- 1686 Okunma
- 8 Yorum
- 5 Beğeni
KEL KÖY VE GENÇ İMAM
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Bir zamanlar kır bir dağın yamacına kurulu, küçük bir köy varmış. Ağaçsız, çiçeksiz kupkuru bir yer olduğu için, bu köyün adına “Kel Köy” demişler. Bu köyün insanları çok talihsiz olduklarını düşünürlermiş. Çünkü toprakları taşlı olduğundan bir şey ekip dikemiyorlarmış. Ekin ekmek, hasat biçmek şanslı insanlara nasip olur, diyorlarmış.
Kır dağlarına yağmur yağmaz, yağsa bile aniden sele dönüşüverir, olan toprağı da silip süpürürmüş. Eh böyle olunca hayvan beslemeye de olanak yokmuş. Artık köylülerin tek yapabileceği gençlerini şehre gönderip, onların gönderdiği üç beş kuruşla idare etmekmiş. İşte bu köye, bir gün genç bir imam atanmış.
Genç imam bir dağ köyüne gideceğini duyunca sevinmiş. Fakat köye gelince içi burkulmuş. Hayalindeki böyle bir köy değilmiş. Bir de, her evin yanında ya da arkasında, birikmiş çöp tepeleri görünce, hocanın canı iyice sıkılmış.
Anlaşılan burada işim zor olacak, diye düşünmüş. Ezan okununca camiye birkaç yaşlı dede geliyormuş. Köy erkeklerinin çoğu kahvede oyuna daldığı için camiye pek uğramazlarmış. Bizim genç hoca da oldukça zeki biriymiş. Sözünü dinletebilmesi için önce kendini sevdirmesi gerektiğini biliyormuş.
Hoca kahveye gidip, köyün erkekleriyle sohbet etmiş. Cana yakın, samimi tavırlarıyla hepsinin sevgisini kazanmış. Ezan saati yaklaşınca müsaade isteyip camiye gidermiş. Birkaç gün sonra, kahve ahalisi de, hocayı yalnız göndermeye utanır olmuşlar. Onunla birlikte namaz saatlerinde camiye gitmişler. Bir süre sonra, ezan sesini duyan, köyün bütün erkekleri camiye koşuyormuş.
Köyün kadınları da bu değişikliğin farkında imişler. Genç hocanın çok bilgili, çok âlim bir hoca olduğunu söylüyorlarmış. Genç hoca hanımlarla da sohbet edip hal hatır sorarmış. Hanımlar da hocayı yakın hissedince, sıkıntılarını anlatarak muska yazdırmak isterlermiş. Hoca ne derse desin onların içi, muska yazdırmadan rahat etmezmiş.
Hatice teyze de, böyle dertleri olan saf iyi kalpli bir kadıncağızmış. Gelininin ve oğlunun onu arayıp sormamalarından şikayet ediyormuş. O da hocanın yanına gelerek yardım etmesini istemiş:
“Aman hoca oğlum, içim sıkılır elim bir işe varmaz. Acaba gelinim bana, büyü yaptı da ondan mı böyle oldum? Bana bir okuyup üflesen, bir de muska yazsan ne iyi olur!” demiş.
Hoca düşünmüş taşınmış, ne desem de bu teyzeye asıl derdini anlatsam diye. Hoca içinden, fırsat bu fırsat, bu duruma bir çare bulmanın zamanı geldi, demiş. Eline kalın bir kitap almış. Okumuş, okumuş, Hatice teyzeye dönerek: “Bak teyzem, senin bu sıkıntılardan kurtulman çok zor, çünkü evinde kara büyü var.” demiş.
Hatice Teyze’nin gözleri kocaman açılmış.
Hoca devam etmiş:
“ Bu illetten kurtulmanın bir yolu var, ama sana zor gelecektir.” Hatice Teyze:
“ Aman hoca oğlum! Sen bir de hele.”diye telaşla sorunca,
Hoca ciddiyetle devam etmiş: “ Bahçendeki taşların altında, büyülü çiviler var. Onları bulup bana getireceksin. Sonra evine beyaz, bahçene yeşil giydireceksin.” demiş.
Hatice Nine iyice şaşırmış. “Çivileri bulurum da oğul, evi bahçeyi nasıl giydireyim anlamadım doğrusu.” Deyince Hoca: “ Bak Hatice Teyze, kara büyü denilen illet, beyazın ve yeşilin olduğu yerde barınamaz. Bu yüzden evini beyaza boyayacaksın, bahçeni de ekip yeşerteceksin. Kara Büyü ancak, bu şekilde bozulur demiş.”
Hatice Teyze bu sözleri duyunca, vakit kaybetmeden işe koyulmuş. Büyük bir gayretle evinin etrafını kazmış. Küçük büyük bütün taşları söküp çıkarmış bahçesinden. Çivileri bulmuş ve hemen hocaya götürmüş. Hoca çivileri dikkatle almış. “ Ben bu çivilere okuyarak büyüyü bozmaya çalışırken sen de kalan işleri yap ki, bir an önce kurtulasın.” Demiş.
