- 1265 Okunma
- 21 Yorum
- 1 Beğeni
Bana Oğlumu Ver...9(Son)
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
-Geliyor!....
On sekiz metre yükseklikteki petrol tankının çevresini sarmalayan iptidai iskelenin en üst noktasında çalışmakta olan boyacı Hüsnü’nün sesi, normal iş akışının alışılagelmiş gürültüleri arasından sıyrılıp, insanların dikkatini çekecek nispette gür ve heyecanlı bir tonda akıp geldi kulaklarımıza. Sesin yankılandığı şantiye sahasındaki tüm çalışanlar, ellerindeki işlere bir lahza ara verdiler; meraklı bakışlarını, rengarenk boyalı elbisesi ile adeta bir palyaçoyu andıran arkadaşlarına kilitlediler. Onun bu komik hali, her zaman olduğu gibi yine hoş bir mutluluk esintisi yarattı iş yerimizde ve Gürcü işçilerimizin şaşkın bakışları arasında, sağdan soldan kahkahaların süslediği Türkçe sataşma cümleleri yükseldi.
-Oğlum, tankı mı boyuyorsun, yoksa kendini mi?
-Boyayı çar çur ediyorsun, parasını kesecekler maaşından!
-Şeyinde boncuk bulmuş gibi ne bağırıyorsun orada?
-Oğlum, ne diye yıpranıyorsun boş yere, ödüm şeyime karıştı korkudan.
Tüm bu söylenenleri duyacak hali yoktu Hüsnü’nün. Çünkü o, sol işaret parmağı istikameti ile bakışlarını birleştirdiği noktaya; Karadeniz’in lacivert sularının gök yüzünün açık mavisi ile kucaklaştığı ufuk çizgisinde beliren küçük bir karaltıya, tüm duygu ve düşünceleri ile saplanıp kalmıştı. Bu küçük karaltıdan yükselen ince, kara, avare bir duman hüzmesinin, aheste aheste süzülerek göklerin derinlerine doğru akıp gitmesi, onun aklını ve bakışlarını esir almış; tüm dünya ile ilişkisini kesmesine, hasret realitesinin sonu olmayan uçurumlarının kucağına yuvarlanmasına yetmişti. İster istemez tüm insanlar, işaret ettiği yöne, denizin kuzeybatısına çevirdiler bu kez bakışlarını. Her birinin dudaklarında gezinen tebessüm esintileri, usuldan usula iyice yerleşti şiddetlendi, sonra da iyice başını alıp gitti gördükleri manzara karşısında.
-Feribot gelir. Dedi Şamil bey.
-Bu gün Cuma, tam zamanında.
-Oğlum Hüsnü, feribotu göreceyem diye aşağıya düşeceksin!...
-Bir şey olmaz Şamil Ağabey, meraklanma sen, içini rahat tut. Allah’ını seversen şu bayrağın güzelliğine bak!...
-Necə göz var səndəki, bu qədər məsafədən bayrağı görürsən?
-Gözle değil ağabey, gönülle gönülle.
Şamil Bey döndü, yüzüme baktı bir süre.
- Vətənini, bayrağını bu qədər sevən bir millətə, dünyada heç bir gücü diz çöktüremez. Dedi babacan bir ses tonu ile.
Bu sevimli yaşlı adamın, hayat yorgunluğunun tüm izdüşümlerini olanca realitesi ile sergileyen yüz hatları iyiden iyiye gevşemiş; yorgun tebessümleri, ince dudaklarından bal rengi gözlerinin derinlerine süzülmüş, oradan da usuldan usula içimize işleyen bir kor misali, sıcak ve yumuşacık bir akışla bakışlarımıza yansımaktaydı.
Gömleğinin yaka cebindeki paketten maharetle sıyırdığı Rus sigarasını keyifle yaktı. Derin bir soluklanma ile ciğerlerine doldurduğu dumanı, yarı açık duran pencereden Karadeniz’in serin, rutubetli atmosferine zevkle üfledi. Sonra da, her zaman yaptığı gibi, bir ağabey şefkati ile elini omzuma attı ve beraberce ofisimizin önüne çıktık; feribotun limana girişini seyre koyulduk.
