- 805 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
‘’PARA’’ BİR GÜVERCİN KADAR ÜRKEKTİR, KENDİNİ GÜVENDE HİSSEDECİĞİ YERE UÇAR. ( 3 )
İdari müdürümüz Şahin Bey bana toplantı esnasında tuhaf bir şey olduğunu söyledi.
Toplantının belirli bir bölümüne kadar başta fiyat olmak üzere birçok hususta uzlaşma sıkıntısı çekiyorduk ki bir anda toplantıya başkanlık eden şirket müdürünün telefonu çaldı ve kısa bir süre İspanyolca konuştu bir taraftan da olur anlamına gelen bir refleksle başını öne doğru salladı. O telefon görüşmesinin sonunda toplantıya devam ettiğinde hemen her teklifimize olumlu cevap verip daha yapıcı davrandılar. Anlamadık doğrusu deyince
Ben anladım dedim.
Evet, sanırım anlamıştım telefonun kimden geldiğini
Biz içeride konuşup sohbet ederken bir ara Andreo Bey telefonundan kısa bir süre İspanyolca konuşmuştu büyük ihtimal müdürle konuşuyordu. Neyse ben bir ara Miran abiden öğrenirim işin aslını, sanırım onun bilgisi vardır.
Kaldığımız otele gelmiştik.
Yarın için planımız şehir turu yapmak, şehrin önemli noktalarını turistlik amaçlı gezmekti. Çünkü geride kalan on üç günlük yoğun bir mesai öncesi böyle bir gezinti moral motivasyonu açısından da iyi olurdu.
Bu planımızdan yemekteki sohbetimiz esnasında Andreo beye de bahsetmiştim. O da bu fikrimizi doğru bulmuş sağ olsun bize tahsis ettiği aracı yarın içinde kullanabileceğimizi söyleyip, aracı sabahtan otele yönlendireceğini söylemişti. Bende kendisine teşekkür edip, sadece akşam davete gelebilmemiz için araç otele gelirse iyi olur onun dışında araca gerek olmadığını şehri yürüyerek veya metro vs gibi toplu taşıma araçlarıyla gezmek istediğimizi söyledim. Kendiside anlayışla karşılayıp peki siz nasıl isterseniz deyip, sözüne devam etmişti. Şehrin biraz dışında kalan turistlerin sıklıkla gittiği bir alanı var, orayı da görmemizi tavsiye ederim demişti.
Bu ülkeye ve bu şehre birkaç kez gelmiş olmama rağmen o alanı bende görmemiştim.
Sabah hep birlikte kahvaltımızı yaptıktan sonra spor kıyafetlerimizi giyip yola çıktık.
Geldiğimizin ilk günü sıcak olmasına rağmen kapalı olan hava şansımıza o gün parçalı bulutlu, nispeten güneşli ve açık bir havaydı. Enteresan olaylarla karşılaştığımız gezimize ilk olarak kaldığımız otelin arka cephesine düşen yürüme mesafesindeki, içerisinde ibadete kapalı eski bir kilisenin de olduğunu öğrendiğimiz piknik alanından gezintimize başladık.
Günün ilk enteresan olayıyla da orada karşılaştık.
Piknik alanını gezerken ikili, üçlü, dörtlü, vs guruplardan oluşan insanlar alana yayılmış çimlerin üzerinde oturuyorlardı. Çoğunluğu kadın olan guruplarda bir anda tuhaf bir hareketlilik oldu.
İlk önce ne olduğunu anlayamadık, etrafımızdaki herkez hızla soyunmaya başlamıştı öyle ki iç çamaşırına varıncaya ve hatta iç çamaşırının üstünü bile çıkaranlar vardı. Bizim guruptaki arkadaşlarla bir birimizin yüzüne şaşkınlıkla bakıyor ne olup bittiğini anlamaya çalışıyorduk.
Bu bir kamera şakası mıydı? Yoksa biz ölmüştük de cennette mi girmiştik? Eğer öyleyse Cansu ve Birsen Hanım kardeşimizin biz erkeklerin arasında iş neydi? Bu durumda cennette kadınlar ve erkekler bir arada olacaklar savı gerçek mi olmuştu? Gibi abuk sabuk sorular saliseler içinde ışık hızında kafamızdan geçmişti. Kısa sürede olayın ne olduğunu anlamıştık güneş, bulutun arkasından çıkıp yüzünü gösterince bir sonraki bulutun güneşin önüne geçeceği zamana kadar çimlerin üzerine serdikleri havluya yatıp vücutlarının güneşlendirmekmiş amaçları.
Yani öyle cennette falan değilmişiz.
Fakat şu bir gerçek ki bizim ülkemiz dört mevsimin yaşandığı bir cennetmiş!!!
Burada insanlar yaz aylarında bile güneşi çok sınırlı zamanda göre biliyorlardı. Çünkü gökyüzünde çoğu zaman bulutlu bir hava hâkimdi.
