Funda 8 arkası yarın öyküsünün devamı
Haziran’ın sonlarıydı nihayet mevsimsiz serin havalar gitmiş,
sıcaklar bastırmıştı.
Gündüzleri klinikte loş odamda, beni rahatsız etmemelerini söyleyip rehavet basınca azıcık kestirdiğim için olacak uyku düzenim bozulmuşu
Geceleri uykumun kaçmasına sebep bu gündüz uykuları mıydı.
Nedenini anlayamadığım bir şekilde uykularım kaçıyordu.
Şimdi yine öyle
Saat 02 26 Kalkıp evin bütün camlarını açtım,herkes uykudaydı ama bahçeden sesler geliyordu.
Belki benim gibi uyuyamayan birileri bu güzel yaz gecesinin hazzını yaşamak, tadına varmak için uyumamış olabilirlerdi.
Yazlıklarda öyle olabilir sabaha kadar gezenler, denize girenler dondurma yemeye gidenler veya diskoya gidenler gündüz uyur gece gezerlerdi
Burası öyle değildi tabii ki, ne de olsa şehir yaşamı başkadır. Hafta sonu değilse işe gitme durumu vardır.
Bu saatte ne yapabilirdim, birine telefon açmak da olmazdı ki çok uygunsuz bir saatti.
Biraz kitap okusam belki de uykum gelirdi, tv de bir söyleşi programında tanıdığım yazar E Y nin kitabı geldi aklıma.
Yazarın felsefesi çok uygundu bana, adamı gözüm tutmuştu. Kitabın yarıdan fazlasını okumuştum ki esnemeye başladım.
Funda’yı düşündüm bir ara acaba o bu saatlerde ne yapıyordu.
Oysa bu son zamanlarda öylesine mutlu ki mutlaka başını yastığa koyar koymaz uyuyordur. Yoksa sabahlara kadar Umut’la mı konuşuyordur; eyvahh dedim yine kaçacak uykum.
Epeyidir beni aramıyordu, yarın da aramasa ben arayacaktım onu. Bu aralar benden kaçıyor hissine kapılmıştım, en iyisi evlerine gidip olanları öğrenmekti.
Kafamda kırk soru dolaşırken nihayet uyuya kalmıştım.
Sabah olduğunda aramama gerek kalmadı o aradı beni
-Alo Yalçın’cığım merhaba
merhaba gene nerelerdesin sen hiç evde oturmaz mısın?
-Doktorcuğum biliyorsun sınavlara hazırlanıyorum sakin bir yerde çalışmamın doğru olduğunu düşünerek Ada’ya halama gitmiştim döndüm.
ee insan bir not bırakmaz mı okulla eskisi kadar ilgilenmediğini düşünüyordum malum ya hani
-Aa olur mu nasıl ilgilenmem, cahil bir kız olarak mı kalayım
hem ben seni niye aradım biliyor musun
nereden bilicem söyle bakalım, gene ne var
-Bu hafta sonu bütün radyo x dinleyicileri olarak Ankara’ya Anıt kabir’e gidiyoruz
ee kiminle
-kiminle olacak canım, bilmemezlikten gelme
iki gün derslerden kurtulur kafamı dinlerim hadi sen de gel n’olur yoksa annem göndermeyebilir
Umutt’tan ne haber o var ya bana ihtiyacın yok.
O seni korur işte bana ne gerek var
-Yapma Allah aşkına Yalçın beni üzme hadi söz ver geliyorsun değil mi yoksa annem asla göndermez
Peki peki meleğim kendini üzme!
Şimdi acele çıkmam lazım sen detaylı bilgi ver. Seni nereden kaçta alacağımı tüm ayrıntıları mesajla bildir hadi hoşça kal görüşürüz seni öpüyorum
Bu günümün iyi geçeceğine emindim, uykumu almıştım, sabah sporu yapmışçasına acaip şekilde zindeydim.
Onun sesini duymak bana her zaman çok iyi geliyordu. koşarcasına indim merdivenlerden.
Mucize kız seni çok seviyorum derken gülümsemiş olacağım ki karşı dairedeki kadın garip, garip baktı
Daire kapımı ne zaman açsam o da açar, sanki birini bekliyormuş gibi mırıldanarak sağına soluna bakınır, sonra da bana yılışır iyi günler diler sözde...
Funda’ya söz vermeme rağmen hiç ummadığım şeyler oldu ve ben onunla Ankara’ya gidemedim.
O günden sonra Funda bir daha da aramadı beni, haklıydı ve ben onun gönlünü nasıl alacağımı bilemiyordum.
Halbuki işlerimi yoluna koymuş asistanım Oğuz’a gereken talimatları vermiştim.
Asistanım Oğuz yeni bir aşı için Amerika’ya gidecekti, yanımda bir süre çalışıp para biriktirmek istiyordu, annemin bir ahbabının oğluydu.
O gitmeden ben de biraz izin yapmayı düşünüyordum.
Oğuz’a büyük hayranlık duyuyordum son derece zeki yetenekli bir gençti.
Funda’ya söz vermeme rağmen hiç ummadığım şeyler olmuştu ve ben onunla Ankara’ya gidemediğim için kahroluyordum.