Türkiye’den Orta Asya devletlerine yük taşıyan tırlar, Sarp Poti arasındaki rüşvet kıskacından kurtulabilmek için, genellikle Trabzon’dan Poti limanına feribotla geliyor, buradan da Tiflis yoluyla gidecekleri ülkeye geçiyorlardı. Lacivert renkli bu feribot, her Cuma günü öğle saatlerinde limanımızı ziyaret ediyor, çalıştığımız kısmın hemen yanı başındaki rıhtıma yanaşıyor, şantiye sahamızda çalışan işçilerin keyifli bakışları arasında yükünü boşaltıyordu. Haftada bir tekrarlanan bu olay, adeta bir merasime dönüşmüş, ekibimiz ile feribot personeli arasında gerçekten hoş bir dostluk köprüsü kurulmuştu doğrusu. 2002 Dünya Kupası maçlarının Cuma ve Cumartesi günlerine denk gelenlerini hep beraberce feribotta seyretmiş, Türk Milli Takımının üçüncülük kazandığı o mutlu anları gemi personeliyle beraber yaşamıştık. Keyifli saatlerdi, güzel anılardı.
Bizler, feribotun limana süzülüşüne dalmıştık ama, Şamil Bey’in bir gözü de Hüsnü’deydi. Onun, heyecanlı bir insan olduğunu biliyor, bir hata yapar, düşer diye telaş ediyordu.
-Hadi Hüsnü, işinə bax artıq-.
-Tamam ağabey.
-Kemerin takılı mı?
-Takılı ağabey.
Hüznü elindeki yüksek basınçla çalışan boya tabancası ile tankı boyamaya devam etti. Aklı hala feribottaydı. Vatanın bir parçası, memleketten bir esini diye düşünmekteydi besbelli. Daha bir şevkle salladı tabancayı.
O Cuma günü, feribot sevdamızın, zamanımıza sunduğu mutluluk esintileri arasında çabucak geçiverdi. Güneşin, memleket semalarına doğru süzülüp, sıcacık tebessümü ile denizin kızıl ufuklarını öptüğü yorgun saatlerde, usuldan usula işlerinden başını kaldırdı işçilerimiz, kullandıkları ekipmanları toparladılar, sayımını tamamlayarak, ambara teslim ettiler. Yoksulluğun ve işsizliğin tüm sevimsizliklerinin kendini gösterdiği bu mahzun ülkede, maalesef hırsızlık olayları alıp başını gitmiş; insanlar, hayatlarını idame ettirebilmeleri için, bulabildikleri her yöntemi mubah ve hak sayma gibi bir düşünceye kapılmışlardı. İşte bu nedenledir ki, tüm malzemeler her akşam sayılarak teslim alınıyor, sabahleyin yeniden sayılarak teslim ediliyordu kullananlara.
Evimizde bekleyenimiz olmamasının verdiği sevimsizlik, yorucu bir günün daha vukuatsız ve huzurla nihayetlenmesini, bir sevinç katresi olarak taşıyamıyor düşüncelerimize, ruhumuza sözün doğrusu. Dudaklarımızda gezinen tebessüm rüzgarları oldukça etkisiz, oldukça cılız. Ağır aksak eşyalarımızı toparlıyoruz; sevimli şoförümüz Mahlas’ın bordo renkli emektar minibüsüne doluşuyor, çok uzak olmayan mahallemize doğru yola çıkıyoruz. Pazar yerinden geçerken bir bukle duraklıyor araç, akşam yemeği için gerekli malzemeleri satın alıyor, artık tanışıklığımızı iyice ilerlettiğimiz esnafla selamlaşıyor, üç beş kelimelik de olsa ayak üstü muhabbeti yapıyoruz.
