- 839 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Adın, dokunaklı bir öykü şimdi
İnanmadığım tek şeydir senin yokluğun,
Bir matem sevişmesi şimdi yüreğimdeki.
Geceler turkuvaz, melankolik bir şarkı sanki
Tenim mağrur yüreğine ağlıyor kıyamet gibi…
Hayat sahnesinde ne kadar ağlarsan ağla, bir gün gülmeyi de oynayacaksın. Sevginin acıtan dikenleri ellerini kanatsa da kutsaldır küçüğüm. Yaşamın getirileri aynı oyundan sıkılıp bir gün sana da açacaktır kollarını. İşte o gün beni hatırlayıp hafifçe gülümseyecek, yaşamın tutkulu sarılışlarında benliğine kavuşacaksın.
Kimliğini zedeleyen üzünçlerinden yansımanı atamadıkça, hayata olan nefretin her gün çoğalır. Kaktüsler gibi kendi dikenlerini üzerinde taşırsan mağrur yüreğin her zaman acır. Günler serseri bir duruştur ömür sokağında, perdeleri kirlidir. Yaşam her gün çıkarıp yenilerken yıpranan urbalarını, bütün sabahlar aynı bakar güneşin ardından. Yüreğini onarıp bakarsan her gün şafağa, göreceksin sen de ruhunun yaşama sarılan yemyeşil bahçelerini, çünkü kelebekler özgürdür.
Kendimle baş başa kalınca sık sık yıldız tepesine çıkıp, gözlerini öpüyor, ellerini tutuyor ve dudaklarını öpüyorum aşkın. Dizlerine yatıp şefkate beleniyorum mağrur bir sevdanın etkileşimiyle. Belki sen arzularını yitirdin, yüreğinin pusulasını kaybettin uzaklara giderek. Ama ben yüreğinin nefretinden de sevgiler kazandım hasrete sarılarak. Gecelere uzatırken bedenini bunları düşün. Tüm rüyalarında göreceklerin aslında gerçek bir düştür, seni özlemek gibi kelebek.
Bazen bir yankı beklersin gönlünün duvarına çarpıp geri dönecek. Kimi tırmanır bedenine arsız bir sarmaşık. Yaşadıklarının karelerinden durduracak anıların olur. Uzaklara bakarak aşkı gözlersin bazen, yıldızlar sırdaşın olur. Ay kıskanç ışıklarını hep dolunaya saklar ve gecelere tutkuludur. Acılar masum bekleyiştir, goncası hiç açmayacak yabani, serseri bir güldür.
Bir gün yüreğinle birlikte bedenini de getireceksin geriye. Adımlarını gölgenin önüne atıp rüzgarla yarışacaksın, ülkeme gelmek için. Bir tahta kapı, birkaç kitap, biraz hüzün, o kadar da özlemle uzun uzadıya bakacaksın seni unutmaya başlayan gözlerime. Ortaya koyduğun ne varsa, ne varsa söylemeyi beceremediği dökülecek dilinden. Mevsim kim bilir sonbahar, belki de ilkbahar olacak ama, sen mevsimsiz açan çiçeklerle gönlümün kapısını çalacaksın.
Sen belki de kızgın demirler sokmuşsun yüreğine. Tomurcuk bir sevdanın gözelerini açmışsın hoyrat ellerinle. Ardında binlerce harami, kaçıyorsun uzak diyarlara. Sevmiyorsan, sevgiyi ıskalamadan bulmak istiyorsan sal yelelerini bindiğin yılkı atlarının. Aşk gönlüne düşünce nalı düşer sevdanın. Dolanır Fırat’ı kürek kürek, çeker bu aşkın çilelerini yürek yürek.
Kimi, üzerinde yorgun ve ağır bir havadır sevda. Bulutlar gözlerine döner, rüzgar keskin eser bazı. Tenin tuzlanır, dudaklarında kimi ayrılık kelimeleri ve bir fısıltı gibi içine işler geceleri. Bir yıldız yağmurunda ıslanıp, oturup bir köşe başında ıslanmak istersin. Aşk ki, çağlar geçip imparatorluklar yıkar, o aşk ki, her merhamette yüreğinde kırgın sevgileri besler.
Sessizliğinin büyük boşluğundan günler gelip geçti. Uzaklarda, belki de bir yıldız kümesinin altında saçlarının bağlarını çözüp ruhunu dinliyorsun şimdi. Kucağında minik bir kedi, parmaklarını okşuyorsun sevdayla. Yılmadan, yıkılmadan yürüdüğün uçurumlardır belki de düşlerindeki. Açıp ellerini gökyüzüne yüreğine yalnızlık istiyorsun.
Sen ve ben bu yüce evrenin kelimelerinden bir ev yapıp kendimize ayrı kutuplarda aradık birbirimizi. Sevgi kimi hiç dokunamadığımız bir büyü, kimi bir imbata koşmak değil miydi? .. Kimi, ikimiz de kederli, kimi yanlış bir iklimde değil miydik? . Seninle hiç bitirilemeyecek, hiç unutulmayacak bir öykü yaşadık günlerce. Ellerimiz birbirini bulmadan, kalplerimiz dileklerimizi yaşayamadan ayrılığa koşar adım gitmedik mi? .
Selahattin Yetgin
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.