Bilir Gibi Yapıp Bilmediklerimiz
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Hastanelere neden küçük çocukları getirmeyin derler ki?
Mutlaka bir sebebi olmalı...
*
Genç kadın elindeki küçük bebeğini uyutup, diğer çocuğunu uykudan uyandırdı.
-Hadi oğlum, okula geç kalacaksın.
-Annecim, biraz daha uyusam. Öyle yorgunum ki!...
-Olmaz, zaten bu saat bile geç sayılır. Hadi bakalım, tembellik yok. Yüzünü yıka, dişlerini fırçala, hemen önlüğünü giy, bir şeyler ye.
-Peki annecim.
-Oğlum, sana ne olmuş böyle? Hasta mı olmuşsun nedir, yakan dar geliyor boğazına? Allah Allah. Dur bakalım bir de baban görsün, belki bana öyle geliyordur.
-Baba baba, şu yakamı bi taksana yaa.
-Yine mi annen celâllendi, yoktur bir şey yoktur.
...Sessizlik...
-Hanım, siz bebekle bekleyin evde. Ben çocuğu alıp doktoruna götürüp geliyorum hemen.
-Bende geliyorum.
-Olmaz. Bebek var, ben gider gelirim.
**
-Neyi varmış? Kabakulaktır tahmin ettim ama sana söylemek istemedim. Geçer geçer, üzülme. O hastalıktan ben de oldum çocukken, kardeşlerim de oldu. Mahallede bütün çocuklar oldu aman ne üzülüyorsun ya, sende. Çocuktur, olacaklar tabi. Dur bakalım. Anne, baba olmak kolay mı sanıyorsun öyle?
-Oğlum, sen kardeşinin yanına git biraz.
-Peki baba.
-Hayırdır bey, kötü bir şey mi?
-Hanım, sana ne desem ki? Nasıl bir hastalık olduğu tam belli değil. Kan aldılar. Ankaraya gönderdiler. Dört iş günün de belli olacakmış. Lenfomaya benziyor yani.
-Hiii, sen ne diyorsun bey.
-Evet ama olmayabilirmiş de. Ona çok yakın dediler. Bekleyeceğiz. Dört gece ve dört gün.
-Ölürüm ben o kadar gün. Nasıl beklerim bey?
-Yapacak başka hiç bir şey yok hanım, senin dediklerinin hepsini ben de söyledim. Boğazı daha çok şişebilir dediler, yorgunluğu artabilir. Bırakın uyusun, canı ne isterse verin. Diğer çocuğa geçmez korkmayın dediler. Hepsi bu.
-Beyy...
-Ağlama...
-Allahım, ben sana ne yaptım?
-Sen güzel şeyler yapmışsındır mutlaka hanım. Korkma.
**
Dört gün çabuk geçer aslında ama dört iş günü, geçmek bilmez.
Gözlerinin içine baktılar çocuğun.
Yok olup gitmesi vardır ellerinden...
Vişne suyunu sever diye gece yarısı biten vişne suyunu, nöbetçi eczane arar gibi arayıp bulurlar. İki yudum içer. Uyur.
Dördüncü gün sonu, kadın kulaklarını ve gözlerini kapatır.
İyi şeyler duymak ister.
Ve kapı açılır..
Gelen eşidir. Ağlıyordur.
Onun ağladığını görünce kendisi de ağlamaya başlar.
-Hastaneden mikrop kapmış hanım, ağlama.
Kadının kulakları kapalıydı. Hiç bir şey duymuyordu.
-Allahım ben sana ne yaptım? Oğlumu neden alıyorsun ki elimden?
-Sen duymuyor musun hanım? Çıkar o kulağındakileri.
Oğlumuz yaşayacak, hastaneden mikrop kapmış, hani geçen gün ziyarete giderken o da gelmişti ya. İşte o zaman hastane havasından mikrop kapmış. Enfeksiyoz Monoükleoz diye bir hastalıkmış adı. Aynı Lenfoma gibi başlıyor ama bir yerde yolları değişiyor. Korkma bir kaç güne kadar kendiliğinden iyileşecekmiş.
Kapı ardından konuşulanları duyan çocuk, bir an da koşup annesine sarılır.
-Korkma anne, ben zaten iyileşeceğimi biliyordum ama yine de kardeşime yaklaşmadım. Bana bir şey olursa, sizin yanınızda o kalsın istedim.
Davi/ 2014. 04. 17
YORUMLAR
O günleri hatırladım şimdi. Bir ayak hep doktorda. Bir göz hep çocukta. Bir el hep üstünde. Ne zor şey çocuk büyütmek. Her şey arka planda. Liste başı çocuklar. Hani büyüyünce kendileri hiç hatırlamazlar büyüklerin çektiklerini ama büyükler genlerine işleyen ve alışkanlık yapan bu tedirginliklerini hep yaşarlar evlatlarına karşı. "aman bir şey olmasın." Olmaz inşallah.