Babuşka yine evin kapısında bizi beklemede. Gülücükleri yine gamzeleriyle oynaşmakta; uzun yılların asla heyecanını çalamadığı bakışları, kırışıklıklarla dop dolu dudaklarından dökülen Rusça sözlüklere(muhtemelen sevgiyi tarifleyen güzelliklerdir onlar) yarenlik yapmakta. Bu akşam acelem var benim. Hikayenin kalanının Şamil beyin hatıraları arasından söküp almakta sabırsızlanıyorum. Bu nedenle, Babuşka’yı alel acele öpücüklere boğuyor ve evimizin kocaman giriş kapısından içeriye süzülüyorum.
Büyük bir hızla tüm rutin işleri tamamladım o akşam. Kısa zaman sonra temizlikler yapılmış, yemek faslı bitmiş, çay demlenmek üzere kuzinenin üzerine yerleştirilmişti. Arkasına yaslanıp, keyifle yeni bir sigara daha yakan Şamil bey, sıranın onda olduğunu anlamıştı. Hiç nazlanmadı, hikayesini kaldığı yerden anlatmaya devam etti.
Ahizenin kulaklığını yurt tutan bir çok mekanik hışırtının arasından sıyrılıp gelen bu iki küçücük sihirli cümle, hayatın her türlü meşakkatine göğüs germeyi başarabilmiş yaşlı kadının gönlüne, belki de dünyada tadabileceği en büyük mutluluk esintisinin, o tarifi mümkün olmayan hoş serinliğini bırakıverdi.
Küçük, havasız ve sevimsiz telefon kulübesinin kilidi bozuk kapısını güç bela açtı; telefonu, meraklı bakışlarla kendini izlemekte olan oğluna uzattı. Gözlerinden boşanan sevinç gözyaşlarına, dudaklarında gezinen titrek mutluluk tebessümleri eşlik etmekteydi. Görevli memur, gecenin ilerleyen saatlerinin gözlerine taşıdığı ağır uyku yükü ile öylesine bir mücadeleye tutuşmuştu ki;yanı başında sahnelenmekte olan trajediye göz atacak ne takati, ne de bir bukle zamanı kalmıştı. Telefonu, şaşkın şaşkın bakan oğlunun eline tutuştururken, ayaklarının artık taşıyamadığı vücudunu kızının yardımı ile duvar kenarına iliştirilmiş ahşap sedire bıraktı ve:
-Atan, seninle danışmaq isteyir oğlum!... Dedi.
Şamil bey, bir süre şaşkın şaşkın annesine ve telefona baktı. Daha sonra da gayri ihtiyari titreyen eliyle ahizeyi kulağına götürdü. Ne söyleyeceğini, nasıl söyleyeceğini bilemedi. Bir müddet sessiz sessiz ağlayan babasının dinledi. Daha sonra da titrek bir ses tonuyla ;
-Ata!...Diyebildi. Ata, men Şamil’em!...
Şamil Bey, o akşam babası ile aralarında geçen o duygusal konuşmayı ayrıntısı ile anlattı bana. İki gözüm iki çeşme dinlediğimi hatırlıyorum şimdi. O günden sonra ne zaman bu hikayeyi birine anlatsam, bu bölüme geldiğimde göz yaşlarımı tutamam, sesim titrer, duygu fırtınaları kopar gönlümde. Bu nedenledir ki, bu bölümü detaylı anlatmayacağım burada. Zaten o anki atmosferi, hiç bir yazar, hiçbir kelime, ya da cümle ile tam manası ile aktaramaz diye düşünmekteyim. Bu nedenle okuyucularımın affına sığınıyorum.
Uzun cümlelerle konuşamadılar. Sevinç gözyaşları, hıçkırıklar konuşmalarına engel oldu. Bu ne büyük mutluluk diye düşündü annesi. 25 yıl sonra öldüğünü zannettiği eşi karşısındaydı; üstelik de sapasağlamdı. O gece doyasıya hasret giderdiler; kısa sorular ve kısa cevaplarla ayrı geçirdikleri zor yılları anlattılar birbirlerine. Zor da olsa, en kısa zamanda tekrar görüşmek kaydı ile vedalaştılar.
