- 8349 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
KERHANE`de KIZ BAŞINA
KERHANE’ de KIZ BAŞINA
Bu hikaye, Tanrı’nın bana arkadaş olarak lütfederek bağışladığı, gerçek dost ve kadın gibi kadın , Ayşe Gülten’ in yaşanmış serüvenidir.
Onu ,1987 Yılından beri tanıyorum. Dünyası , insanlığa , tabiata, dostluğa adanmış, çok ama çok saygın bir hanımefendidir o. Konu, yaklaşan 1Mayıs olunca , onu onun ağzından defalarca dinlediğim 1Mayıs 1977 gününün, hala anlatmadığı karanlık noktasına gelip takıldı.
“ Yeminimi bozamam ama artık o yemini ettiren de yok dünyada” diyerek , yıllardır sakladığı gizemi anlattı ;
“ O.D.T.Ü. ‘ de ikinci sınıfa geçmek üzere , Kamu Yönetimi bölümünde öğrenciydim . O zamanlar hepimiz devrimciyiz. Bursa Lisesinin başarılı bir öğrencisi iken , bu erişilmesi zor olan okulu kazanıp Ankara’ya geldiğim için , çok mutluyum. O sene sağ ve sol olayları bütün hızıyla sürerken, 1 Mayıs 1977 sabahı Taksim Meydanı’ na işçi kardeşlerimizin bayramını kutlamak ve onlara destek vermek üzere , otobüslerle İstanbul’a geliyoruz. Bu şehri hiç görmediğim için, ayrıca çok da merak ediyorum.
Henüz 18 yaşındayım. Öğrenci liderlerinden Ekrem ile birbirimizi delicesine seviyor ve gelecekte evlenme hayalleri kuruyoruz. Bu tarihten dört ay sonra da nikah yaptık zaten . Ne yazık ki, bu sırrımı öğrenemeden göçüp gitti bu dünyadan.
Otobüsler , sabah saat 08.30 da bizi Yıldız Teknik Üniversitesi önünde indiriyor. Çok kalabalık bir grup olarak, Gümüşsuyu’ ndan Taksim Meydanı’na doğru yürüyüşe geçiyoruz. Kortej o kadar yavaş ilerliyor ki, meydana varışımız saat 14.00 ü buluyor. Yolda polis panzerlerinin çokluğu dikkatimizi çekiyor. Ekrem ile el eleyiz. Çok mutlu bir günümüz bu. Yürüyüş gayet nezih bir bayram havasında ve hiçbir taşkınlık yok.
Meydana henüz yeni çıkıp , konuşmaları dinlemeye başladığımız sırada , birden silah sesleri gelmeye başlıyor. Sonradan ateş edilen yerin Continental Otel tarafı olduğunu öğreniyoruz. Binlerce insan , büyük bölümü İnönü Stadı ve Kabataş İskelesi yönüne olmak üzere panik halinde kaçıyor. Bu paniği kelimelerle anlatmak çok zor. Düşenin üzerine basan mı dersiniz, yol açmak için önündekini iten mi, panikleyip yere kapanan, çığlıklar atarak diğerlerini daha da çıldırtanlar mı. Ben kollarımı açarak “Durun , kaçmayın , panik yapmayın “diye bağırırken ,son anda bir arkadaş beni kuvvetlice iterek düşürüp, süratle gelen panzerin altında kalmaktan kurtarıyor.
Deli gibi koşuyoruz. Ekrem nerede bilmiyorum . Ona sesleniyorum ama herkes zaten birinin ismini haykırmakta. Bu can pazarında insanlar düşüyor , yerlerde yuvarlananlar, bina köşelerine sinip ağlaşanlar var. Silah sesleri aralıksız devam ediyor. Çok ölen olduğu koşanların birbirine yüksek sesle söyledikleri , paniği daha da artırıyor.
