- 1888 Okunma
- 13 Yorum
- 4 Beğeni
Senarist
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Avuçlarımda biriktirdiğim yağmur suyunu toprağa salıyorum. Boşalan avuçlarımı tekrar doldurabilmek için ellerimi birleştiriyorum ve yine dolduruyorum avuçlarımı yağmur damlalarıyla. Toprağa bırakıyorum yeniden yağmuru, yeri kokluyorum, suyu kokluyorum. Yağmur dolduruyorum, yağmur boşaltıyorum… Yağmur dolduruyorum, yağmur boşaltıyorum… Uzun sürmüyor bu yağmur ile oyunum. Duruyor yağmur, gün yeniden ısınıyor, aydınlanıyor. Öyle bir parlaklık ki gün ortasından geçen, düğün alayı derler ya hani, ondan da güzel “Bahar alayı” bu şenlik.
Gelin taçlarını takmış ağaçların dalları. Beyaz ağırlıklı, mor, pembe, turuncu çiçekler. Yapraklardan örülmüş yeşil duvak altında mahcup mahcup bakıyor kocaman ağaç gövdeleri. Düğünün misafiri kuşlar ise takım elbiselerini giymiş, kâh dallar arasında kâh yeşil pistin üstünde zıplayarak oynuyorlar. Nisan ayında bile öter şu ağustos böcekleri. Bu bahar şenliğinden de geri kalmıyorlar elbet. Gruptan ayrılıyor bir ateş böceği, çalılara dalıyor. Aynı notaları durmadan tekrar eden günün seslerinin aksine davranmak istermiş gibi, kürdî’li hicazkâr makamından okuyor. Derviş olgunluğundaki doğa, her rengi her ırkı her müziği birini diğerine üstün tutmadan kucaklıyor.
İç açıcı bir kitap gibi sayfalarını çeviriyorum doğanın, her sayfasını kokluyorum, her zerresini okuyorum anlamaya çalışarak. Bu şenliği benden önce milyarlarca insan izledi, ancak binlercesi sırrını anladı. Binlerin arasına girmek istiyorum, binlerin. Yaratılış gayesini bilip de gidenlerin…
Yanımdaki bankta iki genç oturuyor. Sevgili oldukları tavırlarından belli. Genç, ceketinin cebinden bir kutu çıkartıp uzatıyor sevgilisine ve soruyor “Benimle evlenir misin?” Kız oldukça şaşırmış durumda, bekliyordu belki böyle bir davranış ama şu an beklemiyordu demek. Sevinç çığlığı atıyor bir yandan gencin boynuna sarılarak “Evet, evet aşkım!” Diye fısıldıyor kulağına. Veya, veya böyle bir sahne olmadı da hiç, ben bu öyküye başka kahramanlar katmak istedim. Doğanın düğününe eşlik etsin iki gencin düğünü, sevinç çığlıkları da karışsın bu müzikli gösteriye. Senaryom sizlere birkaç saniye daha fazla mutluluk yaşatsın diye arzu ettim. Çünkü bu öyküyü mutlu son ile bitirmeyeceğim.
Arka tarafımdan tiz bir ses duyuyorum, kadın bağırıyor çocuğuna “Oğlum şu kaskını tak, öyle sür şu motorunu!” Ardından doğanın müziğini bozan motorun gürültülü sesi, başımı çeviriyorum, çocuk annesine dönüp bakmıyor bile. Fırlıyor önümüzdeki asfalt yola, gri tüylü yavru bir kedi çıkıyor aniden önüne, acı bir fren sesi. Çocuk atıyor kendisini motorun üzerinden, neyse ki hiçbir yeri darbe almıyor. Kedicik ise tekerin altında, iki ayağı da ezik, kanlar akıyor. Başına toplanıyoruz kedi yavrusunun. Üzülüyorum, üzülüyoruz, belki sizler de üzülüyorsunuz şu an. Böyle güzel bir bahar düğününün içine neden ediyorum sanki? Hani bazı düğünlerde anlaşmazlıklar, kavgalar, yaralamalar çıkar ya, böyle bir örneği yaşatmak mıydı benimkisi? Senaryo farklılaşsın diye yaşattığım bu trajediden dolayı özür diliyorum. “Hayır, böyle olmasın!” Diyorum. Mutsuz sonu kaldıramayacağım yine. Bütün şiirler mutsuz, aşklar mutsuz, romanlar mutsuz… Başa alıyorum senaryoyu, biraz öncesinden.
Motorun tekerleri geri dönüyor, çocuk annesinin yanında ve motora yeni binmek üzere. Kedi yavrusu geri geri gidiyor, çalılar arasında kayboluyor. Arka tarafımdan tiz bir ses duyuyorum, kadın bağırıyor çocuğuna “Oğlum şu kaskını tak, öyle sür şu motorunu!” Başımı çeviriyorum sesin geldiği yöne, çocuk annesine dönüyor kaskını almak için. Kafasına takıyor kaskını ve iki saniye fark ediyor zaman. Gri kedi yavrusu çıkıyor çalılar arasından, koşarak çoktan geçiyor karşıya, sahildeki kayaların arasına. Motoruna biniyor çocuk, ardından doğanın müziğini bozan motorun gürültülü sesi ve fırlıyor önümüzdeki asfalt yola. İki saniye fark katarak iki nefes alımlık süresi varken, hayatını bitirmiyorum kedinin, en azından bu öyküde. Biliyorum ki nasılsa gerek kedinin gerekse bizlerin bambaşka öykülerde nefesi bitecek nihayetinde. Aldığımız her bir nefes ömrümüz için en değerli bağış diyorum ve başımı çeviriyorum manzaraya.
Gelin taçlarını takmış ağaçların dalları. Beyaz ağırlıklı, mor, pembe, turuncu çiçekler. Yapraklardan örülmüş yeşil duvak altında mahcup mahcup duruyor kocaman ağaç gövdeleri…
Nisan 2014 Müjgân Akyüz Dündar
YORUMLAR
uzun zamandır özlemini çektiğim şiirlerini ve güzel kaleminizden dökülen yazılarınızı okumanınmutluluğunu yaşadım.hem şiirde hem makalede ve yazı dizininde güzel konulara imza atan sevgili kardeşimi yürekten alkışlarımla tebrik ediyorum.iyiki varsınız özlemiştim güzel oldu.tebrikler.
AHMET ACAR tarafından 4/28/2014 12:24:48 PM zamanında düzenlenmiştir.
Baharla birlikte gelen yağmur ve hissedilen bahar yorgunluğu.
Buna uygun güzel bir deneme.Hoş geldin Müjgan Hanım.
Haylidir adını göremiyorduk.Baharla birlikte güzel bir makale ile giriş yaptın.
Bu güzel makale için ve taşıdığı berrak duygularını kutlarım.
Selam ve sevgilerimle kalın efendim.
Gelin taçlarını takmış ağaçların dalları.
Beyaz ağırlıklı, mor, pembe, turuncu çiçekler.
Yapraklardan örülmüş yeşil duvak altında mahcup mahcup duruyor kocaman ağaç gövdeleri…
Can şairem yüreğinize, kalem tutan elleriniz hiç ama hiç dert görmesin...
Sonsuz sevgi ve saygılarımla.......................