Ertesi sabah herkes olayı öğrenmişti; mahalle bu inanılmaz haberle çalkalanmaktaydı. Sanatçı bayan da çok sevinçliydi. Parçalanmış bir aileyi tesadüfen buluşturmanın inanılmaz mutluluğunu yaşıyordu. Kaderin karmaşık çizgisini, bir anda belirgin, şeffaf, dosdoğru hale getirivermişti.
İsmail bey Azerbaycan’a gitmedi hemen. Orada hala komünist rejimi hüküm sürmekteydi ve Stalin’in cesedi çoktan çürümesine rağmen, Almanlara esir düşenler için verdiği kati ölüm emri geçerliliğini korumaktaydı. Aile de gelemedi İstanbul’a. Demir perdeyi aşıp, başka ülkeye seyahat etmek çok zor bir olaydı o günlerde. Hele de Türk iseniz; hele de gitmek istediğiniz ülke Türkiye ise... Sık sık haberleştiler, gidip gelmeyi başaranlarla birbirlerine hediyeler gönderdiler.
1991 yılında Sovyet Sosyalist Devletler Birliği dağıldı ve Azerbaycan da, diğer Türk devletleri gibi bağımsızlığını kazandı. Aileler, bu sayede kavuşma, tanışma imkanına sahip oldular. Günün birinde İstanbul’da buluşlular. Şamil bey, babasını ilk kez orada gördü, tanıdı. Babasına doyasıya sarıldı; baba kokusunu, baba sıcaklığını tattı. Yeni kardeşlerini bağrına bastı. İsmail Bey de yıllar sonra memleketini ziyarete gitti ama, ömrünün geri kalanını İstanbul’da geçirmeyi tercih etti.
Şamil bey arkasına yaslandı, bir müddet sustu. Yeni bir sigara yaktı, derin bir nefes çekti;
-İşdə mənim hikayem budur. Dedi.
- Bəyəndinmi?
Bir cevap veremedim ilkin. Biraz düşündüm. Bakışlarım, odamızın küçük penceresinden süzülüp, sönmek üzere olan bir mum ışığını andıran eski lambanın, son bir gayreti ile tutunmaya çalıştığı eğri direğin sokak girişindeki silueti ile çakıştı. Öylece kala kaldım bir an.
-Acı bir hikaye. Dedim.
-Öyle!...
-Sonu mutlu geldi ama.
Şamil Bey, bizimle çok uzun kalmadı. İki,üç ay kadar sonra ayrılıp, Azerbaycan’a döndü. Ondan ayrıldığıma çok üzülmüştüm. Bana adresini verdi, yolun düşer belki, gelirsin, bulursun dedi. Ama yolum o günlerde hiç düşmedi Azerbaycan’a. O günden sonra onu bir daha görmedim. Türkiye’ye döndükten birkaç yıl sonra kardeşlerinin izini buldum İstanbul’da. Telefonla görüştüm ve İsmail Bey’in 2002 yılında vefat ettiğini öğrendim. Onu ikinci vatanım dediği bu topraklarda gömmüşler. Şamil bey de, Japon denizinde bir adada çalışmaya devam etmekteymiş.
Şimdi,uzun yıllar sonra Azerbaycan’dayım. Yana yakıla eski dostumu, sevgili Şamil Bey’i aramaktayım. Henüz bir müspet sonuca ulaşmadım ama, ümidimi de asla yitirmedim. Biliyorum ki; bir gün o sıcak bakışı insanla muhakkak karşılaşacağım.
İşte dostlar, hikayemiz burada bitiyor.
Hani, demişler ya;
’’Baki kalan bu kubbede bir hoş seda imiş!...’’
Güzel söz.
Şamil Bey’i asla, ama asla unutamayacağım.
Bir tutam hayat-Nisan 2014-Azerbaycan
YORUMLAR
Bir tutam hayat
Sevindim hikayeyi beğenişinize.
