- 436 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
OSMANLI TOKADI...
Tünaydın.
Dün biraz canım sıkkındı. Yorgunluk ta üstüne tuz biber ekince çıktım iş yerinden ve doğru kefeye gittim.
Uzun zamandır gittiğim kefede ikinci kez karşılaştığım kara yağız tıknaz zayıfça yalın garson arkadaşa “Hadi bir de orta kahve yap içimiz rahatlasın dedim. Biraz acelesi olduğu dikkatimi çekiyordu. Hey candan kahveyi dökmesi ile bir sorun mu olduğunu sordum
başladık muhabbete… Zaten canım sıkkın gelmişim, biraz da üzgünüm, onun gerginliği bana da yansıyor. Gözleri sürekli saatinde ve telefonunda. En sonunda dayanamayıp soruyorum;
- Evli misin? Evde bebeğin mi var?bekleyen birimi var ._ Bir Yere mi Yetişmen Lazım Nedir Bu Telaş???
- YOk ben bekarım.
— Ailenle mi yaşıyorsun?
— Evet
- Geç mi kaldın eve?
- Aslında bu saate kalınca biraz merak ediyorlar beni
- Saat daha sekize çeyrek var. Annen, baban bilmiyorlar mı çalıştığını?
Ya da senin de bir hayatın olduğunu söylemiyor musun?
1.TOKAT
- Benim annem, babam rahmetli oldular.
“Eyvah! Pot mu kırdım?” diyorum kendime ve devam ediyorum konuşmaya.
- Başın sağolsun. Evdekiler kim?
- Kardeşlerim var evde. Ben gitmeden yemek yemezler de
- Küçükler mi?
- Yooo aslında büyükler.
Konuşurken gözlerine dikkat ediyorum. Işıl ışıl ve gülümseyen bakışlara sahip.
Adını sordum o arada. “Serap” dedi. Diğer anlamı illüzyon…
İsimlerin, insanların yaşamlarında çok etkili olduğunu düşünmüşümdür yıllardır. Öylece dalıyor gözlerim. Sonra konuşmaya devam ediyorum;
- Ben biraz fazla sordum. Rahatsız ediyor muyum?
- Hayır estağfurullah. Bir an önce bitirmek için ve dikkatimi kaçırmamak için kesik kesik cevap veriyorum. Kusura bakmayın.
- Peki diyorum ama bir şey var sanki kızda. Benim duymam gereken bir şey. İçim kıpır kıpır oluyor, daha fazla meraklanıyorum.
O arada telefonu titriyor.
- Bakın işte yine arıyorlar.
- Sen telefonuna bak lütfen. Benim işim kalsa da olur (Artık daha temkinliyim)
2.TOKAT
- Yok bakmıyım. Şimdi nerdesin diye soracaklar nasıl olsa.
Benim iki kardeşim de özürlü. Biri diğerinden daha iyi. Bana çok düşkünler. Bensiz oturmazlar sofraya.
Ne? Nasıl yani falan diyorum kendi kendime. Anne, baba yok. İki kardeş var ve özürlüler. Kızın yaşı çok genç ama sırtındaki sorumluluğa bak, diyorum içimden. Sonra soruyorum tekrar;
- Senden başka özürlü olmayan kardeşin var mı?
- Var diyor çok şükür. Erkek kardeşim var.
- O nerde?
- O da iş yerinde. Kahvede çalışıyor da biraz geç gelir eve. Biz onunla birlikte bakıyoruz kardeşlerimize.
- Kaç yıldır? Sesim artık çıkmıyor sanki.
- Altı yıl oldu diyor.
- Kaç yaşındasın?
- 26…
3.TOKAT
“Ben mutluyum”diyor müthiş bir kabullenmişlikle. Kendi gerçeğini, illüzyonunu yaşıyor. “Sadece biz değiliz ki böyle yaşayan. Çok insan var “ diyor ve gülümsüyor bana.
Serap daha ne desin?
İşi bitiyor ve koşarak çıkıyor evine, kardeşlerine doğru.
Ben ise kalakalıyorum.
Canımı sıkan olayları düşünüyorum. Hastalık haberini ilk aldığım “an”ı tekrar hatırlıyorum ve yine yine yeniden şükran duyuyorum yaşamıma.
Kızıyorum kendime. Aynada bakıyorum yüzüme ve şımarıklık bu seninkisi diyorum. Kocaman bir şımarıklık.
Hayatın içinde her şey var.
Kader dediğimiz şey, kontrolümüzde olmayan, karşılaştığımız olaylar değil mi?
Peki biz bu olaylar karşısında ne yapıyoruz? Nasıl duruyoruz? Nereye bakıyoruz? Ne görüyoruz?
Mesele problemlerde değil ki!
Problemler karşısındaki çözüm üretebilme becerimizde. Çözüm üretebilmek için ise kabullenmek lazım. Kaçmadan, acıdan geçebilmek lazım yani.
Yaşam nasıl da öğretiyor insana. Ya da öğrenip unuttuklarını tekrar hatırlatıyor (hatırlamak isteyorsak eğer).
Teşekkür ederim hayat
Hergünümüz sevgiyle gelsin
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.