7
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1735
Okunma
Benim bir adım yok.Burada yaptığımız görevlere göre kod numaraları ile sınıflandırılırız.Kod adım RIP3.Belki bu kod size bir şeyler çağrıştırdı belki bir kısmıda doğru ama yinede tahminleriniz tam olarak ne yaptığım, neden yapmak zorunda olduğumun cevabına oldukça uzak düşecektir.Bir zamanlar normal bir yaşamım ve adım vardı ama o günler gerçekliğini çoktan yitirdi.Çok değil bundan birkaç yıl önce gelecekte insanları huzurla ölüme uğurlamak gibi bir görevi üstleneceğim dahası buna gönüllü olacağımı söyleselerdi muhtemelen “ne içtiklerini, hangi dünyada yaşadıklarını ya da fazla bilim kurgu izlediklerini” düşünür pekala gülüp geçebilirdim bu çılgınlığa.Oysa şimdi her şey o kadar mümkün ki.
2.Dünya savaşı sonrası dünya haritası uzun yıllar bozulmayacak şekilde belirginleşmişti.Savaşlar hiç bitmemişti ama haritayı yerinden oynatacak şiddette bir değişimde olmamıştı.Oysaki dünya adım adım 3.dünya savaşı ile dünya haritasını tamamen değiştirecek yeni bir felakete hazırlanmaktaydı.Yinede 3.Dünya Savaşının bir mitten öteye gitmeyeceğini düşünerek devam ettiğimiz sıradan hayatlarımızın, bir gecede nasıl allak bullak olduğu ile yüzleştiğimizde tamamen hazırlıksızdık !
Üniverstenin en genç öğretim görevlisi olarak doçentliğimi aldığımda eşimle mütevazi bir kutlama yemeği yemiştik.Eşimin yine aynı gece baba olacağım müjdesini verdiği o özel akşam yemeği hala o kadar gerçek ki.Mutlu zamanlar meğer ne çabuk geçiyormuş.Bir gün tüm bu güzellikleri yitireceğimi bilseydim daha sık sevdiğimi söylerdim eşime,sevdiklerime ve daha çok oyun oynardım oğlumla ama keşke demek için artık çok geç.Bir zamanlar yaşadığımdan emin olduğum ve şimdi gerçekliğini her geçen gün yitirmeye başladığım anılarımla yetinmek zorundayım.
Bir gecede yerin üstündeki yaşamdan yerin altındaki bir yaşama hapsolduk.Yer altındaki yeni yaşam düzeninde artık eski isimlerimiz, yaşamlarımız tamamen arkamızda kalmıştı. En özgürümüzün bile bir damla yağmura ve güneşe hasret olduğunu düşünürsek nasıl bir özgürlükten bahsettiğimizi tahmin etmek zor olmasa gerek. 3.Dünya savaşında hayal bile edemeyeceğimiz korkunçlukta yıkıma yol açan silahlar kullanıldı.Yeryüzünün ne durumda olduğunu daha kimbilir kaç sene göremeyeceğimizden, ne kadar insanın kurtulduğunu da bilmiyoruz.Büyük bir olasılıkla böyle bir savaş sonrası hayatta kalma şansına sahip nadir bir azınlığın içindeyim.Esasen yer üstünde kalan ölülermi yoksa yeraltında yaşayanlarmı daha şanslı inanın bilemiyorum.Haberleşme araçlarımız, hayatımızı kolaylaştıran tüm elektronik aletler, bir zamanlar vazgeçilmezimiz olan hemen her şey kısıtlı enerji kullanımı nedeniyle fişleri çekilen hurda yığınlarına dönüştüler.Dünyanın geldiği teknolojik gelişim noktasından bir anda daha ilkel bir yaşama dönüş yapmak tabiki hiç kolay olmadı.Enerjinin büyük kısmı başta kirli havayı arıtıp barınaklardaki havalanma,aydınlanma,yeryüzündeki güneş ışınlarını süzerek yer altındaki seralarımızda üretimi devam ettirmek ve aynı şekilde mevcut deniz,göl gibi su kaynaklarından arıtarak içme suyu elde ettiğimiz sistemler ve sıklıkla bu yaşam koşullarında yaşanan sağlık sorunları için ilk çözüm yerleri olan yaşam destek sistemlerimizin çalışması için kullanılıyor.