Kabataş’tan , bir dolu insan ile kalkmaya çalışan Üsküdar Vapuru , polis tarafından durduruluyor. İnsanlar coplanmakta, tutuklanarak otobüslere doldurulmaktalar. Çok korkuyorum. O zamanlar park olan, şimdiki tramvay istasyonunun olduğu yerde , bir ağacın altında oturmuş korku ile ne yapacağımı bilmez bir durumda bekliyorum. Ekrem beni bulamayabilir. Kimseyi tanımıyorum ve ilk defa geldiğim bu şehri hiç bilmiyorum. Üstelik henüz 18 yaşında , toy bir kızım ve param da yok . ( Şu cep telefonunu bulan , cennetlik bence) Korku ile ağaç dibinde , polisin insan avı vahşetini, korku ile izlerken , benim gibi kaybolmuş bir kız geliyor yanıma.
Bu kız Bursa’ lı ve lisede abla dediğim , benden iki yaş büyük , iyi bir insan . İlk okul öğretmeni olmuş, Bursa merkezde görevliymiş. O da arkadaşları ile otobüs tutarak gelip , bütün parasını hep birlikte kalacakları otel ve yemek için önceden vermiş, İstanbul’ a benim gibi ilk defa gelen biri. Birini bulmanın sevinci ile birbirimize sarılarak ağlıyoruz.
Hava serinliyor ve ben kaçarken montumu da düşürmüşüm. Polisin bizi yakalamasından korkuyoruz. İnsanların acımasızlığını , gelişi güzel ateş açıldığını yaşamış olmamız , bizi daha da korkar etti. Sürekli tekme ,tokat ,küfür , tutuklama ,kaçma ,yakalama sesleri kesilmeksizin hava kararıncaya kadar devam ediyor. Ne yapacağımızı bilemiyor , birbirimize sokulmuş bekleşiyoruz.
Mebrure , birden (Ahmet, Ahmet) diye bağırıyor. Bir genç bizi duyup , koşarak yaklaşmakta. Bu çocuk Mebrure’ nin öğretmen arkadaşıymış. Üçümüz en emniyetli yer bizim oturduğumuz ağacın altı diye düşünerek epey uzun uzadıya konuşarak ,havanın kararmasını bekliyoruz. Geceyi dışarıda geçirmemiz imkansız . Ahmet’e bize kalacak yer bulması için yalvarıyoruz. Önce bulamayacağını söylüyor ama çok ısrar edince de , bize gideceğimiz yeri kimseye söylemeyeceğimize dair yeminler ettirerek, havanın kararmasından sonra ,bilmediğimiz bir yöne doğru yaya olarak yola çıkartıyor. Artık nereye gideceğimizi sormadan onun peşinde yola koyuluyoruz, yeminimizi belki on defa tekrarlayarak. Bir sürü eski ev ve pis sokaklardan geçip, vizite ücretlerimizi, hangi evde çalıştığımızı soran ,it uğursuz tiplerin bıyık burmalarına aldırmayarak , Ahmet’ in peşinde, başımız yere eğik koştura koştura , o eski büyük ahşap kapıyı çalıyoruz .
Bizi , içinde sutyen olmadığı için , naylon kombinezonundan meme uçları belli olan , elli yaşlarında , nemrut suratlı bir kadın karşılıyor. Ahmet’ in annesi olan bu hanım, bizi oraya getiren oğluna biraz kızıyor galiba. Ahmet , onu kenara çekip çaresizliğimizi anlatınca , biraz gülümseyerek yanımıza geliyor. İçeride on kadar, yarı çıplak kadın ve birkaç erkek , konuşmalarına ara verip, yeni gelen bizlere odaklanıyorlar. Mebrure’ nin ve benim üzerimizde kot pantolonlar ve askılı bluzlar var. Erkekler, kadınları dürterek bizim yeni sermaye olup olmadığımızı, vizite ücretimizin ne kadar olduğunu soruyorlar.
Anne , yıllarca genel evlerde sermaye olarak çalışıp, Ahmet’ i okutarak öğretmen yapmış. Yaşlanınca da bu evi devir alıp , evin Mama ‘sı olmuş. Ahmet, bunu kimsenin bilmemesi için bize yeminler ettiriyormuş.( Artık ne Ahmet, , ne annesi ,ne de Ekrem hayatta. Yemin bu yüzden bozulmuş oldu. Ben de ilk defa sana anlatarak rahatladım. O anneye hayatım boyunca çok büyük saygı duyarak , onun fedakarlığını hep hatırladım.)