Çok sağ olun.
Seriyi tamamlamak için bekledim yorum yazmak için..(Biraz geciktiğimin farkındayım :) )
Bir başka öykünüze yazdığım yorum kadar uzun yazmayacağım.
Yalnızca, öykünün yaşanmış bir zamandan alınmış olmasının etkileyici olduğunu düşündüğümü belirtmek isterim.
İçindeki tarihsel bilgilendirmeler de zenginliği olmuş öykünün.
Emeğinize teşekkürlerimi ve saygılarımı iletiyorum.
Var olun.
Bir tutam hayat
Böyle güzel yorum cümleleri,
harcanan emeği nasıl da mutluluk tebessümlerine dönüştürüveriyor.
Ve,
insana şevk veriyor,
çalışmaya, yeni şeyler üretmeye sevk ediyor.
Sağ olun.
Fırsat buldukça yeni bir hikaye için uğraşıyoruz.
Yine Karadeniz'le, Karadeniz'in vefakar, cefakar kadını ile ilgili olacak.
Tabi ki, o hikaye de tarih kokacak.
Umarım onu da okur ve beğenirsiniz.
evettt. hikayeyi bitirdik. aslında iki saat önce bitirdim de son üç bölümden çok etkilendim.şimdi biraz yazalım.
önce bir defa sizi kutlarım. gerçekten bir hayat hikayesi bu kadar yazılabilirdi.muhtevayı çok güzel, sıkmadan ve akıcı bir üslupla okuduk. neyse bunları geçelim zaten yeterince övgünüz var.
merak ediyorum acaba önceden de benzer yazmalarınız varmı idi?
Şu Allahın işine,hikmetine bak ki, siz onca sıkıntıyı yaşamışsınız ama çok 'meşhur' bir yazar oldunuz. sizin oralara gitmeniz, bu öyküyü birinci ağızdan dinlemeniz tesadüf müdür, tevafuk mudur bilinmez. bu uzun hikaye,belki roman, hissetmeden yazılmazdı.
Biliyorum meşhur kelimesinden rahatsız oldunuz. Kardeşim ben çok meşhur kitap okudum. o iş bir pazarlama işi. neyse geçelim...
Bir teşekkürde tarih bilgileri için borçluyuz. araştırmışsın bizim için. derli toplu gayet güzel sunmuşsun.
kızının tavrı ise normal. insanlar çok tanıdıklarının eserlerini ciddiye almazlar demeyeyim, ağır olur. ama nezamanki başkaları ön plana çıkarırsa belki ondan sonra. bu benimde başıma geldi.
''Paranın Hükümsüz Olduğu Gün'' ne zaman?
selam, saygı ve hürmetlerimle kalınız. Allah kaleminizi keskin, söz hanenizi zengin eylesin.( biz yazan çizenlerin duası bile farklı. para istemiyoruz bak, kelime istiyoruz.)
Bir tutam hayat
Yazarlık neyimize bizim? Boş zamanlarımızı değerlendiriyoruz sadece. Çok gezmenin, insanları ve çevreyi çokça incelemenin getirdiği ayrıcalık sadece bizimkisi.
Edebiyat bilgimiz de, uzun yıllar önceki lise tahsilimizden kaldığı kadardır işte. Üstelik de fen öğrencisi idim lisede.
Yaşamak, insanların hayatlarını dinlemek, becerebildiğimizce kaleme almak ve okumayı seven dostlara sunmak güzel şeyler.
Başka hikayelerim, yazılarım yoktur. Hepsi buraya yazdıklarım işte.
Daha çokça anılarım var, derleyip, toparlayıp yazmaya çalışacağım önümüzdeki günlerde.
Hayırlısı diyelim.
Yazıları, sıkılmadan okuduğunuz ve yorumladığınız için çok teşekkür ediyorum tekrar.
