bu yağmur...!
Soğuk duvarlar, boş ve penceresiz bir odanın arasında geçti çocukluğum. Çevremdeki insanların bana acıyarak bakması bu hayatta bir darbe daha vuruyordu kalbime. Annesizlik ve babasızlığın eksikliği hissediliyordu yüzümden. Sıcak soba ve sevgi dolu bir yuvaydı hayalimdeki aile. Hiçbir zaman gerçekleşemeyeceğini bilerek dalıyorum Alis’in harikalar diyarına. Bir sihirli değnek olsa da değiştirse hayatımı. Karanlık olan günlerimi aydınlığa çevirse keşke. Bahar kadar güzel ve renkli olsa hayatım. Bahar, yaz demişken yine bir yazı geride bırakıyoruz üzülerek. Ben ve benim gibi çocukların en sevdiği mevsimdi yaz. Çünkü ısıtacak bir ev yakacak bir soba olmadan kışın geldiğine sevinemiyoruz ki. Bugün bir inşaatın içinde açtım gözlerimi sabaha. Ve titrediğimi hissettim. Hava soğuktu. Gökyüzünden su damlacıkları düşüyordu hayallerimin üzerine. Bir an ağladığımı farkettim. Gökyüzü de ağlıyordu bende. Yağmur bize inat delicesine yağıyordu. Göğü yırtıyordu sanki su damlaları. Bulutlar kafamızın üzerindeydi sanki. Bizim için hayatın karardığı bir an daha geldi işte. Gözyaşlarım yağmurla yarışıyordu adeta. Bir çiftçi seviniyor belki şuan. Ama bizi ne yağmur, ne de insanlar düşünüyor. Bencilliğin ve menfaatin hâkim olduğu bir hayatta yaşamak yağmurdan daha da fazla üşütüyor içimizi. Üzerimde yırtık ve ince bir pantolon, kolları yırtık ve kipkirli bir tişört var. Üşümemek elde değilki. Hem yağmur hemde kimsesizlik fazla geliyor bizim gibilerine. Bu, kışın başladığının göstergesiydi. Bu yağmur tenimi boğan bir iplik gibiydi sanki. Bu yağmurdan sonra benim ve benim gibi çocukalrın üzerinde kara kapkara kargalar dolaşacaktı belki...