- 2685 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
BALKAN GERÇEĞİ-1
Can dostlarım gönüldaşlarım;
Bu günden itibaren sizlerle Balkan gezi anılarımı paylaşmak istiyorum.
Sizlerden öncelikle ricam, tefrika halinde yayınlayacağım bu yazılarımı sabırla okumanız. Ben yazmayı beceremeyebilirim ama sizlerle paylaşmak istediğim bir gezinin keyfi değil.
Beni yazmaya sevkeden, benim de bilmediğim, gitmeseydim asla öğrenemeyeceğim gerçekleri her Türk`ün bilmesi gerektiğidir.
Tarih kitaplarının yazmadığı bu gerçeklerden sonra, keşke dedim; keşke her Türk gencini askerlik görevi gibi Balkanlardaki soydaşlarımızın ziyaretine gönderebilsek.
Neyse; biz gelelim geziye.
Gezimizin ilk durağı Filibe idi.
Bulgaristan’lı Türk şair Sabri Alagöz’ün rehberliğinde Osmanlı Mahallesini gezdik.
Her taraf buram buram Türk mimarisi kokuyor; ahşap, cumbalı evler, dar ve Arnavut kaldırımlı sokaklar.
Şehir merkezinde ibadete açık Cumayata, ve İmaret camii var.
Cumayata camiinin restorasyonunu İstanbul Büyükşehir Belediyesi üstlenmiş.
Sonra Sofya’yı gezdirdi bize Sabri Alagöz: Banyabaşı ve birkaç cami haricinde neredeyse Türk izi kalmamış Sofya’da.
Üsküp’e vardığımızda bizi enfes görünümüyle Üsküp kalesi karşılıyor. Üsküp’ün bir yanı tamamıyla bir Osmanlı şehri.
Bulgaristan sınırları içinde pek kayda değer başka güzellik bulamadığımızdan, Kosova’ya hareket ediyoruz.
İşte, ayağım geri geri çekerek katıldığım bu gezide beni kendimle yüzleştiren, Türklüğün, Müslümanlığın, Osmanlı kültürünün ne demek olduğunu, inançla mücadelenin erdemini kafamıza vururcasına gösteren asıl anlamlı yolculuğumuz Bulgaristan’dan sonra başladı.
Kosova’nın başkenti Priştina’da bizi SAÜ de yüksek lisans eğitimi yapan Engin Jable karşıladı. Sultan Murat türbesine doğru yol aldığımızda, mücadelelerini, Türkiye’nin dış siyasetinin aksaklıkları yüzünden Türk kimliği ve Türkçe eğitimi nasıl yitirdiklerini o gür ve dokunaklı sesiyle anlatırken zaten herkes dolu dolu oldu.
Türbeye, hani Sırbistan fatihi Sultan Murat’ın bir sırp tarafından Obiliç öldürülüp defnedildiği yerde inşa edilen, hani o başbakanımızın üç kere açmaya niyetlenip nedense açmadığı Türbeye vardığımızda askerlerimizi görünce herkesin sarılıp ağlaştığı anı nasıl tarif etsem? Hele türbe başında fatiha okunurken hıçkırık seslerini nasıl tasvir etsem?
Lisanın yetmediği bir duygu seli.
Bu duygularla Priştine’yi terk edip, 80 km. kuzeydeki Prizren’e doğru yol alıyoruz.
Engin’in söylediğine göre Prizren, 1990 dan önce 60 bin nüfusuyla neredeyse tamamen bir Türk şehriymiş. Statü değişikliği, savaşlar gibi nedenlerle bu gün, ekseriyeti Arnavut olan 130.000 nüfuslu- sayımı yapılmadığından tahmini- ve 33 camii ile bir Müslüman şehri,
Prizren’de ilk durak, 46 yıllık mazisiyle Doğruyol Türk kültür derneği.
Otobüsten derneğe kadar olan 300 metrelik yolda altı genç kucaklayıp hoşladı beni sanki bir ananın askerden gelen oğlunu karşılaması gibi.
Dernek binasına girdiğimizde şaşkınlığımızı tarif edemem. Her yer Atatürk’ün ve Osmanlı Padişahlarının fotoğrafları, Türk bayrakları ile donatılmış.Tabii ki, Balkan ülkelerinde her Türk okullarında olduğu gibi padişah tuğrası.
Bizi Başkan İrfan Şekerci ve yaşları 12-16 arası 20-25 kişilik bir gösteri grubu karşıladı.
15 dakikalık nefis bir gösteri- konser karışımı sunum yapıyorlar ellerinde Türk bayraklarıyla.
Salonda erkek ve kadın herkesin gözleri yaşlı.
Öğretmenleri Liriye Dişo bizden özür diliyor;
“Kusura bakmayın; 30 Ağustosa hazırlanıyoruz. Daha eksiğimiz çok. Henüz mükemmel değiliz.”
“Keşke Türkiye’de de milli bayramlarda bu heyecanın yarısı olsa.” Demek geldi içimden.
Bir dahaki yazımda Prizrenin bir Türk köyü Mamuşa`yı ziyaret edeceğiz.
Şimdilik sevgiyle kalın.
YORUMLAR
Mürüvvet bacım; bu konuda tabii ki haklısınız.
Ancak, arzu ettiğimiz biçimde gezme imkanını orada bulamadığımızdan böyle dedim.
Dediğim sadece gezebildiğim iki şehir içindi. Yanlış anlamaya mahal verdiysen affola.
Sevgiler candan.
Bulgaristan sınırları içinde pek kayda değer başka güzellik bulamadığımızdan, Kosova’ya hareket ediyoruz...
bilmiyorum oraları ama ...bu şekilde es geçmeniz oraları yaşayıp bilen kişilerce yadırganabilir...
sizin göremediğiniz birçok türk köyü ve geçmişi olduğunu düşünüyorum..haddimi aşsamda
yazınızı kutlarım saygılarımla