Sağ olun.
geç kalmışlığımın özrüyle geldim sayfanıza, dün farketmemişim, affola...sizin yazılarınız hep güzel ve kıymetlidir nazarımda, çünkü evvela emek kokar, sonrasında herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği yazılardır yazdıklarınız...bu yazınız da öyleydi ve çok güzeldi...serinin hepsini okuyamamış olsam bile, yerine yakışan bir yazıydı...çokça tebrik ve selamlarımla...
Bir tutam hayat
Önce kocaman bir özür dileyelim biz sizden.
Defterden kayboluşunuza üzülmüştük de,
dönüşünüzün farkında olamamışız.
Yanlış yapmışız.
Güzel şiirleriniz, yazılarınız ve yorumlarınızla tekrar deftere dönüşünüze çok sevindik.
Hikaye için yaptığınız güzel yoruma da teşekkür ediyorum.
Sevtap Kaya Nurgönül
Bazen kendi halinde yaşayan insanların öyle inanılmaz hayat hikayeleri vardır ki, yazılsa okunma rekorları kırar denecek cinsinden. ama o insanlar hep suskundur, hayata küskündür çoğu kendilerine oynana oyunda haksızlık olduğunu düşünüp kahrederek.
İnşallah günün birinde Şamil Beyi bulursun. Acı da olsa güzel bir yazıydı.
Tebrikler
Bir tutam hayat
Nasıl da unutuvermişiz bu güzel yorumu cevaplandırmayı.
Güzellikleri hep bizlerle paylaşan bu altın kalbi nasılda yalnız bırakmışız bu köşede.
Suçluyuz.
Ve,
dersimizi iyi aldık.
Özürlerimizi ve teşekkürlerimizi sunuyoruz efendim.
Biraz geç kaldık ama, kabul buyurunuz lütfen.
neacı..koparılan hayatlar bir gün bir yerde buluşuyor ama eskisii gibi olmuyor...kardeşlerinin olduğunu öğreniyorsun..iki arada bir derede kalmak bu işte..zavallı İsmail ağa...gitmek mi zor kalmak mı ...rabbim herkese yuvasında huzur versin...kimileri istemiyerek yuvasından oluyor..kimileri de isteyerek yuvasının ahengini bozuyor, gönüller yıkıyor...ama iş işten geçiyor ..tabak yere düşmeye görsün ...
çok güzeldi gözyaşlarımı sayfana bırakıyorum birde bir demet papatya..güllerimi umrede Ravzasına koydum da geldim:)
kalemin daim olsun ..saygılarımla değerli abim esen kalın
Bir tutam hayat
Umreni Allah kabul etsin.
Belki bizim de yolumuz düşer bir kez daha oralara.
Hayırlısı diyelim.
Bir tutam hayat
Davidoff yorumu sevincimiz oldu.
yine hayata dair
yine yaşanmııkların
her yönü ile ortak olduğumuz
bir öykünün sonuna geldik...
velhasıl çekilen tüm acılara rağmen
hasretlerin bir nebze de olsa giderilmesi mutlu kıldı bizi...
ki şamil beyi unutmaman
ve her fırsatta araman bizi şaşırtan
bir davranış değil dostum...
biz tanırızı insanı bir kelamından bile...
kutladım güne gelişini
saygı ve selamlarımla
Bir tutam hayat
Hep gönülden yazarsın,
hep şiir gibidir cümlelerin.
Değerli yorumuna çok teşekkür ediyorum.
Sevgili Gökhan.
Hem yazıyı hem de yorumları ve yorumlara verdiğin cevapları okudum.
Öncelikle günün tazısı seçilen bu eseri ve tabii ki yazarını kutlayayım.
Değerli Dost.
Bu sitede '' Edebiyat edep gerektirir'' Kuralının ete kemiğe bürünmüş bir hali varsa o da sensin. O bakımdan sitede en çok görmek istediğimiz arkadaşlarımızın başında geliyorsun.
