- 1185 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
‘’PARA’’ BİR GÜVERCİN KADAR ÜRKEKTİR, KENDİNİ GÜVENDE HİSSEDECİĞİ YERE UÇAR. ( 4 )
Birsen kardeşimiz bana dönüp abi bu ne ya? Bu ne rezillik böyle? Bu ne kültürsüzlük? Diye serzenişte bulunmuş ve sözlerine devam etmişti.
Sanırım buradaki anahtar kelime ( kültürsüzlüktü )
Birsen serzenişinde aslında bir bakıma kafasında cevaplandıramadığı soruların bilinçaltı cevabını arıyordu. Sözlerinin devamında;
Benim anlamadığım burada yaşayan Türkler bu toplumun tuhaf yaşantısına nasıl uyum sağlıyorlar? burada insan nasıl çocuk yetiştire bilir ki? Deki yetişti burada yetişen çocuğun vatana millete ne faydası olur? Cansu kardeşimiz de benzer serzenişlerde bulununca anladım ki yemek saatimiz gelmişti. Hem karnımız acıkmış hem de bizlere ters gelen tanık olduğumuz olaylar yüzünden kan şekerimizde düşmüştü. Yapılacak şey acilen yemek yiyebileceğimiz güzel bir yere gitmekti.
Meydana yakın bir yerde daha önce gittiğim sahipleri Türk’ olan İstanbul restoran isimli yere gittik konuşmamız yemek boyunca da sürmüş ve hepimizin fikirlerini ortaya koyduğu sohbet ortamına dönüşmüştü.
Cansu Hanımın şu sözleri sohbetimize yeni bir boyut kazandırmıştı. Ben üniversite tahsilime iş kariyerime bakmam. Merdiven silerim, yinede çocuklarımın bu tür bir ülkede yetişmesini istemem. Nereye baksak öpüşen, sevişen çıplak gezen insanlar… Müstehcenlik diz boyu bunlarda hiç mi utanma yok anlamıyorum ki, bu resmen (karaktersizlik )diyen sözleri olmuştu.
Buradaki ikinci anahtar kelime de ( karakterdi).
İçlerinde yaşça en büyükleri ve âcizane tecrübeli, ağabeyleri konumunda olan bendim. Gerçi ‘’tecrübe’’ yaşa değil, hayatta karşılaşılan olayların sıklığı ve çeşitliliği ile ilgili bir durumdu. Ayrıca kişinin yaşadıklarından ders çıkarabilme kabiliyetine bağlıydı. Yaşam süresi itibariyle doğal olarak diğer arkadaşlarıma göre daha fazla olaylara tanıklık etmiştim.
Arkadaşlarım serzenişlerinde haklılardı elbet, fakat bizlere tuhaf gelen gördüğümüz olaylara, sosyolojik ve psikolojik açıdan da bakmak gerekirdi.
Bir toplumun yaşam tarzı beslendiği kültürle eş orantılıdır.
Başta Avrupa olmak üzere diğer gelişmiş ülkelerde dini hassasiyetleri bizdeki kadar ön planda olmadığı için ve birde folklorik kültürlerini de geliştirememiş olduklarından dolayı ortaya kendilerine özgü bir yaşam tarzı çıkmıştı.
Kadın ve erkek arasındaki ilişki serbestliği bize ters gelse de, kaldı ki o toplumlarda da düsturlu yaşayan insanlarda var. Onlar için normal olan bu tür yaşam tarzı, karaktersizliğe dönük bir örnek sayılmaz. Çünkü karakter, toplumdan topluma kültürden kültüre değişen göreceli bir kavramdır.
Demokrasi ve insan hakları gelişmiş ve adil uygulanan yasalara bağlı bir yaşam sürdüren insanların olduğu, toplumlumlar da oy kullanan bir seçmen, kullandığı oyun akıbeti ile ilgili bir kaygı taşımaz.yada çalıyorlar ama çalışıyorlar gibi bir anlayış veya söz literatürlerinde bile yoktur.
Yolsuzluk hırsızlık rüşvet vs. gibi olumsuz davranışlar insan hakları gelişmiş milli gelirden adil pay alan bu toplumlarda kabul edilemez bir durumdur.
Sözlerime arkadaşımın bana anlattığı yaşanmış bir olayı örnek vererek devam ettim.
Almanya ‘da geçen bu olayda da almanyada yaşayan yabancılar tarafından rüşvete alıştırılan bir trafik polis yaşadığı vicdani iç çatışma sonrasında kendini ihbar etmiş. Sorgusundaki itiraflarında ben nasıl böyle bir şey yaptım ne oldu bana anlamadım diyerek psikolojik tedavi görmek istediğini söylemiş, ona göre karaktersizlik olan bu durum yüzünden depresyona girmiş.
Bu örnekten de anlaşılacağı gibi kimi toplumlar da rüşvet, yolsuzluk gibi eylemler karakter sorunu olarak kabul edilirken.