Piknik alanındaki gezimizi sonlandırmıştık. Yaklaşık Yirmi dakika mesafede olan şehrin en işlek caddesine yürüyerek ulaşmıştık. Trafiğe kapalı yayalaştırılmış cadde, şık mağazaların süslü vitrinlerinin renk kattığı, günün her saatinde hareketli ve çok kalabalık olan bu caddede sokak müzisyenlerinin çaldığı müzik eşliğinde dans eden gençlerden, dakikalarca sarmaş dolaş öpüşen çiftlere kadar her türlü renkliliğe tanık olabiliyorduk.
En çok ilgimizi çeken olaylardan biride caddenin çeşitli yerlerine dağılmış üç dört rahibenin insanlara; ‘’kardeşlerim Tanrının evi olan kiliseye gelin günah işlemeyin ‘’diyen sözleri ve bir taraftan da, gelen geçene ellerindeki küçük el ilanlarını vermeye çabalıyor olmalarıydı.
Evet çabalıyor olmalarıydı!!!
Çünkü kimsenin rahibeleri umursadığı yoktu. İncil den bazı ayetlerin yazdığı el ilanlarından zoraki alanlarda okumadan az ileride buruşturup atıyorlardı.
Bu duruma muhasebe müdürümüz Adem beyin yorumu şu olmuştu;
Ne yapsın adamlar onlarda biliyor dinlerinin geçersiz olduğunu.
Cadde üzerinde yürüyüşümüze devam ederken gördüğüm Türklerin hareketli hali dikkatimi çekmişti. Aralarından birkaçı, İstanbul’ dan tanıdığım iş adamı olan Türklerdi. Sanırım onlarda bu ülkeye ya iş bağlantısı kurmaya yada yeni siparişler almaya gelmişlerdi. Ancak uzaktan selamlaşabildiğimiz, bu koşuşturan iş adamları. Ülkemizin ekonomik kalkınmasında önemli pay sahibi olan insanlardı.
Cadde yürüyüşümüzü tamamlamış, şehrin meydanına gitmek için metroya binmiş kısa bir yolculuğun ardından şehrin meydanına gelmiştik.
Şehir meydanına geldiğimizde meydanı süsleyen görkemli saraylar ve barok mimarisiyle inşa edilmiş kiliseler vardı içine giremediğimiz bu yapıları ancak dışarıdan seyrede biliyorduk. 16. 17. ve 18.yüzyıldan kalma sanat eseri bu yapıları, maalesef bankların ve çimlerin üzerinde kendinden geçmiş kimseyi umursamayan yarı çıplak çiftlerin hararetli sevişmeleri gölgeliyordu.
Gerçi bizlerden başka, kimsenin dikkatini ve ilgisini çekmeyen bu durum, bizleri rahatsız etmiş ve bir an evvel oradan uzaklaşmak istemiştik. Doğrusu önceki seyahatlerimin kış aylarına denk gelmesinden dolayı rastlamadığım bu nahoş durum beni de çok rahatsız etmişti.
Birsen kardeşimiz bana hitaben abi bu ne ya? Bu ne rezillik böyle? Bu ne kültürsüzlük? Diye serzenişte bulunmuş ve sözlerine devam etmişti.
Sanırım buradaki anahtar kelime ( kültürsüzlüktü )
Devam edecek.
Serhat BİNGÖL 21.04.2014
YORUMLAR
İlginç bir seyahat olmuş.
İlgi ile okuduk.
Devamını da merak ettik doğrusu.
Bir noktaya değineyim bu noktada.
Koç grubunu sevmem.
Ama ülkem için istihdam sağladıkları için taktir de ederim.
Bir zamanlar, Gölcük'teki bir devlet arazisini, Ford şirketi için tahsis etmişti Demirel de,
kızıl kıyametler kopmuştu.
Aklıma bu durumu getirdi bu güzel çalışma.
Güzel ve akıcı anlatımınız zevk verdi doğrusu.
Ülkenin adını vermemeniz de, ayrı gir gizem katmış olaya.
Serhat BİNGÖL
Kıymetli dostum
Bu yazı dizisine siz seyahat olduğunuzda başladım. Bilmiyorum ilk bölümünü de okudunuz mu?
İlk bölümünde olayların yaşandığı ülkenin ismini saklı tutmamdaki amaç o ülkede yaşayan yaşamış veya yakın akrabası olan siteden yada site dışından okuyucunun rencide olabileceği düşüncesiyle belirtmemiştim doğrusu yazıya gizem katacağını düşünmemiştim.
Öyleyse iyide olmuş o zaman)))
Her zaman ki gibi sahiplenen tavrınızla yazılarıma yaptığınız yorumlara çok ama çok teşekkür ederim.
Saygı sevgi selamlarımla.
Serhat BİNGÖL
Sevgili denizce
Gösterdiğin ilgiye alakaya gönül dolusu teşekkürler
İyi ki varsın
Saygı sevgi selamlarımla.