The Returned
Kaybolmuşken bulunan, boğulmuşken nefes alan, kalbi durmuşken tekrar atmaya başlayan birisi, özellikle de bir yakınımızsa ne kadar seviniriz değil mi? Özellikle de bu geri dönüşün sağlanması için bizden bir fedakarlık istense...Fedakarlık bir yana cinayet bile işleriz değil mi? Yitip gitmişin ardından insan gidenin yaşadıklarından çok kendini düşünür derler. O yüzden derler ah vah edip dövünmek, ben onsuz ne yaparım demek, gözyaşı dökmek. İnsan her konuda olduğu gibi ölüm söz konusu olduğunda da bencil olduğunu gösteriyor ve bu yüzden her türlü fedakarlığı yada kötülüğü yapabiliyor.
Peki ya ölümcül bir virüse maruz kalarak, insan vasfını kaybeden, saldırgan, et yiyen bir hayvana dönüşen bir yakınınız, mesela eşinizi geri döndürebileceklerini söyleseler ne yaparsınız?
85 salgınında dönüşmüştü Kate’in babası da. Babası annesine saldırıp boğazını kopardığında Kate için babasının kafasını uçurmaktan başka seçenek kalmamıştı. Ama annesi ? O daha dönüşmemişti. Can çekişirken Kate’e yalvaran gözlerle bakarak, babasına yaptığı şeyi kendisine de yapmasını istiyordu ama küçük bir çocuk için bu travma oldukça fazlaydı. O da (belki de her çocuğun yapacağı gibi) arkasına bakmadan kaçıp gitti. Yıllar sonra doktor olduğunda ise yeniden baş gösteren salgına karşılık enfekte olanların omuriliğinden aldığı sıvıyı tedavi edici bir proteine dönüştürerek kalıcı olmayan bir kür elde etmişti. Evet yitirdiklerini geri döndürmeyi başarmıştı ve hastanede "geri dönenler" biriminden sorumluydu artık.
Alex başarılı bir gitarist, aynı zamanda bir gitar öğretmeniydi. Her gitarist gibi onun için de hayallerini süsleyen bir gitar vardı. 6 yıl önce o gün yolda yürürken gözü vitrinde duran gitara takıldı. Evet bu o gitardı. Yıllardır arayıp durduğu, ulaşılması zor gitar orada vitrinde öylece duruyordu. Tabii ki fırsatı kaçırmadı ve dükkana girdi. Mağazadan çok bir antikacıyı andıran dükkanda kimse yoktu. Bir kaç kez seslenmesine ve tezgahın üzerinde duran tuhaf zili çalmasına rağmen kimseden ses çıkmadı. Bu gitarı böyle zor bulmuşken öylece bırakıp gitmeyecekti elbette. Merakla etrafı kolaçan ederken, dükkanın bir bodrum katı olduğunu farketti ve merdivenden aşağıya baktığında yerde debelenen dükkan sahibini gördü. Tereddüt etmeden ağzı köpüren ve sıtmalanmış gibi titreyen adama yardıma koştu. Ve parmağındaki küçücük ısırık değiştirdi hayatını...
Kate ve Alex’in hayatları "geri dönenler" biriminde kesişti. Ordunun geri döndürme konusundaki ilk deneklerinden biriydi Alex ve Kate’in birimine aktarıldığında Kate canla başla uğraştı onu döndürmek için. İyi olacak hasta doktora aşık olurmuş hesabı Kate bu çaresiz gitarist ile hayatını birleştirerek sorumluluğunu bir kat daha artırdı.
İşte bu yüzden belki geri dönenler arasındaki en şanslıydı Alex. Çünkü ordunun "the returned" ibareli kartıyla aylık aldığı proteinlerin yanı sıra, eşi Kate de yüksek meblağlar karşılığında hastane deposundaki kızdan satın almak suretiyle ufak ufak protein stokluyordu. Alex’in tek yapması gereken dışarıda "geri dönenlere" karşı öfkeli gruplardan, protestoculardan, onların öldürülmesi gerektiğini düşünenlerden korunabilmesi için "karanlık sırrını" saklamasıydı. Tabi bir insan içini kemirip duran dertlerini anlatmadan ne kadar durabilir? Alex de eskimeyen dostu Jacob ve eşine anlatmaya karar verdi. En azından bu kadim dostundan saklayamazdı sırrını. Hiç bir şey gizli saklı kalmazdı aralarında. Alex, dostu Jacob ve bir yazar olan eşi Amber’i davet ettiği bir akşam yemeğinde anlattı karanlık sırrını. Jacob ve eşi tam bir dosta yakışır şekilde karşıladılar bu haberi..
