BİR KAÇ ADIMLIK İHTİMAL
Odasındaki perdenin delinmiş bir yerinden güneş ışığı giriyordu odasına. Sanki güneşte onun uyanmasını ister gibiydi. Gözlerinin ısındığını hissetti ve uyanması gerektiğini anladı. Gözlerini biraz ovalayıp açtı sonra kalktı ve odasındaki aynaya doğru yürüdü. Kendisini ilk defa bu kadar gerekli hissediyordu ama yüzündeki tatlı sert ifade hep duruyordu. Ağzından dökülen ilk kelimeyi kulağı değil kalbi duydu. ’Günaydın.’ Tam o sırada aynanın karşısında kendine bakıyordu. Ve fark etti yüzündeki yarayı. Dün yaşadığı ilk büyük kavganın, ilk devrimin belki de ilk utancın izleriydi. Biraz içini çekti. O an düşünmesi gerektiği her şeyi düşünmeye çalıştığı için hiçbir şey düşünemiyordu. Odasında göz gezdirmeye başladı. Yerlere atılmış çoraplar, toplanmamış yatak örtüleri. Hayatının da ne kadar dağınık olduğu aklına geldi. Sonra gözüne üzerinde hep tanıdık bir resmi getiren havlu takıldı. Üzeri kanla örtülmüş gibiydi. Yerden onu alıp lavaboda yıkamaya başladı. Suyun havluda ki kanı her çıkarışında düşüncelere daldı ve yaşadığı olayı anımsadı. Dün yaptığı kavganın izlerini siliyordu ancak izini silmek istemediği şeylerde vardı. Mesela havludaki koku. Çünkü onun kokusuydu. Elini çabuk tuttu çünkü ağır ağır düşünürken hızlı olması ve hazırlanması gerektiğini anladı. Sonra odayı toplamaya başladı. Bir an hayatını da toplaması gerektiğini düşündü. Üzerine giyecek farklı ve yeni bir şey aradı. Oysa çok unutkandı. Çünkü giyinme konusunda seçenekleri dardı.Rengi solmuş mavi bir tişört giydi ve şişede kalan iki damla parfümü sıkıp hazırlandı. Kapıyı açtı ve anahtarı her zaman ki yerine koyup çıktı. Yürümek her zaman zor gelirdi Ahmet’e. Çünkü uçsuz bucaksız ve karanlık bir yere gideceğini sanırdı. Attığı her adımda vücudunun sıcaklığının bilinçsizce arttığını hissetti ellerini kalbine koydu ve kendi kendine ’Sakin ol’ dedi. Aslında haklıydı. Çünkü bu onun ilk sol ağrısıydı. Hayatı boyunca bir çok ağrı çekmişti ancak hiçbiri bunun kadar tatlı değildi. Düşüncelere dalarken ne kadar hızlı yürüdüğünü anladı. Durdu çünkü durması gerekiyordu. Gelmesi gereken son duraktaydı ya da öyle olmasını istiyordu. Onu gördü. İlk defa bir kızla konuşacağı için heyecanlıydı. İki lafı bir araya getiremeyeceğini düşündü. Ona adını sormadı. Çünkü biliyordu. Ders arasında öğretmen yoklamayı aldığında onun isminin kaçıncı sırada olduğunu biliyordu. Ve onun adı her söylendiğinde onunla aynı anda ’Burda’ diyordu. Biraz kelimelere takıldıktan sonra konuşmaya başladı. Ağzından dökülen kelimeler yüreğindeki yükleri boşalttı. ’ Olsun ya da olmasın kalbimin bir parçası daima seni taşıyacak tıpkı bir rüzgarın düşen bir yaprağı taşıması gibi. Ve seni istediği yere götürecek’ dedi kıza. Eliyle ağzını kapattı sanki utanılacak bir şey yapmıştı ve bir an için büyük bir korku kapladı. Tam o sırada konuştu hayallerinin kadını:
- Nerden biliyorsun, dedi.
Aslında ne bildiğini bilmiyordu. Onu alıp gitmek ve kaybolmak unutulmak istiyordu. Ağzından dökülen kelimeler buna engel oldu.
- Çünkü kalbim öyle yapacağını söyledi ve o bana asla yalan söylemez.
Rüzgar yavaş yavaş esiyor, köşe başındaki kediler çöpleri karıştırıyordu. Etrafına baktı sanki idama giden birinin son sözlerini söylüyor gibiydi. Kulağında idam edilmeden önce söylenen son cümle. Son dileğin nedir? -Bir an önce ölmek...Kız yaralı yüzüne baktı Ahmet’in. Yüzünde göz çukurunun hemen altında elmacık kemiğinde oluşan derin yarayı iyice süzdü ve sol eliyle Ahmet’in yüzüne hafifçe dokundu ve sordu.
- Sonuç olarak ne istiyorsun, dedi.O an ’Yangınım olmanı istiyorum sonsuza dek sürecek bir yangın. Bedenimi, yüreğimi sarıp beni benden alacak beni sen yapacak bir yangın olmanı istiyorum içimde’ demek istedi. Oysa tek diyebildiği ’Hoş bir andı’ demek oldu. Rüzgar sustu konuşmayı duyabilmek için. Güneş dünyanın başka bir tarafını aydınlatmayı bıraktı karanlıkta kalmasınlar diye. Yeterince karanlıkta bırakmıştı Ahmet’i. Yapraklar etraftaki hareketliliğe inat yaparcasına durdu olduğu yerde. Kalbi kaskatı kesilmişti sanki en büyük günahı o işlemişti. Kız Ahmet’in içini süzen bir bakıştan sonra :
-İçini dök, dedi. Oysa o çoktan içini dökmüştü moloz dökmenin yasak olduğu yerlere. Çünkü yasaklarla yaşamayı seviyordu kendisini sevmeyi yasakladığı birine aşık olduğu gibi.
NOT: Öyküme devam ediyorum. Biraz uzun olaca gibi. O yüzden part part paylaşacağım. Umarım okurken sıkılmazsınız.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.