Hatice Teyze ertesi gün evini badanayla kar beyaza boyamış. Evinin etrafından çıkardığı taşları bahçesinin etrafına dizmiş. Hoca, Hatice Teyze’nin gayretine çok sevinmiş. Hemen kasabaya gidip ağaç fidanları ve tohumlar satın alıp getirmiş. Bunları ekmesine de yardım etmiş.
Köylülerden hocanın durumu abarttığını düşünenler varmış, ama hoca da bilgili adam. Kara büyü var demişse doğrudur, diyorlarmış. Birkaç hafta sonra Hatice Teyze’nin evi yemyeşil olmuş. Kel köyün boyasız bakımsız evlerinin arasında inci gibi parlamış. Hatice Teyze, artık güzel bahçesine kıyamıyor, çöplerini köyün dışındaki bir çukura döküyormuş.
Hoca Teyzemize bir hediye daha almış. Bu, iki tane kuzusu olan bir koyunmuş. Bir de Hatice Teyze’nin torunlarına, haber uçurmuş. Ninelerinin koyunu ve iki tane kuzusu olduğunu haber alan torunları, sevinçten yerlerinde duramamışlar. Anne babalarıyla birlikte ninelerini ziyarete gitmişler. Gelini evin bu halini çok beğenmiş. “Anneciğim burası çok güzel olmuş, bu kadar işi tek başına nasıl yaptın? Doğrusu sen çok beceriklisin.” deyip, sarılıp kaynanasını öpmüş. Hatice Teyze’nin kalbi hemen yumuşamış, “ Ne iyi gelinim var!” demiş içinden. Torunları da bahçede rahatça koşturup oynamışlar. Artık bahçede takılıp düşmekten korktukları taşlar yokmuş.
Kuzuları severken de: “Anne, baba ne olur burada kalalım!” diyorlarmış. O akşam Hatice Teyze torunlarını masallar anlatarak uyutmuş. Sabah da onlara taze süt ikram etmiş. Her sabah kuş cıvıltılarıyla uyanmanın keyfi de bir başkaymış doğrusu.
Bahçesinde meyveleri, sebzeleri yetişmiş. Mis kokulu çiçekleri açmış. Köyün kadınları bu evdeki değişikliğe hayran olmuşlar. Dayanamayıp, köy kahvesine gitmişler. Kahvede oturup oyun oynayan kocalarına, oğullarına: “Burada zar atacağınıza gelin bahçeden bir taş atın. Bari bir işe yarayın!” diye çıkışmışlar.
Hatice Teyze de bir gün yemekler yapıp hocayı davet etmiş. Ona teşekkür etmek istiyormuş. Hoca: “Nasıl oldun teyzeciğim? Kara büyü bozulunca daha iyi oldun inşallah!” deyince, Hatice Teyze mahcup mahcup gülümsemiş. “Bizdeki kara büyü değilmiş be oğul! Bizde kara tembellik varmış, sayende anladık” demiş.
Teyzemiz gerçeği görmüş. Tabi, Kel Köy halkı da.
Birkaç yıl sonra, bu köye yeni gelen misafirler, buraya neden Kel Köy denildiğini anlamamışlar. Çünkü bu köy artık, yeşil dallarında kuşları öten, bağlarında üzümleri yeten, kınalı kuzuları meleşen cıvıl cıvıl bir köymüş.
Genç imam şimdi çok mutluymuş. Çünkü artık hayalindeki köyde yaşıyormuş.
Ne dersiniz? Sizce de insanlar mutluluğu, güzelliği başka yerde arayacağına, kendi evini ve çevresini güzel yaşanacak hale getirse, hayat daha mutlu daha güzel olmaz mı? Üstelik çalışıp üreten insanların, boş yere kuruntu yapıp evhamlanmaya da vakitleri olmaz.
YORUMLAR
Masalı okurken insan sıradışı birşeyler bekliyor,olay örgüsünde bir değişiklik ya da ne bileyim işte şaşırtıcı bir son falan. Masallar sadece çocuklar için değil büyükler içindir de aynı zamanda. Ama bu masal sadece çocuklar için olmuş sanırım. Okurken yanılmayı çok istedim. Yine de güzel didaktik bir masal olmuş.
Hani sonuna da gökten 3 elma düşüreydiniz fena olmazdı. En azından hakkım olan elmayı istiyorum:)
Leyla Gülsüren
Çok önemli mesajları olan çok güzel bir öykü. Çok keyif alarak okudum. Gözümde adeta kel köy canlandı. Tebrik ve teşekkürlerimi sunuyorum..Saygılarımla..
Leyla Gülsüren
Yüreğin dert görmesin inşallah ! Herkesin hayali böyle bir yaşam olmalı bence . Severek okudum.
Leyla Gülsüren
Leyla Gülsüren
Leyla Gülsüren
Çok güzeldi hatta harika idi size yürekten katılıyorum selam ve dua ile..
Leyla Gülsüren
Gerçekten çok güzel bir hikaye.
Çok da güzel sunulmuş.
Tebrik ediyorum.