Funda 7 arkası yarın deneme öykü
Bir ara Funda bir arkadaşından diğerine koşarken biz de Umut’la sohbeti koyulaştırmıştık.
-Doğrusu bu güne kadar hiç sağlık sorunum olmadı sayılır; lakin hiç kilo alamıyorum benim sorunum da bu..
Bir gün kliniğime teşrif ederseniz bu konuyu görüşürüz, bu hususta ihtisas yapmış çok iyi arkadaşlarım var.
Anlaşıyor görünüyorduk; ama bana yine de konuşmalarımız havada kalıyor gibi geliyordu.
Yakışıklı sayılmasam da çirkin bir adam da değilimdir ama, sakin kişiliğim nedeniyle olacak esprili olamamaktan şikayetçi olup hep bunu bir kusur saymışımdır.
Şüphesiz kadınlar neşeli, esprili erkeklerden hoşlanıyorlardı.
Funda o sırada bir genç adamın anlattığı fıkraya kahkahalarla gülüyordu.
Herkes birbirinin telefonlarını alıyor yine bir yerlerde buluşup görüşmeyi diliyordu.
Biz de tekrar görüşmek dileğiyle ayrıldık oradan.
Funda çok mutluydu, defalarca teşekkür etti. Keşke fotoğraf çektirebilseydik diyerek üzüldüyse de üzerinde durmadı. Oysa ben bir ara bir kaç poz çekmiştim...
Hava serinlemişti, Funda’ya bir yerde bi şeyler içelim dediysem de teşekkür ederek bir an önce eve gitmek istediğini söyledi.
Eve bırakmak için yaptığım ısrarlar da boşa gitti.
- Hadi ben gideyim annem merak etmiştir, hoşça kal görüşürüz
arkasından uzun süre hayran, hayran baktım.
Aradan bir kaç zaman geçmişti ki ona iki kez telefon etmeme rağmen ulaşamamıştım.
Yoğun işlerim yüzünden epeydir görüşemiyorduk.
O da beni aramıyordu ben de onu aramaktan korkar gibiydim.
en sonunda bi gün aradı
-Doktorcuğum nasılsın, nerelerdesin?
Asıl sen nerelerdesin, usta hırsız gibi baskın çıkıyorsun.. Ben seni kaç kez aradım ama ulaşamadım sana..
Kahkahalarla gülmeye başladı ve ardından makineli tüfek gibi haftayı nasıl geçirdiğini; ne kadar mutlu olduğunu anlatıp durdu uzun bir süre.
Tabii konu yine radyo dostları ve yakışıklı Umut’du
ona belli etmedim ama içimi hüzün kapladı, Funda yavaş, yavaş avuçlarımın arasından kayıp gidecekti. bense mani olamayacaktım.
Elim kolum bağlıydı, bu durumda hiç bir şey yapamadığım gibi ona bu zemini de ben hazırlamıştım.
Kurban bayramına on gün kalmıştı, Funda’nın yaş günü de bayramın ikinci gününe denk geliyordu.
Ona çok güzel bir yaş günü hediyesi almayı düşünüyordum, çok özel bir şey olmalıydı ama acaba ne alsaydım.
Bir akşam üstü mağaza, mağaza dolaşıp ona hediye arıyordum ki akşam karanlığında yoldan geçen bir çift dikkatimi çektiyse de üzerinde fazla durmayıp bir dükkana girdim.
Çeşit, çeşit giysiler arasından nihayet aradığımı bulmuştum
Ona ipek bir gömlek aldım yakası fularlıydı ve fuların üzerine iliştirilmiş harfler vardı.
Muhtelif harflerin arasından tesadüfen F harfini bulabildim.
Çok şık bir gömlekti ona çok yakışacaktı...
Aradığıma değmişti beğeneceğinden emindim, güzel bir hediye seçmiştim.
O gün hastaneden çıktığımda vakit epeyi geç ben de çok yorgundum, yolun karşısına geçmeden her zamanki ağaçlı yoldan yavaş yavaş ilerliyordum.