Kutlarım, Güzeldi.
eyyy güzel öykü yazarı seni, gene yaptın yapacağını...önce gözlerim buğulandı, ardından sevinçli haberle gözlerim boşaldı...çok kısa bir süre öncesinde çok yakınım biri için ölümcül bir kanser çeşitinden şüphelendiler ve patoloji sonucu gelene kadar 10 gülük bir kabus yaşadık, en nihayetinde ise, tıpkı senin hikayendeki gibi sonuçları temiz çıktı...
hayat işte, hepimizi sınıyor ara sıra...
ve sen hep hayata dair yazarak, yüreğimizi fethediyorsun...
çokça tebriklerim ve sevgimle sevgili Davidoff, nicelerine...
Davidoff
Bu demektir ki: Kan, kanayan yerde rengini belli ediyor Sn. Fosil 61.
Saygıyla.
Merhaba davidoff, güncel bir konuyu öyküleştirip bizlere sunumun çok güzeldi.
Hastane mikrobu diye bir illetin olduğunu biliyoruz; lakin o mikrobu hastaneye yatan hasta kişiler mi getiriyor, hastane kendi mi üretiyor bilmiyorum ama kısa süre önce bir yakınım ameliyat oldu. Ameliyata girerken tüm çamaşırlarını çıkardıkları gibi saç tokasını bile çıkardılar.
Gerekçe; hastanemize mikrop bulaşıyor...
Nasıl ki bizler küçük çocuklarımızı hastaneye götürmekten sakınıyorsak, hastaneler de hastane ve hastalarını korumak için her şeyi yapıyorlar. Yine de bazen talihsizlikler yaşanıyor, öykünüzde olduğu gibi.
Çok güzeldi, tebrik ederim.
selam ve sevgimle...
Davidoff
Dediklerine katılıyorum ancak, yazdıkların halâ tıp öğrencilerinin tez konularında işlediklerinde çalışmalar olarak geçiyor sanırım.
Hangisi?...
Yumurta mı tavuktan çıkıyor, tavuk mu yumurtadan misali!...
Bizler için önemli olan ayaklarımızı denk almamız.
Emine UYSAL (EMİNE45)
çok çok haklısın Davii, biz yine de dikkatli olalım.
Hastane enfeksiyonu diye çokda masum olmayan bir enfeksiyon var ve eskiden günlerce yatırılan hastaları ameliyat sonrasi artık hastane enfeksiyonlarından da korumak için olabildiğince kısa sürede taburcu ediyorlar ve hastane ziyaretine neden çocuk getirilmesinin istenmemesinin önemli nedenlerinden birine vurgu yaptığınız hikaye çokca duyarlıydı,güzeldi elinize sağlık.
Davidoff
Bakın Değerli Yazarım, dikkatimizden kaçan diğer bir mesele de bu aslında.
Kimimiz deriz ki; bu doktorlar neden hastamızla fazla ilgilenmedi?
Kimimiz; bu hastanede iş yok.
Diğerimiz; başkalarına bile hastaneyi kötülediğimiz olur.
Asıl meselenin hastayı başka bir virüs kapmasını istemediği için o ortamdan uzaklaştırmak istediğini, illaki yüzüne mi söylemesi gerekir?
Fakat insanoğlu, sadece konuşma dilinden anlıyor ne yazık ki. Hatta bir değil, bir kaç defa anlatacaksınız. O da olmazsa, hasta olmasını bekleyeceksiniz. Başka çareniz yok.
athena
...elinde bir kama iki tarafı keskin....sapladığın yetmiyormuş gibi birde içindeyken her iki yana burkuyorsun...sen var ya davi....sen.....
Davidoff
Komutan, yazmakla yazmamak arasında kararsız kalıyorum bazen.
Çünkü amacım kimseyi üzmek değil.
Fakat, birkaç satırda üzülmek başkadır, dört iş gününde üzülmek bambaşkadır.
Saygıyla.
Davidoff
Sağ olun Sevgili ummueytem.
Beğenileriniz için teşekkür ederim.
Selamlarımla.
Yorumsuz...
Yine de tek bir cümle: her konuda çocuklardan öğreneceğimiz çok şey var, çok şey bildiğimizi sansak da.
Her zamanki duyarlılığında, düşündürücü bir çalışma.
Kalemize ve şahsınıza sonsuz selamlar.
Akabinde, kargo ile göndereceklerimin arayışına devam ediyorum. unuttum sanmayın. Söz ağızdan bir kere çıkar.
Davidoff
Yorumsuzluğundan bile yorumlar okur gibiyim Gülüm...
*
Sözünde duracağından eminim. Teşekkür ederim.
Selamlarımla.
Davidoff
Amaç, tabi ki gözyaşı değil Denizce.
Amaç, yanlış kare köklerle, yıllardır çözemediğimiz problem sonuçlarını silip, düzeltebilmek. Yoksa bu gözyaşları sadece yanaklarımızı ıslatıp duracak.
Teşekkür ederim güzel yorumun için.