16
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
1788
Okunma


Kaç yaşındaydım pek hatırlamıyorum ama sanırım lise çağlarımdı Topkapı Sarayı Müzesini ilk kez ziyarete gittiğimde. Giden görenler bilir o sarayın kapısından içeri adımınızı attığınız an çok değişik bir atmosferin içindesinizdir.
Daha sonraki yaşamımda da pek çok kez gittim Topkapı sarayına. Öğrencilerimizi götürüp onlara rehberlik yaptığım da oldu. Bu muhteşem ata yadigarında onca muhteşem eşya, mukaddes emanetler, paha biçilemeyen mücevherler olmasına rağmen beni en çok iki adet kanlı eşya etkilemiştir. Bunlardan birincisi Hz. Osman’ın şehid edildiği anda okuduğu Kur’an ikincisi de Osmanlı Padişahı II. Osman’ın ( Genç Osman ) Yedikule zındanlarında boğulduğu ve akabinde kulağı kesildiğinde üzerinde olan kaftan..İkisinin de üzerindeki kan izleri hâla durmaktadır.
İşte Topkapı Sarayını ilk ziyaretimde beni çok çok etkileyen bu iki nesneden biri olan kaftan gibi yıllar sonra benim de bir kanlı gömleğim olabileceği o günlerde hiç aklımın ucundan bile geçmezdi.
Evet...Yıllar sonra benim de hayatım boyunca unutamayacağım böyle iki gömleğim oldu. Bunlardan birini bir kaç defa anlattığım için kısa geçeceğim. 1979 Yılında henüz bir yıllık öğretmen iken Manavgat’ta benim koca kelleyi dağıttı Halkın Kurtuluşu. Böylece ben de Genç Osman misali bir kanlı gömlek sahibi oldum. O gömleği ömrüm boyunca saklayacaktım güya ama ah annem ahhhh...Rahmetli ne bilsin Manavgat’ta oğlunun kafasının dağıtıldığını? Ona ayağım kaydı düştüm hikayesi anlattık tabii ki. Ölene kadar da bilmedi o hadiseyi. Hadiseyi bilmediği için de al sen benim gömleği bas kaynar suya, üzerine de çamaşır suyunu dökünce ne kan kaldı ne de lökosit, trombosit...Bir de şanzımanıl Hooverimiz vardı. Hani şu reklamları ’’ Ho ho hover, süpürürür döver ’’ Karıştırdım, o elektrik süpürkesi reklamıydı sanırım...Neyse işte o şanzımanlı ...Hahh..Arçelik...Evet Arçeliğin içine girince benim gömlek oldu kar gibi bembeyaz..Saklayamadık hatırayı vesselam.
İkinci gömlek olayını unutmuştum. Oysa çok tatlı bir anıydı.Bir başka münasebetle değerli arkadaşım, Meslektaşım Ahmet Karaman Hocam hatırlattı. Allah razı olsun.
Yıl 2000 filandı yanlış hatırlamıyorsam. Afyon-Sandıklı İmam-Hatip ve Anadolu İmam-Hatip Lisesi öğretmeniyim. Sene sonu ve karne zamanı bayağı yaklaşmış. O zamanlar lise kısmı dört sene. 12. Sınıf öğrencileri üniversite sınavlarına hazırlandıkları için okula pek gelmiyorlar ama temelli de okulu boş koymuyorlar. Erkeklerimiz uslu...Onlar geldiklerinde bahçede top oynuyorlar bir iki saat en fazla top yerine birbirlerinin topuklarına, kaval kemiklerine zarar veriyorlar ama kızlar öyle değil...Kızlar doğrudan doğruya mazarratlık için geliyorlar ve direkt okulun kendisne yapıyorlar yapacaklarını...
Bu arada hemen belirteyim benim derslerine girdiğim ya da girmediğim tüm sınıflar ve öğrenciler beni çok seviyorlar. Ben de onları tabii ki.
Neyse..Bir gün bizim gocaman gocaman gelinlik kızlar gelmişler okula..Gelmesine gelmişler ya yine mazarratlık peşindeler. Sen al eline renki ispirtolu kalemleri sınıfın duvarlarına hatıralar, şiirler, ’’ Sepet sepet yumurta, sakın beni unutma’’ türünden yazılar yaz...Sınıf duvarı değil sanki Berlin Duvarına döndürmüşler sınıfı. Üstelik de okul nöbetçi öğretmeni benim. ( Mişli geçmiş zaman kipi kulanmama bakmayın..Yaptıkları tüm mazarratlıkları görüyorum ama üç maymunu oynuyorum. Maksat mezun olacak çocuklarımızın üniversite sınavları öncesinde stres atmaları değil mi..Onlar da böyle stres atıyorlar..Dokunmuyorum, ses etmiyorum. )
Sınıfa bir girdim ki derslerine girmediğim ama hepsini tanıdığım kızlar, sınıflarının duvarlarını yazı, resim, karikatür, artık ne varsa doldurmuşlar. ’’ Kızlar ne bu hal ’’ dedim ’’ Hocam biz artık mezun oluyoruz. Bizden bir hatıra kalsın okulumuza ’’ dedikleri anda Müdür Başyardımcısı Azmi Bey daldı içeri ( Şu andaki Müdür ) Azmi Bey dediğim de Azrailin Sandıklı Şubesi ))))) Şaka şaka...Çok sert bir idarecidir ama baba adamdır aslında.