Biz kalabalık bir aileyiz. Bu aile içinde zaman zaman tatsız olaylar da olabilir mutlaka ama hangi ailede yoktur ki. O bakımdan sen yazılarına devem et. Bizlerle olan münesebetini kesme. Ben kendi adıma senin yazılarınla edebi eser diyebileceğim bir şeylerin tadına varıyorum. Bizi bundan mahrum etme.
Senden aynen böyle yeni şaheserler bekliyorum.
;
Selam ve sevgilerimle.
Bir tutam hayat
Galiba çok çabuk etkileniyorum ben okuduklarımdan.
Birilerini üzememek adına da cevap yazamıyorum,
içimde biriktiriyorum çok şeyleri.
Bu durum da sıkıntıya sokuyor beni, moralimi bozuyor.
Ancak,
sizler gibi değerli insanların varlığı,
buradan tamamen kopmamı engelliyor.
Umarım ve dilerim,
yarınlarda daha güzel paylaşımlarımız olur buralarda.
Çok teşekkür ediyorum moral aşılayan, cesaret veren cümlelerine.
Sağ ol.
Konu hüzün ve acı yüklüyor, firakın dayanılmaz acısını ve vatan hasretinin
Cenderesindeyse yürek her duyarlı insanı etkiler.
Bir de kaleme alan yazarın gönül zenginliği ve ve akıcı lalemi girince araya tadına duyulmaz.
Sayenizde kahramanlarda kaynaştık, onlarla üzüldük ve güldük.
Çok tşk ederim bize bu güzelliği yaşattığınız için.
Dün gece okudum ama cevap yazmak istemedim.
Çünki size kırgınız.dostluk kadim olmalı
Rüzgarın önündeki toz zerresi gibi kaybolmamalı hoşça kalın saygılar. Siz hep yazın sizi okumak çok güzel
Bir tutam hayat
Biz deftere kırgınız aslında, kadim dostlarımıza değil.
Ne okumak, ne yazmak, ne de yorumlamak gelmedi içimizden.
Bu hikayeyi bile Serhat Bey'in yorumu üzerine kaleme aldık.
Biraz acelecilik kokusu sindi bu nedenle cümleler üzerine.
Neyse...
Umarım ve dilerim yeniden döneriz sayfaya ve dostlarımızın güzelliklerini paylaşırız.
Teşekkür ederiz güzel yorumunuza.
oldukça hazin bir öykü idi...
kavuşmuş olmaları çok güzel ama hangi kavuşma birbirlerinin, sesinden, kokusundan, şefkatinden,sevgisinden, ilgi ve alakasından mahrum geçmiş yılları telafi edebilir ki...
hayat işte deyip susmak gerekiyor bazen...
yeni öykü ve hikayelerinizi bekliyorum ben de diğer takipçileriniz gibi...
sizi okumak büyük keyif ve ayrıcalık..
canı gönülden kutluyorum başarınızı...
saygımla...
Bir tutam hayat
Bu defterden soğumuştuk sözün doğrusu ama,
şimdi okuyunca kalem dostlarımızın güzel cümlelerini,
yanlış yapmışız diye düşünmekteyiz.
Umarız ve dileriz,
yazarlarımızın, şairlerimizin güzelliklerini paylaşmaya devam ederiz yine gelecek günlerde.
Çok sağ olun.
Yazınızı gece gördüm,
uyku sersemliğiyle okumak istemedim.
İnsanı içinde hissetiren gerçekliğin ayrıntılara dikkat ederek güzel bir dille anlatımı.
Dilerim başka öykülerde çokça okuruz yazdıklarınızı.
Yine nefis bir anlatımdı.
Kutluyorum,
selâm ve saygılarımla..
Bir tutam hayat
Dilerim güzellikleri hep beraber paylaşırız.
Bu defter sayfasında hayat bulan tüm güzel çalışmalarda inşallah.
Sağ olun.
Hele yaşanmış gerçek bir hikaye olunca,
İnsanı daha başka hallere koyuyor.
Bu gün bulgaristan isim değiştirme töreni diye
Bir görüntüyü de izleyince...
