- 971 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Bilgenin Kaşıkları
-Öğretmenim,öğretmenim şu kuşlara bakın!
Çocuklarda bir telaş bir uğultu... Heyecanla pencerelere koşuşturmuşlardı.
Güz mevsiminin ilk aylarıydı.Doğa, sarı kızıl yapraklara bürünmüş; aniden bastıran sağanak yağmurlar yerini doyumsuz gökkuşağına bırakıyordu.
Öğretmen gülümsedi:
-El sallayın çocuklar kuşlara! Yolları açık olsun. Nitekim çok uzun bir yolculuk olacak.
-Öğretmenim hiç yorulup acıkmıyorlar mı?" diye sordu sınıfın en şişman öğrencisi Yağmur.
-Çocuklar,göçmen kuşlar ,yola çıkmadan önce bol bol beslenerek yağlanırlar.Göç sırasında bu yağı yakarlar ve her şeyden önemlisi göç boyunca da iştahsızdırlar.
Yağmur karnını sıvazlayarak:
-Öğretmenim, ben göçmen kuş olmak istemezdim. Uzun süre yemek yememek ne demek?
Çocuklar gülüşmeye başladı.
-Sadece göç eden kuşlar iştahsız olmaz, diye devam etti öğretmen.
-Ayı,sincap gibi bazı hayvanlar, kış uykusu sırasında iştahlarını kaybederler ve yağlarını yakarak hayatta kalırlar.Ayrıca kuşlar kuluçkaya yatınca bir süre zayıf kalırlar.Sürüngenler de yumurtalarını korurken yine iştahsızlaşır,güçsüzleşirler.
-Aa... dedi Serkan sırıtarak:
-Demek Elif kış uykusunda.
-Ne demek istiyorsun? diye çıkıştı öğretmen.
Serkan sınıfın en haylaz çocuğuydu.Sık sık Elif’le alay eder ,bu yüzden her defasında öğretmeninden azar işitirdi.
-Öğretmenim, Elif okul sütünden başka bir şey içmiyor.Bazı günler peynir ekmek getiriyor, o kadar. Sanırım o da uzun zamandır iştahsız.
Sınıftan kahkahalar yükseldi.Çelimsiz zayıf bedeni iyice küçülmüş Elifcik sıranın altına doğru kaykılmış; ağladı ağlayacaktı.
Elif’in annesi gündelikçiydi.Üstelik babası da yoktu.Yoksul olduğu sararmış yüzünden,çukura kaçmış gözlerinden ve kendisinin binbir güçlükle toplayıp soluk yırtık kurdelesini bağladığı bakımsız saçlarından anlaşılıyordu. Ne kadar suçlansa da hiçbir zaman kendini savunamayan, kırılgan bir yapıya sahipti,Elifcik.
-Serkan,hemen arkadaşından özür dilemeni istiyorum, dedi öğretmen.
Elifin hali yüreğine dokunmuştu. Sınıfta bir sessizlik ...
-Ben sizlere bunları arkadaşlarınızla alay edin diye mi anlatıyorum çocuklar?
Öğretmen tıpkı annesi gibi sevgiyle Elif’i lavaboya gönderip elini yüzünü yıkamasını söylemişti.
Son derece üzgün :
-Çocuklar, Elif arkadaşınız zor günler geçiriyor.Ona destek olmanız ve onu sevmeniz gerekirken arkadaşınızla alay ediyorsunuz.
-Şaka ediyorduk öğretmenim, dedi bir ses.
-Öyle de olsa arkadaşınızın ne kadar kırılgan olduğunu biliyorsunuz.Bundan sonra beslenmenizi arkadaşınızla paylaşın.Bunu, kendinizi mecbur hissettiğiniz için değil, aksine,isteyerek severek yapmanızı istiyorum.Sevgiyle sulanan çiçekler bile daha parlak daha canlı olur.Anbean fışkırır filizleri.Bunu sakın unutmayın.
Çocuklar, biz bir aile değil miyiz?" Saçayağının ayağı üç olur,birbirine güç olur,biri kırılırsa hiç olur." der eskiler. Birlik ruhu başka bir şeydir.Birbirimize yakınlaşmalı,sevmeli ,işbirliği içinde olmalıyız.Beni anlıyor musunuz ?
Başlar önde:
-Evet öğretmenim...
Kapı çalındı.Elif, başı önünde sırasına geçti.Öğretmeni şefkatle:
-Elifçiğim, ben de tam bir öykü anlatacaktım,seni bekliyordum,diyerek söze başladı.
-Bilgenin birine sormuşlar "Sevginin sözünü edenlerle ,onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?"diye. Bunun üzerine bilge "gelin size göstereyim." demiş. Bencil olduğunu düşündüğü bir gurubu yemeğe çağırmış.Onlara bir sofra hazırlamış.Derken kaselerde çorbalar bir bir gelmiş ve arkasından da ’bilge kaşıkları’ denilen bir metre boyunda kaşıklar.Bilge "Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz."diye şart koşmuş; fakat bilgenin misafirleri kaşıklar çok uzun olduğundan, bir türlü döküp saçmadan onları ağızlarına götürememişler.Sonunda beceremeyeceklerini anlayınca aç kalkmışlar sofradan.Homurdana homurdana terk etmişler orayı.Bunun üzerine bilge "Şimdi de paylaşmayı sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım." demiş.Yeni bilge kaşıklarını uzatmış yeni sevgi dolu misafirlerine.Ardından "Buyurun." demiş.Her biri uzun kaşığını çorbaya daldırıp ,sonra karşısındaki arkadaşına uzatarak içirmiş.Böylece birbirilerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan."İşte" demiş bilge "Kim ki gerçek sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır.Kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır."demiş
Zil çalmasına rağmen, çocuklar teneffüse çıkmamış, öğretmenlerinden öyküyü bitirmesini istemişlerdi.Serkan’ın "sizden ve Elif’ten özür dilerim öğretmenim." dedikten sonra; sanki sabahın ilk ışıkları yüzüne vurmuş , yanaklarında pembe güller açmıştı,Elifçiğin.
Öğretmen gece yatmadan önce günlüğüne şu satırları ekledi:
Sevgili günlük,
Bugün Elif’in mahzun duruşu içimi yaktı.Önünde upuzun yolu olan sarı yeşil bir çalı kuşuna benziyordu.Kar, yağmur, fırtına demeden yoluna devam edecekti.Küçücük bedeniyle hayata tutunmak için çırpınacak çabalayacaktı.Ve ben bu yolda ona yardım edip hiçbir zaman onu yalnız bırakmayacağıma dair kendime söz veriyorum...
Gönül Gençyılmaz 03/05/2014
YORUMLAR
Çok güzel bir hikaye.
Bu gün geçmişe dönsem ve yeniden bir meslek seçme aşamasında olsam,
kesinlikle öğretmenliği seçerdim.
Hem de ilk okul öğretmenliğini.
Çocuklarla hayatı paylaşmak güzel olmalı.
gönül gençyılmaz
ilerde değerler eğitimiyle ilgili çocuk öyküleri yazmak istiyorum.Yavaş yavaş başladım desem de henüz çok amatörüm :)
çok değerli paylaşımınız için çok teşekkür ederim.
Saygılarımla