- 977 Okunma
- 7 Yorum
- 1 Beğeni
Makbule Teyze
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Makbule Teyze
Nedenini bilmiyorum ama; sabah uyanır uyanmaz Makbule Teyze düştü aklıma.Belki de hatırlamadığım ve gece gördüğüm rüya neden olmuştur.Kim bilir…
Makbule teyze çocukluğumdan aklımda kalmış en renkli simalardan biridir.
Açık saçık elbiseler giyen,siyah saçları kısa kıvırcık, beyaz tenli hafif tombul,ev işleri ile ilgisi olmayan,bacağına pekmezden yaptığı ağdaları yapıştırarak bacak kıllarını temizleyen ve hatta gülerek anneme;
-Vallahi Mücella hanım,bıktım bu adamdan,yatağa yatınca bana”Makbule,bu yatakta sen mi kadınsın yoksa ben mi, ya da; ben bir adamla mı yatıyorum ?” diyor. Kolay sanki bu bacakların kıllarını temizlemek,dayak yemeyeceğimi bilsem bir gün ağdayı adamın bacaklarına yapıştıracağım da görsün gününü…diyerek huysuz kocasından sürekli şikayet ederdi.
Öğretmen olan Ahmet Amcayı okula gönderdikten sonra soluğu bizim evde alırdı. Sonra mahallenin diğer kadınlarda gelir, kış ise oturma odasında çıtır çıtır yanan sobanın etrafında,yaz ise bahçedeki erik ağacının altında derin sohbetlere dalarlardı.
Babam öğle yemeği için eve girdiğinde, Makbule Teyze telaşlanır….
“Eyvah ! Ahmet eve gelmiştir şimdi,yine bana kızacak.” Diyerek annemin bahçeye serdiği kar gibi beyaz çamaşırlardan toplar, kucağında çamaşırlarla sokak kapısına doğru koşardı.
Kocası kızarsa, mazereti hazır olurdu.
“Ben çamaşır toplamaya gittim..”
Bazı kış günleri O’ nu kürk mantolu ve başında rusların taktığı beyaz tüylü bir şapka ile sokakta kocasının kolunda giderken görürdüm.
Ertesi gün anneme anlatırken duyardım.
“Akşam yine kulübe götürdü bu adam beni,ne meymenetsiz insanlar var orada bir görsen,hepsinin burnu kaf dağında, hiç gitmek istemiyorum;ama adam zorla götürüyor.”
Daha sonraları kulübün ekabir takımının gittiği yer olduğunu öğrendim. Meymenetsiz dediklerini daha sonraları bende tanıdım, onlarda herkes gibi insanlardı.
Makbule teyze, fantastik hikayelerde uydururdu anlattıkları nın yalan mı? yoksa gerçek mi ? olduğunu hiçbir zaman öğrenemedim. Eğer uyduruyorsa yalanına gerçekten de inanıyordu.Yalan değil ve gerçek ise, korkmak bedava idi kork korkabildiğin kadar.
Bir yaz günü bizim bahçede erik ağacının altında yine bütün mahalleli kadınlar toplanmış sohbet ediyorlardı. Makbule teyzenin bir ara bacağı açıldı. Bacağın da büyük bir el şeklinde morluk ortaya çıkıverdi.
Makbule teyze heyecanla anlatmaya başladı..
“Bu gece neler oldu bir bilseniz… benim kıza süt ısıtmak için uyandım. Ocağı yaktım, banyonun önündeki tabureye oturdum. Karşıdaki kilerin kapısı şıkırt diye açıldı o anda iki gölge bana doğru yürümeye başladı. Gölgenin birinin ayağı aksıyordu. Bir konuşma duydum o anda,
“Kadını çarpmayalım, kırklı yeni çocuk doğurdu yazıktır.” Bir diğeri ise..
“Destursuz benim ayağımın üzerine oturdu, ayağım sakatlandı..”
İşte o onda çok korktum, ne yapacağımı şaşırdım. Bacağıma bir tokat indi. Çığlık atarak odaya koştum. Bu bacağımdaki çürük ondan oldu.”
Belki de kocası atmıştı ona bu tokadı utanıyordu söylemeye.
Makbule teyzeden , bu ve buna benzer ve hatta usuma düştüğünde, hala tüylerimi diken diken eden bir çok hikaye hafızamda kayıtlı kaldı.
Ahmet amcanın yurt dışı öğretmenliğe müracaat ettiğini ve İngiltere ‘ ye gideceklerini söylediğinde bütün mahallenin kadınları üzüldü. En çok da ,annem üzüldü. Makbule Teyzeyi kardeş bilmişti.
Beş çocuklarını alarak İngiltere’ gittiler.
Beş yıl sonra geriye döndüklerinde hiçbir şey artık eskisi gibi değildi. Biz o mahalleden başka bir mahalleye taşınmıştık. Çocuklar büyümüş dertler de büyümüştü. Artık eskisi gibi her gün görüşmeleri mümkün olmuyordu. Bir araya geldiklerine artık eskisi gibi gülüp eğlenmiyorlardı.
Yine de Makbule Teyze ara sıra anlattıklarıyla güldürmeyi başarıyordu.
“Mücella hanım, nasıl berbat bir yer İngiltere anlatamam sana, Yiyecek çok pahalı, meyve almak çok zor oralarda, Ahmet bir gün paraya kıyıp bir karpuz aldı, çocuklar kabuklarını bile yediler karpuzun, bizim vatanımız cennet, bal tadında meyvelerimiz bol…”
Çocukların,karpuz kabuğunu yemesi oradaki herkesi güldürürdü.