Her yerde ezilen müslümanlar,
Dün olduğu gibi bu günlerde de ..
Biliyorum mart gerginliği seni üzse de,
Sen git bildiğin yoldan dönme geri,
Ne yaparsın var bu güzel yurdunda düşmanı.
Yapıyorlar sinsice planlarını
bizim alkış yapmak gerekmez yapılanları...
Tebrik ederim saygılarımla.
Bir tutam hayat
Çok ara verdik, bu nedenle aceleye geldi son bölüm biraz.
Kusurumuza bakmayın lütfen.
Sayenizde Şamil bey'i biz de unutmayacağız. Kelimelerin büyük bir ahenkle dans ederek gönüllerimize döküldüğü ve bizleri hiç görmediğimiz iklimlere ve yerlere götürdüğü, hiç tanımadığımız insanları yürekten sevdiren bir hoş seda idi yazılarınız.
Her ne kadar son bölümde Şamil bey İstanbul Türkçesi konuşmaya başlasa da, hikayenin bir an önce bitirilme çabası hissedilse de edebi kabiliyetinize söz söylemek ukalalık olur.
Çok güzeldi...
Hayranlık, tebrik ve takdirlerimi arz ediyorum.
Saygılarımla,
Bir tutam hayat
Aceleye gelmiş.
Düzelteceğim hemen.
Çok teşekkür ederim ikazınız için.
zaman geçişleri
şimdi ile geçmişin harmanlanması çok güzeldi
Gülücükleri yine gamzeleriyle oynaşmakta;
Bu ne kadar naif anlatım böyle. Sizde şair kalemi var deyince inanmıyorsunuz.
Tebriklerimle dostum
ayrıca günü de kutluyorum
Bir tutam hayat
Senin mükemmel anlatımların yanında, bizimkiler solda sıfır kalır.
Güzelliklerini beklemekteyiz.
Bir tutam hayat
Sağ olun.
ara versende bu seriyi çok sevmiştik....yeni hikayeleri bekliyoruz.... hemde sabırsızlıkla....saygılar sevgiler usta kaleme...
Bir tutam hayat
Biraz soğuduk sayfadan ama,
güzel yorumlarınız sanırım yeni yeni şeyler paylaşmamıza vesile olacaktır önümüzdeki günlerde.
Bir tutam hayat
Hikaye boyunca hep yanı başımızda, hep destekleyici oldunuz.
İyi bir kalem dostusunuz.
kutlarım gün başarınızı
hepsini takip edememiştim en kısa zamanda okuyacağım
saygılar usta kalem
Bir tutam hayat
Hoş geldiniz diyelim.
Teşekkür edelim güzel cümlelerinize.
Sağ olun.
Kıymetli dostum
Hani insanın yaşamında, okuduğu bir roman, seyrettiği bir film olur ya, hafızasında ayrı bir yer tutar. İşte bu yazı dizisi de benim hafızamda öyle bir özel yere sahip olacağına inanıyorum.
Konunu duygusal ağırlığının yanında sizin eşsiz ifade kabiliyetinizin sayesinde hafızalarda yer edecek bir yazı dizisi oldu. Muhteşem, anlattım özelliğiyle. Bizlere böylesine güzel bir yazıyı okuma fırsatı verdiğiniz için size çok teşekkür ederim
Kaleminize dost yüreğinize ve tabiî ki emeğinize sağlık
Tekrar teşekkür eder.
Saygıyla sevgiyle selamlarım.
İyi edebiyat defterine gelmişsiniz iyi ki sizi yazılarınızla da olsa tanıma şansımız olmuş.
Bir tutam hayat
Siz olmasaydın, belki de bu son bölüm yazılmayacaktı.
Hikayenin tamamlanmasına vesile oldunuz güzel cümlelerinizle.
Her zaman yanı başımızda ve destekçimiz, yüreklendirenimiz oldunuz.
Hakkınızı nasıl ödeyeceğiz bilemiyorum.
Çok sağ olun.