yahudi tohumu
Saygıdeğer dostlar,toplum olarak o kadar basit işlerle,gündelik işlerle meşgul oluyoruz ki; geleceğimizi karartan, neslimizi, aslımızı ve toprağımızı çürüten politikalara, iç ve dış oyunlara bakma-analiz etme gibi bir görevi hiç aklımızın ucuna bile getirmiyoruz.Her şeyden önce çok safız ve unutkanız.Kim ne derse inanıyoruz, söylenenin önünü arkasını incelemiyoruz. Bu yazdıklarıma kızanlarınız olabilir, lakin genel anlamda maalesef gerçekler bunlar. Bu kadar olsa iyi ayrıca okumuyor,araştırmıyor ve de düşünmüyoruz. Düşünmüyoruz çünkü bize düşünme fırsatını verdirmiyorlar,gündelik birkaç olayı önümüze sürüyor ve alttan alttan içimizi çürütüyorlar.Şimdi sizlerle paylaşacağım konuyu bir çok yerden (gelen maillerden) bilgi alıntıları yaparak anlatacağım. Okurken kanınız donacak.
“İngiliz kraliyet ailesinin Türkiye ziyaretini herkes başka bir açıdan değerlendirdi.Kimi için Cami ziyaretleri, kimi için Mevlana hayranlığı, Bursa da Kur’anı Kerimden okuttuğu Rahman suresi önemliydi.Ancak önemli olan başka bir konu daha var, ayrılırken uçağına doldurduğu kasalar dolusu sebzeler .Koca Prens Türkiye’nin sebzelerine muhtaç değildi herhalde. Öyleyse bir anlamı olmalıydı bu kasaların. Evet, Prens yanılmıyorsam Kaz Dağı’nda kendisi için yetiştirilen organik sebzeleri ülkesine götürüyordu. Meğer o civarda yaşayan birkaç aile sürekli kraliyet ailesinin sebzesini yetiştiriyormuş ve kraliyet ailesi sadece bu sebzeleri kullanıyormuş.
Meclis Başkanı Köksal Toptan’ın Kuzey Kıbrıs ziyaretinde Cumhurbaşkanı Talat ile aralarında şöyle bir konuşma geçtiğini gazeteler aracılığıyla okumuştuk,neler konuşulmuştu hatırlayalım; Cumhurbaşkanı Talat,Toptan’a bir yemek sırasında ’Türkiye’de en son yediğim domateslerin tadı hala damağımda’ demişti. Bu konuşma üzerine Toptan, Talat’a ’En kısa zamanda size hormonsuz Anavatan domatesleri göndereceğim’ sözü vermişti. Meclis Başkanı Toptan kendisinden sonra Kıbrıs’a giden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e hormonsuz domatesleri emanet ediyor, Cumhurbaşkanı Gül de Toptan’ın bu masum ricasını yerine getiriyordu. Meclis Başkanı Toptan’ın Ankara’da ancak bir hafta araştırma sonucunda hormonsuz domates bulabildiğini de okumuştum o dönemde. Nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya olduğumuzun farkında mısınız?
Gelelim işin teknik meselesine. Tarım ve Köy işleri Bakanlığı’nda 115 bin kişi çalışıyor. 70 tane üniversitemiz, 30 tane ziraat fakültemiz, 50 tane tarım araştırma enstitümüz, 10 bin işsiz ziraat mühendisimiz var. Buna rağmen Türkiye tohumda tamamen dışa hem de yahudi tohumuna bağımlı. Tek kelimeyle tohumun patronu ise İsrail. Genleri doğuştan bozuk millet olan, insanlıktan nasibini almamış yahudiler kendilerinden başka tüm toplumları alt millet kabul ettiklerinden, domuz geni yerleştirilmiş domates ve AIDS mikrobu bulaştırılmış kavun tohumlarıyla ilgili haberler biraz spekülatör olabilir ama Yahudi tohumu olayının kesinlikle doğru ve öbür madalyon tarafı da var. İsrailli araştırmacıların, genleriyle oynayarak, gül ile limon kokulu domates yetiştirdiğini Şalom Gazetesi’nin internet sayfasından okumayanlar okuyabilirler(Eğer kaldırmamışlarsa)
İstediğiniz şekle sahip domatesleri bile bulabilirsiniz; çekirdeksiz, kalp şeklinde, salatalık şeklinde, dilimli... Yani genlerle oynama meselesi yüzde yüz doğru. Gelelim başka doğrulara. Bu tohumların bir ekimlik olduğunu bilmeyen yok. Yani İsrail’den bir defa tohum almakla kurtulamıyorsunuz. Bir gram tohumun fiyatı her dönemde bir gram altına denk oldu. Üstelik yahudi tohumunu toprağa bir ektin mi artık isteseniz de yerli tohuma dönemiyorsunuz. Genetik tohum o toprağa da zarar veriyor. Artık hep bu genetik tohumu kullanmak zorundasınız.50-70 yıl sonra ise toprak kanserojen maddelerle dolduğu için artık tamamen kullanılmaz hale geliyor. Buna en güzel örnek Türkiye’nin patates deposu olan Niğde ve Nevşehir bölgelerinde yetiştirilen patateslerde kanserojen maddeye rastlandığı için artık patates ekimine izin verilmemesidir. Yani İsrail tohumu tek başına satmıyor. Tohum alana hastalığı bedava...
Tohumların içine hastalık yerleştiren İsrail bu sayede zirai ilaç satımını da garanti altına almış oluyor. Bütün bu acı tabloya rağmen Türkiye’de yabancıların menfaatine çalışan bir patent sistemi işletiliyor. Ne korkunç. Köylü kendi bahçesinde tohum bırakamayacak. Yoksa uluslararası mahkemede yargılanacak! Şu anda dünyada İsrail tohumu kullanma yasası çıkartan ilk ülke işgal altındaki Irak’tır. İkincisi de biz olacağız.”
Şimdi oturup külahlarımızı önümüze alarak neler yapabiliriz? düşünmeliyiz.Sonrada bu durumdan nasıl kurtulabiliriz? çarelerini aramalıyız. İsraille olan alış verişlerimizi en kısa sürede durdurmalıyız.En azından toplum olarak bilinçli olup yahudi tohumlarını almamalıyız,yahudi firmalarının Türkiye’deki ortaklarının sattığı tohumları almamalıyız.Çünkü beş on sene sonra hastalıktan kırılan,nesli çürümüş,toprağı çürümüş bir toplum haline gelir,yahudinin bize acımasını bekleyip vereceği bir iki lokmayı bekleyebiliriz,Allah korusun
.Bundan sonraki yazımda nasip olursa Doğrudan Gelir Desteği (DGD) adı altında dağıtılan ve insanlarımızı tembelliğe iten olayları anlatmaya çalışacağım.
Selam ve saygılarımla
Selim ADIM
16.05.2008
YORUMLAR
Geleceğini kaybetmiş milyonlar var...ve yakinen her şeyi bilen bu kitleler ne yazık ki hiç bir şeye itiraz edemiyoruz.Ne Tarım Bk.daki bankamatikçi gereksizliği dile getitebiliyoruz,ne de hormonlu yiyecekleri..Tarım Bkçlığı artık geri hizmet ödeneği ile geçiniyor ve onca eğitimli insan toprakla uzaklaşıyor.OD projesi-siyonizm-İsrail politikaları vs.mamafi kendimize çok zarar verdik bu yalnışları yaza,çize...Kaleminiz daim olsun üstad...