Azmi Beyin girmesiyle benim bile ayaklarımın bağı çözüldüğüne göre varın siz kızların nasıl titrediğini hesap edin artık. Hani erkek olsalar hepsini kaldırıp camdan aşağı atar da kızlara dayak atılmıyor tabii ki. Koca kazık kadar kızlar.))))
Azmi Bey aynen matadora bakan boğa misali burnundan soluyarak önce bana sordu ’’ Hocam bu ne hal ?’’ Ben anlamamazlığa verdim. ’’ Ne olsun hocam yuvarlanıp gidiyoruz işte. Siz nasılsınız?’’ dedim. Amanın amannnn. Azmi Bey iyice küplere bindi. ’’ Hocam siz nöbetçi değil misiniz? Nasıl izin verirsiniz böyle bir şeye’’ Ben ’’ Hocam çocuklar mezun olup gidiyorlar. Bırakın gönüllerince eğlensinler biraz ’’ Der demez Azmi Bey bir gürledi ki Hisar’dan iftar topu atsan o kadar gürlemez...Hani zavallı kızcıklarım ben olmasam o gürlemenin tazyikiyle helak olup gidecekler. Azmi Bey ikinci kez gürledi ’’ Hocam..Bu kızlar akşama kadar bu yazıları, resimleri silip çıkartacaklar buradan. Siz de nöbetçi öğretmen olarak nezaret edin kaçan maçan olmasın...
Azmi Bey talimatı verdi çıktı. Kızların suratından düşen bin parça. O değil de aşkla şevkle başladıkları iş tamamlanamadığı için pek çoğunun kursağında kaldı hevesleri...Kızları öyle üzgün ve kırılmış görünce dayanamadım. Azmi Beyin arkasından başladım ben de söylenmeye ’’ Ne olmuş sanki...Kıyamet mi kopar duvarlara iki satır yazı yazılırsa...Böyle bir şey için insan mezun edeceği öğrencisini üzer mi?’’
Ben böyle konuşunca kızların asılan suratları yavaş yavaş düzelmeye başladı ama bu arada ben iyice gaza geldim. ’’ Ne varmış sanki..Ulan ben olsam kendi gömleğime yazdırırdım o yazıları, kendi gömleğime attırırdım o imzaları ’’ Der demez kızların gözleri parladı. ’’ Sahi hocam sizin gömleğinize hatıra yazabilir miyiz?’’
Söz ağızdan çıktı bir kere ’’ Tabi ki..Buyurun ’’ dedim ama hani böyle bir hainlik yapıp daha bir kez bile yıkamadığım yepyeni gömleğimi de sınıfın duvarı gibi kullanacaklarını hiç düşünmüyorum. Ahhhh aaahhhh...Öğrenci milletine hiç açık kapı bırakılır mı? Önce ( Haydi adını yazayım birinin hiç olmazsa ) Elif Tetik ürkek bir şekilde yaklaştı. ’’ Seni çok seviyoruz Hocam’’ yazıp imzasını attı. Sonra diğer kızlar..Destanlar, manzumeler, koşmalar, koçaklama, güzelleme, mersiye artık aklınıza ne gelirse...Güzelim gömleğimi doldurdular ama hepsi bu kadar değil tabii ki. Okul bahçesinde top tepiklemekle meşgul olan erkek arkadaşlarını da çağırdılar. Zavallı gömlekte imza atılmamış bir santimetrekare yer bırakmadılar.
Sınıf duvarları ? Sildiler tabii ki. Hatta önce benim elime bir bez tutuşturdular ’’ Hocam bize rehber olur musunuz ? ’’ Diyerekten ve hep beraber sildik tertemiz ettik duvarları.
Okul paydos olunca o gömlekle bizim sendikanın lokaline gittim öylece...Şaşırdılar arkadaşlar gömleği görünce.Hatta arkadaşlardan biri ’’ Anaaa benim gız da yazıvermiş, imza da atmış ’’ Deyince bayağı bir gülmüştük ( Kulakların çınlasın Muzaffer Hocam )
Maalesef o gömleği de saklayamadım..Onca hatırlatma ve uyarıma rağmen o da eşim tarafından kar gibi bembeyaz edildi maalesef. Oysa demiştim. ’’ Bu gömlek benim bu hayatta aldığım ve alabileceğim en büyükj ödüldür. Sakın yıkamayasın ’’ diye ama kadın milleti işte sağda solda kirli görünce mutlaka dolduruyor çamaşır sepetine daha sonra bir de sitem ediyor ’’ Yahu o göemleğin neydi öyle..Lekelerini çıkarıncaya kadar canım çıktı ’’ Diye.
Velşhasılı kelam benim de tam Topkapı Sarayı Müzesinde sergilenebilecek iki gömleğim oldu ama muhafaza edemedim maalesef.
NOT: Resimde bahçe içerisindeki soldaki binanın üst katı yatakhanedir. Alt katta ise banyo, tuvaletler, mescit ve yemekhane vardır. Sağdaki bina okul binasıdır. Bahçe dışında ön yüzü yeşil olan binanın en üst sol tarfında iki 2001-2002 yıllarında ikamet ettim. Yani Sandıklı’dan ayrılmadan önceki son iki senem o evde geçti.