- 632 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
kafile..
Gün kara gömleğini yeni giyinirken ahırdaki son hazırlıklar da tamamlanmıştı. Birisi kesesine evvelki senenin taze tününü kesesine sıkıştırıp doldurdu, birisi daha öğlen vakti pişirilmiş tandır ekmeğinin yanına otlu peyniri…ne çaydanlık unutuldu ne yolda içilecek bidonundaki su. Heybeleri doldurulmuş katır sürüsünü kimse uğurlamaya gelmedi. Her biri çok daha öncesinden gösterişsiz uğurlanmıştı, ağustos sıcaklığından cılız düşmüş çeşmeden nasipli bir bardak suyla…
Daha ilk tıraşını birkaç önce yapanın koynunda, beş gün önce evlendiği yavuklusunun el işlemeli al yazması, topalın boynunda kurşun işlemeyen kara deri muskası, sakalı kır saçlarıyla bir olup poşusuna dolanan orta yaşlının kara tespihli ve iki gece öncesinde bir mezardan helallik isteyenin, cebinde kalmış üç beş sarı buğday tanesi…
Hepsi birden koyu bir karanlıkta yola koyuldular. Rengini yitirmiş yedi yürekten Deli Tayyar gönüllü öne çıkıp öncülüğe başladığında; kervan köyün kıblesine yönelmiş, hafif ay IŞIK(Ğ)ında uzaklaştıkça uzaklaşıyordu…Köyü en son gören yamaçta, biri hariç herkes durup son kez kendi evlerindeki yanan kandillerin ateşböceği gibi yanıp yanıp sönen aydınlığına baktı…
Hepsi nefes almadan birbirine duyurmadan yutkundu. Sözlerin ciğerlere çekildiği bir andı. Biri tütün sardı saldı dumanını, diğeri koynundakini kokladı, biri cebinden bir buğday tanesi düşürdü, muskasına el süren toprağa emanet dokunan tek ayağına bakındığında Deli Tayyar gideceklerin yolun uzvuna bırakmıştı bakışlarını.
Dik yamaçları yalayan çakal sesleri, kekik kokusuyla bir olup zindan karası göğe d/okunurken, kafileye sonradan altıncı kişi olarak katılan karşı köylü Ramazan, koşarak buğday tanelerini düşüreni uyardı.
“Agam çok ses geliyi…” deyip silahına sarılarak tekrar bulunması gereken yana doğru hızla adımladı. Ceplerindeki son buğday tanesi silkeleyen, katırları uysallaştırmak adına sondan başa doğru katırları yokladı. Gerisin geri dönerken birbirine bağlı katırların orta yerinde duraksayıp heybenin içiyle oyalandı. Katırın kulağına yanaşıp, “susss… şşşt… az galdı dayan hele” diye bir şeyler mırıldandı.
Apansız Deli Tayyar nefes nefese koşup geldi. Dili damağına, dalağı bel kemiğine yapışmış kısık bir sesle, “Şu kayalıklara çekin tüm katırları, intikal yürüyüşü var buralarda” nefesini iki derleyip sözüne devam ederken heyecandan dizleri kelimelerden çok titriyordu. “ biraz ötesindeki mağaranın girişine işaretimle ilerleyin, az sonra helikopterler de gezer …”
Ramazan mağaranın girişinde bir kayanın ardında tüfeği dolu, yüz üstü uzandı, diğerleri katırlarla ilgilendi mağarada. Ansızın yağan bir yaz yağmuru, toprak kokusunu yaydı ortalığa, bir buğday tanesi şişip yeşermek için heyecanlandı. İntikal için yürüyen yirmili yaşlardakiler, helikopter sesleriyle bir olup ıraklaştıklarında, herkes, her şey bir adım kadar uzaktı sınırdaki diğer ülkeye…Gerisi tel örgü, gerisi gelincik, kan çiçekli mayın tarlası…
Karşı yakadan bir mayın tarlası bir çocuğun sesiyle patladı, tüm katırlar irkilip ses çıkardı, şafak vaktiydi. Kervanın orta yerindeki bir heybeden yine bir ağlama sesi çoğaldı. Güneş usul usul yükselirken yeryüzüne halen ıslaktı üç beş yedi yeşeren ot…Bir gök bir yedi renk bir de ebemkuşağı yoktu her şeye şahitlik edecek….
YORUMLAR
DİLEK YILDIZI
kurgular ve güzel hep öyküler .-)
ellerinden öptüm....