Birden loş ışıkta el ele tutuşmuş bir çift gördüm. ilk anda duyduğum koku ve sonra aşina olduğum bir siluet; bana onun olduğunu söylüyordu. Hislerim de hiç yanılmazdım.
Yanındaki kimdi, kimdi yanındaki sorularıyla kendime işkence ediyordum. Anladım ki ben Funda’yı deliler gibi kıskanıyordum.
Nasıl böyle kör ve sağır olabilirdim, kendime şaşıyordum bravo diyordum ya sen ne olacağını sanıyordun.
Böyle, böyle kendimle kavga eder bir durumda günden güne asabi bir hal almaya başlamıştım.
Başım zonklamağa başlamış, o gün hemen oradan ayrılıp arabama binip uzaklaşmıştım
Her zaman o yolda yürümek bütün yorgunluğumu alırdı ve benim çok sevdiğim bir şeydi.
Bu akşamı nasıl geçireceğime dair hiç bir fikrim yoktu.
Aklımdan geçen şeyi kovmak istedim, içki içmek pek adetim değildir; ama bir an evvel eve gidip bir şeyler içsem hiç fena olmayacaktı...
İnşallah annem yine gelip, o nefis dolmalarından kurabiyelerinden getirmiştir diye hayal ederek arabayı park edip adımlarımı hızlandırdım.
Havada bir sis vardı, bahçe ilaç kokuyordu. Bu iyiydi işte o arsız sivrisineklerden kurtulacaktık.
Eve girer girmez, doğru mutfağa yöneldim,dolap mis gibi dolma ve limon kokuyordu. İlave olarak bir de zeytinyağlı Barbunya ki annem üzerini bol, bol kıyılmış maydanozla süsler daima. Maydanoz’suz olmaz der; hem göze, hem Mideye...
Arslan annem ya, her ihtimale karşı bi de fırına bakıyım dedim ve tavuk göğsüyle Bezelye karışık börek ooo daha ne isterdim.
Şimdi mutlu bir çocuktum, ve aşk gibi zararlı düşünceleri atıp bu şölenin keyfini çıkaracaktım.
Hadi oğlum şimdi oturup bunları afiyetle ye!
Yanında buz gibi bir şişe Bira iyi gider diye düşündüysem de bir kadeh Şarap daha iyi olur deyip seçimimi Şaraptan yana kullandım.
Ama önce şu üstümdekilerden kurtulup bir eşofman giymeliydim.
Yatak odama girdiğimde annemi bir kez daha minnetle anıp teşekkür ettim.
Onun o şefkatli eli her yerden geçmişti, her yer düzenliydi. Oda belli ki havalandırılmıştı, etajerin üzerinde her zamanki gibi küçük bir not vardı.
Notta elbiselerimi temizleyiciye gönderdiğini, yüzümün şeklini unuttuğu yazılıydı.
İçim bi hoş oldu onu istemeden çok ihmal ediyordum. Canım annem ne dese haklıydı...
Bir ara bir anda alnımın üzerinden bir ateş bulutu geçti. Anında boncuk boncuk terler birikti, kafama balyoz yemiş gibiydim.
Yalnızlık çok zordu, lakin insan bir hayat arkadaşı seçecekse, yaşantısını biriyle paylaşacaksa bu hoşlandığı biriyle olmalıydı...
Bu güne değin hiç kimse ilgimi çekmemişti, Funda aklımı baştan alıyor, ona erişmenin ne denli güç olduğunu bilmek beni çıldırtıyordu. ilk kez böylesine inanılmaz bir heyecan duyuyordum.
Lakin bu Funda’ya ihanet olurdu,önce onun evlenip benim artık ikimize dair hiç ümidim kalmadığında evlenebilirdim.
Galiba en iyisi eli yüzü düzgün biriyle mantık evliliği yapıp çocuk sahibi olmaktı...
Bütün gün mikroplarla haşır, neşir olan ellerimi banyoda uzun süre yıkayıp, mutfakla salon arasında gidip, gelip harika bir sofra donattım.
Ve
-Şerefine Funda...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.