Nerden geldin aklıma Ayşe...
Saçımın düşmanı, çocukluğumun sırdaşı. Kopacak şimdi dur sallama artık diye avazlandığım. .
Akasya ağaçlarında kalmamışmıydın sen? Mızıkçı yanın, kanayan başın, kopan tırnağım, dikişi dudağımın; nerden geldin aklıma ansızın.
Kapıda kaldım bugün. Evin önündeki parkta koşuşan çocuklara baktım dolu gözlerle. Sigarayı bırakmadım Ayşe.
Bizim seninle hiç parka gittiğimiz olmadı değil mi? Sizin evin önündeki salıncağı saymazsak. Senin iki benimse üç abim vardı. Bu yüzden erkek gibiydik belki de. Töngel ağaçlarının tepesinde geçmişti çocukluğumuzun yarısı. . Diğer yarısı da hastanelerde. Alnındaki dikişlere bakınca hatırlıyormusun beni. Ben dudağımdakilere bakınca seni hep hatırlıyorum. Saçımı her kestirişimde senden kurtulmak için kestirdiğim ilk saçlarım geliyor aklıma hala. Bilyeli tahtaların üstünde yarışan iki kız çocuğu geliyor aklıma. O gün diyorum ittirmeseydin beni öyle hala yamuk uzayan tırnağıma bakıp, kopmayacaktı bu tırnak. Ben hala en çok akşamsefalarını seviyorum çiçeklerden. Okuldan dönerken küçük siyah tohumlarından toplayıp deli gibi bütün mahalleye serptiğimiz gün geliyor aklıma. O da ne şımarık çiçekmiş canım. Bütün mahalleyi kaplamıştı. Bir de yediğim tokat var tabi. Hatırlıyorsun değil mi?
Senin yüzünden geç kaldığımız 23 Nisan kutlamalarını. Yolun yarısında yakalamıştık yürüyüşü ve ben Ali Öğretmenden okkalı bir tokat yemiştim. Ali öğretmeni depremde yitirdik Ayşe.
Hala seviyorum akşam sefaları kadar sokatan topladığımız yavru köpekleri de. Gizlice bodruma saklar sıkı sıkı tembihlerdik hayvanları havlamayın yoksa annem sizi atar diye. Ve onlar hiç söz dinlemezdi nedense. Sabah ellerimizde ıslak ekmek içi dolu taslarla bakakalırdık boş bodruma. Yeşil gözlerinden yaşlar boşalırdı her seferinde. Ağlama derdim susardın. Ben şimdi herşeye ağlar oldum Ayşe.
Şimdi nerde saklambaç oynayan çocuklar görsem saklanasım geliyor. Elmaaaaa diye bağıran sesin çınlıyor kulaklarımda. Hatırlıyorum elma diye bağıdığım ve senin hızını alamayıp alnını kapının demirlerinde yardığın günü. Söyle, söyle ne var diyordun durmadan. Çizilmiş, birşey yok demiştim. İnanmıştın. Şimdi kimse kimseye inanmıyor Ayşe.
Televizyonu kırdığım günü hatırlıyormusun. Kendimi odaya kilitlemiştim. Babam sabaha kadar sinirinden televizyonun bütün parçalarını ayırmıştı balkonda da sen sabah hepsini anlatmıştın bana. Akşam olunca babamı yolda oyalardın ben doğru odaya koşar kitlerdim kapıyı. Babam yeni televizyon aldığında sen benden de çok sevinmiştin hatırlıyormusun? Şimdi kimse kendinden başkası için sevinmiyor Ayşe.
Sizin bahçedeki incir ağaçlarına tırmanır, rahmetli babaannene inat deli gibi incir yerdik. Annem düşüp kolunu kırana kadar korkmamıştık hiç, incirden düşen sakat kalır deneyiminden. Şimdi kimse ders almıyor kimsenin deneyiminden Ayşe.
Bisiklet sevdasından da boylamıştık değil mi hastaneyi. Kollarım, çenem, burnum, bacaklarım tamamen soyulmuştu. Ne çok yanmıştı canım. Üfleye üfleye nefesin tıkanmıştı eve gelene kadar. Şimdi kimse kimsenin yarasına üflemiyor Ayşe.
Piyeslerime çalıştırırdın beni. Benimle ezberlerdin sende. En çok sen alkışlardın. Koroya girdiğim zamanı hatırlıyorsun değil mi? Abimin sazının akordunu bozardık her gün sen çalardın ben şarkılara çalışırdım. Ve yine en çok sen alkışlardın beni. Şimdi kimse kimseyi alkışlamıyor Ayşe.
Biz ne zaman büyüdük? Ne zaman büyüdü bu kadar insan. Ve biz ne zaman unuttuk birbirimizi ilk kez. Bunca insan ne zaman unuttu sevdiklerini?
Kapıda kaldım bugün. Evin önündeki parkta koşuşan çocuklara baktım dolu gözlerle.
Saçımın düşmanı, çocukluğumun sırdaşı. Kopacak şimdi dur sallama artık diye avazlandığım. . Akasya ağaçlarında kalmamışmıydın sen? Mızıkçı yanın, kanayan başın, kopan tırnağım, dikişi dudağımın iyi ki geldin aklıma ansızın. Üfle yine hayat yaralarıma sızlamasın. Küçük, yeşil gözlü arkadaşım, üç çocuk anası Ayşe. sigarayı bırakmadım. Bir tane de senin için yaktım. Bırak bunca yad etmişken ben seni bu ömrüm eksilsin varsın.