi bizleri peşinden koşturan? Kabul edelim ki, korku en büyük duygumuz. Bunun aksini söyleyen tamamen Polyanna’dır benim gözümde. Ya korktuğumuz için kaçtık, ya da kaybetme korkusundan dolayı kovaladık; bunu bir düşün, yanılmadığımı anlayacaksındır. Artık korkmaktan bile korkar olduk gün içerisinde, tuzakmış gibi kendini ufak tıkırtılarla belli etmeye çalışan zamandan bile korkar olduk. Sigarayı yakma süresinden, bir bakış atma süresinden bile korkar olduk. O kadar hızlı geçiyor ki zaman, o kar tanesi erimeden bir şey yapamaz olduk, o kelebek kanatlanmadan hiçbir şey yapamaz olduk! Temkinle, korku içerisinden yavaş ve ağır hareketlerimiz kısıtlamaya devam edecekse eğer, ne ben bu sigarayı yakarım, ne de kadınıma bir bakış atarım! Kafamda yaşarım ben, beni.. Korkuyorum. Zamanın elimden tüm zamanı almasından, hayal ettiklerimi yaşatamamaktan; korkuyorum. Artık değiştirelim mi zamanı? Yavaşlatalım mı onu? Kelebeğin uçmasından daha hızlı hayaller gerçekleştirmeyelim mi? Tek ve en büyük düşmanımızla karşı karşıya iken, neden birbirimizle hâlâ kavgalar içerisindeyiz? Neden üzüyoruz, kırıyoruz, parçalıyoruz, yakıp kül eyliyoruz?
Hadi zamanı yenelim ve ön yargılarımızı bir kenara bırakıp kelebekten daha hızlı bir dünya elde edelim.
Ay resmen kelebek etkisi!*
YORUMLAR
Gelecek korkusu.
Düşündürücü bir durum.
Yazıyı okurken, akıma geçmişim geldi.
Günümüzle kıyasladığımda, çok daha modern, imkanlarım geniş, çok daha rahat, ekonomik yönden çok daha ferah yaşadığımı düşündüm günümüzde.
Ama nedense,
o fakir ve imkansızlıkların kol gezdiği günlerde daha mutluymuşum gibi geliyor bana.
Yemeye doğru dürüst ekmeğimiz yoktu. Anacığım, kuzineden pişirirdi mısır ekmeğini.
Yerken boğazımızı acıtmasın diye, az biraz yumuşak olması babından buğday unu atardı hamurunun içine.
Et, çok az yerdik.
Et dediğim de sıyrılmış kemik ha.
Taze fasulyenin içine atardı anam, et lezzeti versin diye.
Büyük bir zevkle yalardık o kemikleri.
Daha bir çok şey var buraya yazabileceğimiz ancak,
bu güzel yorum köşesini fazla meşgul etmeyelim.
Kısaca diyelim ki;
gelecekten korkmayalım.
Bu günümüzden kötü olmayacaktır.
Mazimize bir göz gezdirmemiz, gerçeği gözlerimizin önüne serecektir.
Güzel bir konu, güzel işlenmiş.
Tebrik ediyorum.