Alex sırrını böylesi değerli bir dostuyla paylaştığına oldukça memnundu. Düzenli ilaç kullandığı ve kendini ifşa etmediği sürece gayet mutluydu. Ta ki hayatları iki büyük olayla değişene kadar. Birincisi "geri dönen karşıtı" bir grubun hastaneyi basarak, geri dönenleri katletmesi ve Alex’in de isminin aralarında olduğu geri dönenlerin isimlerinin bulunduğu listeyi çalması, ikincisi ise hükümetin protein stoklarının bittiğini açıklayarak, geri dönenleri toplama kamplarına doldurmaya başlaması..
Bundan sonra kimsenin tahmin edemeyeceği bir olaylar silsilesine tanık oldular. Artık yitip gitmişken 2. bir şans verilerek hayatı küçük bir enjektöre bağlanmış olan çaresiz bir adamın mücadelesi ve yıllarca mücadele ettiği, annesini-babasını feda ettiği bu virüse eşini de kurban vermek istemeyen bir kadının seçimleri şekillendirecekti konuyu. Hikayenin geri kalanında ise hayattaki ciddi dönüm noktalarında çiğ süt emmiş insanoğlunun sevdikleri için, çıkarları için, bencilliği için neler yapabileceğine tanık oluyoruz.
Velhasıl psikolojik tarzda zombisiz bir zombi filmi izlemiş oldum. Sıkı post-apokaliptik ve the walking dead tarzının hayranlarını hayal kırıklığına uğratma ihtimali var. Ancak beklentisiz ve önyargısız izleyen herkesin seveceğini düşündüğüm İspanyol-Kanada ortak yapımı bir film. Bana gelince tabii ki yadırgamıyorum hikayedeki insanların davranışlarını. Eminim ki hepimizin karanlık sırları ve sert kırılmalarda ortaya çıkabilecek karanlık noktaları mevcut. Önemli olan bizi hayvandan ayıran vasıflarımız ve derinlerde bir yerde mevcut olan bu karanlığa rağmen bizi "İnsan" ya da "Yeryüzünün halifesi" yapan inançlarımızın, meziyetlerimizin, düsturlarımızın, kırmızı çizgilerimizin farkına varmaktır. vesselam...
YORUMLAR
Son yılların gözde konusu ölümcül virüslerle ölmeyen ama yaşamayan arafta kalmış zombiler ve artık zombilerinde tekrar insan olacağına inanmamızı sağlayan mucizevi tedaviler hepsine alıştık,seviyoruzda üstelik :) Bu sezon the walking dead de daha az zombili ama kahramanlarımızım önceki yaşamlarından da kesitler sunan onların dünya alt üst olmadan önceki hayatlarına konuk olduğumuz dramatik bölümleride sevdik.Burdada anlatılan hikayede dram yönü ağır basan insanın sevdikleri için sınırlarını ne kadar zorlayabileceğini düşündüren zombi görmeye gerek yok illaki, bizi ne kadar düşündürüp, soru işareti uyandırıp cevaplar bulabilmemimiz sağlıyor, merakımızıda diri tutuyorsa konu ve oyunculuklar ve çekim o film izlenmelidir diyebilirim.Filmle ilgili anlatım çok gerçekçi sahneler gözümün önünde her satırla canlandı ister istemez, dramatik yönüde ağır basan bir anlatımdı,başarılıydı keyifli bir eleştiri okudum tebrikler Fatih...
P.S: Yazıyı ilk okurken geri dönünlerle ilgili yeni başladığım bir diziyi anımsadım resurrection ilgine bilgine;)
grafspee
Sevgili Fatih.
Canlılar içinde bir başka varlığa dönüşebilen tek yaratık sanırım insanoğludur.
Kendisi , eşi ve çocuklarını öldüren bir insan nasıl bir değişim /dönüşüm yaşamış olmalı ki böyle bir eylemi gerçekleştirebilsin.
Bir öğrenci yurduna, yani bu ülkenin geleceği olabilecek insanların yatıp kalktığı bir mekana molotof atan, oradaki çocukları diri diri yakmaya çalışan nasıl bir dönüşüme uğramıştır?
Örnekleri o kadar çoğaltabiliriz ki. Hani bir forum konusu açsak sanırım binlerce dönüşüm hikayesi çıkacaktır.
Oysa yine dünye üzerinde bir gün mutlaka öleceğini bilerek yaşayan tek canlı da insandır. Hal böyleyken nedir bu dönüşümün sebepleri dersen bunu ne ben ne sen ne de herhangi bir insanoğlunun izah edebilmesi mümkün değildir.
Güzel yazı için kutlarım.
Selam ve sevgilerimle.