Yazarın not saplaması:
( O zamanlar, kerhane vizite fiyatı 35- 40 TL. ama birkaç kişiyi birden kabul eden “Beşlik “denilen bir yerler daha vardı ki, çirkin bir kadın, arka arkaya dizilmiş pantolonları inik beş erkek . Aynı kadına sırasıyla girerek ihtiyaçlarını gören , bu iğrençliğe parasızlık nedeniyle aldırmayan bir gençlik . Pislik ve hastalık bu toptan ve iğrenç bölümde, daha çok kol gezer, kavgalar , yaralamalar ,hiç bir emniyet ve doktor tedbiri olmayan Beşlik ‘ de daha çok görünürdü. İki genç ve güzel kızın orada görünmesi , hayal bile edilemezdi)
Bizi koridorun sonunda ki , çok küçük bir odaya kapatıyorlar . Kapının kilidi ,sadece içeriden iptidai bir çengel di. Odada pis ama çok pis bir yatak, tek bir ahşap küçük sandalye, artık pislikten sim siyah olmuş kırık bir lavabo. Sırları döküldüğü için, sadece orta bölümü yansıtan , eski bir ayna ve belki de bu çirkinliği gizlemek için soluk soluk yanan mor kağıt sarılı, uzunca bir kablonun sarkıttığı güçsüz ampul, başlıca aksesuarlardı.
Yatağa oturmamız veya elimizi sürmemiz adeta imkansızdı. Çünkü o kadar pis kokuyordu ki, ne renk olduğunu anlayamayacağımız çarşaf, bize erkeklerin penislerini sildiği , kadınların orasını temizlediği , iğrenç bir bez parçası gibi görünmüştü. Tek küçük tahta sandalyeye iki kız, popolarımızın yarısı ile oturup , ince ince ağlayarak, her yarım saatte bir yer değiştirip, ağrıyan yarıyı dinlendire dinlendire ,sabaha ulaşmak için direniyorduk. Ahmet Hoca gitmişti ve biz hayatımızın en kabus dolu gecesini böyle geçiriyorduk.
O koca dış kapı , sabaha kadar durmadan açılıp kapandı. Birkaç defa da bizim pis odanın kapısına gelen sarhoş erkeklerin korkutucu, küfür dolu sesleri ile sessiz sessiz korku ile titremiştik. Durmadan yeni çıkan turfanda mevsim meyvelerini satmaya çalışan satıcıların yüksek perdeden sesleri duyuluyordu. Bazen de sokak başından nara atan mahalle kabadayıları , geçici bir sükut sağlıyor, arkasından bir başka nara , karanlığı yırtarak ona cevap veriyordu.
“KIZZZ, herifi nikahına mı aldın , orospuuuu? Bekleyenler var , çabuk çık kızzz”
“Tamam kardeşim ,bir kişi daha gelsin de beşliği tamamlayalım , hemen içeri alacağı. Önce şu beşlikleri toka edelim beyleeeer. Haydi hem parayla ,hem sıraylaaa”
“Hadi aslanım , siz altı numaraya çıkın.( Bizim oda numaramız beş)
“Ulan , bir de havlu mu vereceğiz? Neye silersen sil be kardeşim. Çattık adama yahu.”
Arada sırada oranın pezevengi olan kabadayı bozuntusunun da sesi duyuluyordu.
“Kesin söylenmeyi , dırdırı. Mektep mi lan burası. Sen kaç yaşındasın aslanım? Haydi beyler , sırası gelenler hazır olsun “
Bu bağırmalar ve küfürler, sabaha kadar hiç eksilmeden devam etmişti. Sokakta ki , yüksek sesli keş sohbetlerinin konusu, hep kadın , küfür, hap ve içkiydi. Çok korku çektik ama her karanlığın bir aydınlığı vardır derler ya, nihayet gün ağarmaya, sabah güneşi yüzünü göstermeye başlamıştı. Sessizce, artık uykuya çekilmiş olan “ Beşlik” den dışarı süzüldük. Artık , özgürdük ve korkmuyorduk.
Sora sora doğruca Topkapı Otobüs Terminaline gittik. Bizi getiren otobüslerin önünde O.D.T.Ü. lü arkadaşları görmek, onlara Ekrem’i sormak ne güzeldi.