Yıllar yılları kovaladı, bizler bile yaşlandık.
Makbule teyze ile annem artık hiç görüşemez hale geldiler…Annem dizlerindeki kireçlenmeler, makbule teyze ise Felç olan Ahmet Amca ile ilgilenmekten…Bazen biz annemi araba ile makbule teyzeye götürüyorduk, ara sırada Makbule teyze bir yolunu bulup anneme geliyordu.
Ahmet Amca, uzun yıllar hasta yattıktan sonra rahmetli oldu,
Makbule teyze, kocasının ölümünden sonra ağır bir hastalığa yakalandı. Ankara’ da yaşayan kızının yanına gitti. Zaman zaman haberini alıyorduk…
2011 yazında ben kırk derece ateşle yatarken ve ateşimin nedeninin bir türlü bulunamadığının telaşının ve üzüntüsünün içinde iken; Makbule Teyzenin ölüm haberi geldi. Ben cenazesine gidemedim.
Annem olaya üzülse bile kolay kabullendi. Belki de yaşının gereğiydi. “Hepimizin gideceği yer orası” diyerek gözleri derinlere daldı.
Nur içinde yat Makbule Teyze.
Annemin de dediği gibi…”Hepimizin gideceği yer orası…”
Az yaşa uz yaşa akıbet gelecek başa
Makbule teyzeden geriye kalan beş evladından ikisi Ankara ‘ da, diğer ikisi İzmir ‘ de Benim yaşıtım olan Cemile ise İngiltere yaşıyor bir hastanede kadın doğum uzmanı olarak. En çok da makbule teyzeyi Cemile üzdü..12 Eylül döneminde ve…ve….çok uzun hikaye.
Bu beş çocuk zaman zaman bir araya geldiklerinde, gidecekleri ilk yer olarak annemin evini düşünürler. Annemin kapısını çalarlar halini hatırını sorarlar, yerler içerler….
Benim annem onlarında annesi oldu.
Anneme:
“Sen bize annemin yadigarısın derler.”
Eski dostlar gibi, hiç kimsenin olamayacağını insan yaşadıkça daha iyi anlıyor.
YORUMLAR
Anlatımdaki samimi dili çok beğendim.
Hele ki Makbule Teyzenin konunun içine girişi ve okuru kendisine adeta kilitleyişi çok güzeldi.
Anıdan daha ziyade, iyi kurgulanmış bir öykü kadar okuyucusunu içine hapsetmiş gibiydi Makbule Teyzenin yazarı. Zaten önemli olanda okuduğunuzun ne olduğuna, dönüp bakmanızdır. Yalan yok, ben tereddüt ettim, anı mı, yoksa öykü mü olduğuna!...
Gayet güzel halk diliyle yazılmıştı. Keşke de sonu bu kadar çabuk getirilmeseydi.
Tebrik ederim sareyaprak.
sareyaprak
Elbette Makbule Teyzeyi bir dosyalık kağıda sığdırmak çok zor.Onunla ilgili o kadar çok anı var ki aklımda..özellikle de uydurduğu ya da; gerçek mi olduğunu bir türlü öğrenemediğim hikayeleri...ve süper zekası...
Yazı kurgu değil ve anlattığım her şey geçmişlerde yaşandı.... oradan buradan biraz alarak yazdım..
Daha uzun yazabilirdim...neden yazmadım bende bilmiyorum...
Tekrar teşekkür ederim...
Sevgiyle....
eskinin her şeyi çok güzeldi şimdi her şey hormonlu ya saygılar ustaya
sareyaprak
o dönemde yaşayan insanlardı.
Şimdi kesinlikle öyle değil..insanlar evlerine bile misafir kabul etmiyor,dışarıda buluşuyorlar....
Teşekkür ederim..
Sevgiyle...
Ne güzel bir dostluk insan her zaman özlüyor tabi ki zaman şartlar bazı set çekse de yinde makbule teyze bir Osmanlı kadını ev kültür almış bence tebrikler kalemine sağlık
sareyaprak
Tabi ki;günün şartları bu gibi güzel yaşanılası hayatı mümkün kılamıyor...
Her şey değişti artık...
Çok teşekkür ederim..
Sevgiyle....
hikaye ve anlatım çok güzel. bütünlük içinde ve samimi duygularla gerçekçi bir anlatım.
hayat bu zaman değiştikçe insanlarda eskiyor yok oluyor. bir gün bizde gideceğiz toprağa...
Allah sağlık sıhhat versin saygılarımla
sareyaprak
Az yaşasakta,çok yaşasakta...akıbet gelecek başa...
Allah ölümün bile hayırlısını versin insana...
Çok teşekkür ederim...
Sevgiyle...
"Eski dostlar gibi, hiç kimsenin olamayacağını insan yaşadıkça daha iyi anlıyor." sareyaprak
"Eski dostlar gibi, hiç kimsenin olamayacağı" ne acı!...
Bu söz bana yetti...
Sağlıkla kalın, kaldı ise; eski dostlarla kalınız...
kadiryeter
sareyaprak
İşte o anda düşünmeye başladım...
Benim dostum oldu mu?
Çok arkadaşım oldu hatta sayısız arkadaş...
Öyle çok arayacağım bir dostum zannederim olmadı...
Bir kaç tane var aslında..
Onlar ise çok uzaklarda....
Çok teşekkür ederim..
Sevgiyle....
kadiryeter
Onlar ise çok uzaklarda...."
Gönüllerde... rahmetle...
kadiryeter