Duvar
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Akşam olanları unutmaya meyilli insanlar hisseder beni
Ve bu lanet sözcüklerin bana ettiklerini…
Bir kez daha gecenin geç vakti; hayatımı değiştirecek kararlar alıp beylik cümlelerle süslü konuşmalar yapıp, sarhoşluktan kurduğum cümlelerin tekniğine dikkat etmemiştim.
Bir kez daha dişlerimin arasından ekmek parçaları saçarak, j harfine sevdalı bir tarz ile sevimli olmaya çalışan aç panda kıvamında nadir ve fakat biçare halimle komik duruma düşmüştüm.
Bir kez daha kendime olan inancımın yerle yeksan oluşu, omuzlarım kaldırım taşlarına dayalı ve aşka olan nefretimin ses tonunu artarak yükselten yankısı ve onun beynimi ovuşturan uğultusu ile baş başa kalmıştım.
Tüm hayatım; bu gibi sabahlarda harcı ta çocukluğuma dayalı yüzlerden karılı tuğlalardan örülü bir devasa duvar gibi çıkar önüme. Her parçasında bir anı, bir tanıdık yüz ve onun çağrıştırdığı birer vaka…
Ama hiçbiri çok sevdiğim yârimin gözlerimin önünde hem de en mutlu günlerimizde iken; hem de yarınıma ışık tutan güzellikteki sevdamızın en tatlı anlarında iken kucağımda can vermesi kadar sarsmadı beni…
O günden sonra her şey anlamını yitirmiş, manasızlık kol gezer olmuştu muğlak gri dünyamda.
Kendimi bin bir zorlukla kazandığı madalyaya sahip olamayıp mazgala düşüren bir beceriksiz gibi görmeye başlamıştım. Yaşı ilerlediğinden bir daha yarışmalara dahi katılamayacak emekli sporcu psikozunda madalya şansımı kubura düşürmüş ve şaşakalmıştım.
O benim için en büyük ödüldü hayatımın anlamı ve geç kavuştuğum huzurumdu. Nasıl oldu da koruyamadım, saklayamadım bilemiyorum halen.
Gitti, avcumun içinden kayıp toprağa düştü…
Beraberinde neleri götürdü, kimleri taktı peşine anlatamam size. Buna hem vaktim hem mecalim yok.
Gitti işte. Sevgili kavramını da beraberinde gömdüm onunla…
Sevmeye cesaret edemedim ondan sonra, o diyorum kusura bakmayın ismini anmak bana iyi gelmiyor hatta üst katta aynı isimli bir kız çocuğu olduğundan evimi değiştirmek zorunda kaldım. Bu konuda beni anlamıyorlar ama ne yapayım bende böyleyim işte. Ne diyordum; sevmek istedim aslında ancak olmadı.
Çok güzeller çıktı karşıma, ilk zamanlarda sadece ona benzeyenlerle çıktım; kâh gülüşü yahut saçı, konuşması, huyu benzeyenler ama olmadı. Birkaç nafile yemek girişimi ya da tuhaf aile buluşmaları ile yarım kalan ‘şey’ olarak kaldılar.
gizli bir duvar burnumun dibinde
koklayamam dünyayı ölür giderim
kirpiklerim gölgenle pençeleşir
ben hep ve sadece seni isterim…
Senede iki kez mezarına gidiyorum. Şiirler okuyorum ona. İnadına ıslık çalıyorum hem de öyle böyle bir türkü değil söylediğim dört yüz yıllık bir çınarın gölgesi düşüyor mezar taşına susuyorum.
Hani ruhlara inanan biri olduğumdan değil, oranın bana tuhaf bir huzur verdiğinden yapıyorum bu ziyaretleri.
Ağlıyorum, toprağını elliyorum, mezar taşını siliyorum, çiçeklerini suluyorum sonra derin mavi yalnızlığıma geri dönüyorum.
İlerideki fidan epeyce büyümüş bu yıl, dile kolay altı yıl geçmiş üstünden.
Çocuklar genç oldu, acılar ise hala bebek…
18.04.14
Nadir