İşte beni kaybetmenin üzüntüsü ile perişan olmuş, sabaha kadar polislerle köşe kapmaca oynamaktan yorgun , yakışıklı sevgilim, kocam ve oğlumun babası, ismimle bana haykırarak , kollarını açmış, koşarak geliyor. Ona öyle sarılıyorum ki, içine girmek, beni koru sevgilim diye haykırmak geliyor içimden.
“Canım benim, senin kaçarken düştüğünü söyledi arkadaşlar”
“Evet aşkım, düştüm. Hem de , çok kötü düştüm “
“Aşkım , bir yerine bir şey olmadı değil mi?”
“Olabilirdi sevgilim. Kötü bir düşüştü çünkü”
“Nereye düştün canım. Derin bir yere mi?”
Evet , çok derin bir yere , kurtuluşu olmayan karanlığa , KERHANEYE düştüm”
“Güzelim benim, çok şakacısın”
E. Yaşar Ovalı 19.04.2014
YORUMLAR
Değerli abim.
Yazındaki Ayşe Gülten gibi benim de yolum bir gün hiç de beklemediğim bir şekilde kerhaneye düştü. Ama içine girmedim ben. Benim kerhene maceram çok daha değişiktir. Bunu '' Kızlar kocalarınız geldi '' Başlıklı yazımda yazdıydım. Okumak istersen linki: www.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=91653
Bu yazıya gelince: Ben de İnci ile aynı kanaatteyim. Bu hikayenin asıl kahramanı bence Ahmet öğretmen...Bir öğretmen, çocuklara ahlaklı olmayı, namusu, fazileti öğreten bir kişi için ne kadar zordur annesinin bir genelev maması olması. Genelevden kazanılan paralarla okumak, öğretmen olmak ve nihayet arkadaşlarının canını kurtarabilmek için onları - bildiği tek güveni yer olan- kerhaneye götürmek. Bunu pek çok yürekli insan yapamaz. O bakımdan ben Ahmet Öğretmeni ayakta alkışlıyorum.
Tabii ki bir de böyle bir yazıyı kaleme alan can abimi ayakta alkışlıyorum..
Selam ve sevgilerimle.
kukurikuu
Hayat insanları meyhaneye mi, kerhaneye mi,
yoksa
namus dediğimiz nice namussuzluklara mı
sürükler bilinmez.
Evet bu hikayenin gerçek kahramanı,
Şimdi artık yaşamayan Ahmet Öğretmen
ence de.
Yorumun için teşekkür eder gözlerinden öperim sevgili kardeşim.
Ben Ahmet ögretmeni kutluyorum. O zamanlarda kerhanede olan ve evladıi icin
calisan bir anneyi sevmek ve kabul etmek cesaretini ve yurekligini göstermis olmasindan dolayi. Ayrıca, ne kadar söylemeyin desede arkadaşlarina, annesinin saklanacak birisi olmadiginida kanitlamiş oluyor. Onları oraya götürerek.
sizde cok cesurca yziyorsunuz sevgili abeycim. Saygılar.
kukurikuu
O kadınların içinde, o kadar güzel insanlar ,
o kadar asil kadınlar var ki , onlara genel kadın veya
orospu demek haddimize bile düşmez.
Asıl orospular, insanları kandıran, haklarını
çalan, kendinden başkasına yaşama hakkı
tanımayarak ,erkek olmadığı halde erkek
taklit i yapan insan bozuntuları dır.
Sevgiler Kardeşim
Yüreğime bıçaklar saplanarak okudum. Sanırım gerçek bir hikâye. Bu dünyada insanın başına her şey gelebilir. Kimse kendisini özel hissetmesin. İnşallah bu 1 mayısta gençlerimizi üzecek şeyler yaşanmasın. Gerçekler tokat gibi. Sanırım bu nedenle yazınızı çok okuyan var ama yorumda çekimserler.
kukurikuu
Güzel yorumunuza ve bu gerçek , hem de eşine bile
anlatamadığı halde sizlerle paylaşmama
müsaade eden Ayşe hanıma ben de
teşekkür ederim.
Artık sayfaya girdiğini belirtmekten başka
amacı olmayan ,sadece ( iyiydi güzeldi )
yazan yorumları zaten ben de pek istemiyorum.
Saygılarımla