Kimi toplumlarda da kadın erkek arasında yaşanan ilişkinin biçimi karaktersizlik olarak algılanabiliyor.
Bu ülkede ve diğer gelişmiş ülkelerde yaşayan türklerin ekonomik açıdan iyi bir düzeye ulaşmış olmalarına rağmen halen bu ülkelerde yaşıyor olmalarının en önemli nedenlerinden biri de sahip olduklar insan hakları ve demokrasiden vazgeçmek istemediklerindendir.
Bir başka hususta; O toplumlarda hiç kimseyi, dini veya milli hassasiyetlerini sömürüp kullanmak mümkün değildir. Zaten böyle bir durum çok ayıp ve ahlaksızlık hatta suç olarak kabul edilir. Yani böyle bir durum o toplumlarda öncelikle karakter sorunu olarak algılanır.
Ben de bilgi ve düşüncelerimiden oluşan fikrimi arkadaşlarımla paylaştıktan sonra. Andreo Beyin önerdiği turistlik alanı görmek için gezimize kaldığımız yeden devam ettik.
Şehrin biraz dışında kalan turistlik alana geldiğimizde hepimizin ortak kanaati alnın çokta görülmeye değer bir yer olmayışıydı. Bu tür meydanlardan bizim ülkemizde çok daha güzeli vardı ve tarihi değeri olan meydanlardı. Meydanda gördüğümüz tek şey yüksekçe bir yapının üzerine yerleştirilmiş, şaha kalmış üzerinde kılıcını çekmiş şövalyenin olduğu at heykeliydi.
Asıl ilginç olanı meydanda olan yüzlerce turistin ve o kadar özelliğe sahip olmayan bu ülkenin sadece bulunduğumuz şehrin turizmden aldığı paydı.
Eşsiz güzelliğe sahip ülkemizin turizmden aldığı pay yılda 13 milyar dolarken, ülkemizle mukayese bile edilemeyecek, bu şehrin turizmden aldığı payın 35 milyar dolar olduğunu öğrenmemiz düşündüren ve içimizi acıtan bir duygu halini oluşturmuştu.
Gezimizi bu noktada sonlandırıp klomer şirketler gurubunun bu ülkedeki 10.yılı nedeniyle akşam düzenlenecek organizasyona katılmak için kaldığımız otele geri dönmüştük..
Bir süre istirahat ettikten sonra katılacağımız davet için uygun kıyafetlerimizi giymiş otelin lobisinde bizleri almaya gelecek aracımızı bekliyorduk.
Devam edecek.
Serhat BİNGÖL. 24.04.2014
YORUMLAR
Karışık bir durum.
İnsan hakları ve demokrasi,
bazı önemli konuları göz ardı etmelerine sebep oluyor demek gurbet insanlarımızın.
Eşimin amcası vardı, Allah rahmet etsin beyefendi bir insandı.
Yıllarca Hollanda'da yaşadı. Önce yalnızdı, sonra eşini, daha sonra da çocuklarının tümünü aldı yanına.
En büyük özlemi, emekli olduğunda köyüne geri dönebilmek; sabah namazından çıkınca, fırından aldığı sıcacık Trabzon ekmeğinin içine, yöreye has tereyağını doldurmak ve dostları ile kahvede, büyük bardak demli çayla mideye indirmekti.
Sonuç?
Uçağın bagajında dönebildi köyüne. Fırının hemen yakınındaki köy mezarlığındaki ebedi istirahatgahında yatmakta şimdi.
Oğulları ve torunları orada kadılar.
Allah yardımcıları olsun diyorum.
Yazınız o aileyi getirdi aklıma.
Babalarının hayali bir gün dönmekti;
oğulları ebediyen ora vatandaşı oldular.
Kültür, inanç, milliyet...
Sanırım bunlar ikinci planda geliyor artık.
Öncelik karın tokluğunda.
Serhat BİNGÖL
Kıymetli dostum Gökhan Bey
Karın tokluğu da önemli bir şey tabi şahsen çaresizliğin ve açlığın ne demek olduğunu iyi bilen bir kardeşinizim.
Ancak yazıda da belirttiğim gibi ekonomik açıdan belli bir düzeye gelmiş insanların o ülkelerde yaşamaya devam etmelerinin temel nedeni sahip oldukları demokratik hakları, özgürce ve insanca yaşama şarlarından vazgeçmek istememeleriydi. Yurt dışı seyahatlerimde gittiğim ülkelerde tanıştığım ve görüştüğüm insanlarda açıkça itiraf etmeseler de kaldı ki edenlerde vardı. Yaşadığı ülkelerde siyasi istikrarın olması gelecek kaygısı duymamalarıydı bence buda çok doğal ve insani bir durum.
Ziyaretiniz ve katkınız için çok teşekkür ederim.
En içten saygı sevgi selamlarımla.