Öyle ki yoğun bakımdaki bir hastamın önemli bir sorunu çıkmıştı, üstüne üstlük bir de annem hastalanmıştı...
Ankara’ya gitmekten vazgeçmiştim, bu denli önemli olmasa ne pahasına olursa olsun; ne yapar, yapar onu yalnız bırakmazdım
Onu tanıyordum mutlaka gitmişti, kafasına koyduğu şeyi yapardı.
Bir akşam annesi telefon açtı annemin hastalığını merak etmişti.
Funda’yı sorduğumda bütün itirazlarına rağmen, o yeni tanıştığı insanlarla Ankara’ya gittiğini söyleyen yaşlı kadıncağız oldukça tedirgindi.
Benim Funda ile birlikte gidemeyişim belli ki annesini de üzmüştü, Funda’nın hastalığı sırasında ahbaplığımız bir hayli ilerlemişti.
Bu muhterem insanlar beni öz evlatları gibi görüp, sevip sayıyorlardı
Bu yüzden Cemile hanıma ve Ferit beye karşı çok mahcuptum, böyle anlayışlı davranmaları mahcubiyetimi daha da artırıyordu...
Tatilin iki üç gün süreceğini belki Kapadokya’ya da gidebileceklerinden de söz edince doğrusu ben de tedirgin oldum.
Bu telefondan sonra daha da karamsar ve endişeliydim.Huzurum kaçmıştı ve ben çekilmez bir adam olmuştum, çevremdeki insanları azarlıyor; ortalığı kırıp geçiyordum.
Genellikle beni sakin biri olarak bilenler bu asabiyetime anlam veremiyorlardı.
Delilik sınırına gelmiştim, her şey üst, üste olumsuz yönde beni etkiliyordu evde duramıyordum.
Kendimi parklara, bahçelere atıyor,ayağımın altında gördüğüm her böceği karıncaları büyük bir hazla eziyordum.
Karıncalar büyülteç altındaymış gibi büyüyor,gözlerimin önüne kadar geliyordu.
Kanlı göz yaşları döktüklerini görünce bu kez üzülüyor, sinirli bir el kol hareketiyle sanki çevremde arı sürüleri varmışçasına onları kovar gibi acaip davranıyordum.
Yine de nerede bir böcek görsem tepkim aynı oluyordu, artık geceleri hiç mi hiç uyuyamıyordum.
Sinirlerim çok yıpranmıştı.
Bunun tek sebebi vardı, kendime ceza verişimin sebebi Funda’yı yalnız bırakışımdı...
Evdeki farelerle, hamam böceklerine savaş açtığımı anımsıyordum. Sık sık evi ilaçlıyordum, evde böcek falan yoktu, rüyamda görmüş olmalıydım.
Nerede kiminle olursam olayım yaşadıklarımı, ve böcek öldürme yöntemlerimi en ince ayrıntısına kadar anlattığımda yüzlerini buruşturduklarını görüyordum.
Nefretle bakıp yavaş, yavaş çevremden usulca ayrılışlarına anlam veremez olmuştum.
İşte tam da bu günlerde telefon etmişti Funda
***
Çoktan beri ondan haber alamıyordum, sıcak bir öğleden sonra evde duş almıştım ki telefon çaldı o’ydu ve sesi hüzünlü bir tonda ağlamaklı gibiydi, Hüznü beni çok derinden yaraladı.
Bir daha beni hiç aramaz sanıyordum sesi böyle hüzünlü olmasaydı sevinçten deli olabilirdim.
Çok merak ettim ne derdi vardı acaba
Bana gelmesini söyledim itiraz etti
-Bu gün mutlaka seninle konuşmalıyım
bir yerde buluşamaz mıyız.
-Seni sık sık klinikten aradığım halde ulaşamadım. Her defasında orada olmadığını kendilerin de sana ulaşamadıklarını söylediler nerelerdeydin?
Aslında seni hiç aramayacaktım ama bak yine sana muhtacım şimdi
tamam tamam gelince konuşuruz ben de bunalmıştım, bir saat sonra seni evden alırım.
-Oldu bekliyorum deyip kapattı
Telefon kapandığında düşünmeye başladım ne olmuştu acaba onun sesinin hiç böyle çaresiz olduğunu duymamıştım.
Gecikmişti ki, aradan bir iki saat geçince tekrar telefon etti
-Ev kalabalık sen iyisi mi her zamanki yerden al beni orada bekliyeceğim
tamam birazdan çıkıyorum ben de.
Söylediği saatte aynı yerde buluştuk. Daha ilk anda gözlerinin kıpkırmızı olduğunu gördüm.
Karşımda hiç de o uçarı mutlu kız yoktu. Arabaya binip bir sigara yaktı.
-Sen de ister misin dedi
Belli ki gezi iptal edilmişti, nereye diye sordum
-Sonra anlatırım dedi piknik yapacağımız bir yere gidelim.
Sağ tarafta manav bakkal karışımı çardaklı şirin bir yer gördük.
Arabayı park edip indim o da arkamdan indi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.