Kurulan bu yeni yaşam düzeninde herkesin üzerine düşen görevler var.Boş durmak gibi bir lüksünüz yok.Hoş, boş vaktiniz olsa ne yapabileceksiniz ki. Temel yaşam özgürlükleri çoktan tarih oldu.Yeni düzende mümkünse enerjinizi tasarruflu kullanmaya,hastalanmamaya ve koloniye olabildiğince faydalı olmaya çalışmanız lehinize olacaktır. Yeni yaşama adapte olamayan bir çok insan ilk altı ayda gruplar halinde öldüler.Ölüleri ne yapacağımızda sıkıntıydı.Belki etik değildi ama yeni yaşam düzeninde etik nedirin tanımıda yaşam koşullarının zorunlu sınırlarına göre yeniden belirlenmişti.Kısıtlı toprak yaşayanlar içindi o yüzden ölüleri yakarak sonsuz yolculuklarına uğurlamak zorundaydık.
Tüm bu anlattıklarım birazdan yapmam gereken şeyi affettirecek mi bilemiyorum ama yinede yapmak zorundayım.Gönüllü olmaktan bahsetmiştim hatırlarsanız.Ölümler arttıkça, salgın hastalıklarda arttı.Karantina uygulaması için ne yer ne enerjimiz vardı.O yüzden ölümcül hastalığa yakalananlar için huzurlu ölüm üniteleri kurarak sistemin devamlılığını sağlayabilecektik.Yeryüzündeki yaşamda insanları daha iyi ve uzun yaşatmaktı bir doktor olarak görevim yer altında ise tam tersi daha huzurlu bir ölüm yolculuğu için hazırlamak.Şuna emin olabilirsiniz ki,yapacak daha yararlı bir şeyde yok bu sistem içinde.
Sıradaki sonsuzluk yolcum 7 yaşında bir erkek çocuğu bileğinde kod adı yazılı ama şu saatten sonra ne önemi var ki. Oğlumda yaşasaydı aynı yaşta olacaktı.Oysaki eşim ve oğlumun kaderi benim yaşamama karar verenlerce çoktan gözden çıkarılanlar arasına yazılmıştı.Bunu yaşadığım sürece düşünmemeye çalışmak için hafızamla her gün savaş içindeyim. Şehrimi seviyordum.İşimi seviyordum.Deliler gibi aşık olduğum eşimi ve oğlumu çok seviyordum.Sevdiğim ne çok şey vardı.Geçmişi düşünmek istemiyorum.Yinede şu an yaptığım iş sırasında bir zamanlar insan olduğumu, insan gibi yaşadığımı, sevdiğimi sevildiğimi hissettiren anılarımda olmasa bu yaşama katlanmak iyice zorlaşabilirdi.
Çocuk yarı baygın ve enjekte etmekte olduğum zehirle(bizzat kendi üretimimiz olan mantarlardan elde ediyoruz) ağrısız ve olabildiğince hızlı bir şekilde ölümün kollarına bırakacak kendini birazdan.Ben ise çocuğa hiç görmediği ve göremeyeceği güneşten,yağmurdan, ağaçlardan,kuşlardan bahsedeceğim ve insanların birbirleriyle ve doğayla barış içinde yaşadığı zamanlara dair bir hikaye anlatacağım.Gözlerini yavaşça ama dudağında bir gülümsemeyle kapatarak sonsuz uykuya daldığında gözümden bir yaş gelecek ve anılarımdan biraz daha uzaklaşacağım...