AĞACA TAPMAYAN HANCI
Yolcu hancıya sorar:
—Ey hancı, kaç yıldır barındırırsın insanları burada?
Hancı:
—Dünya kurulduğundan beri…
Yolcu şaşırır:
— Nasıl yani?
— Annem bu handa dünyaya getirmiş beni. Ben doğduğumdan beri, yani benim dünyam kurulduğundan beri buradayım. Ve burada, o gün bu gündür nice insanlar barınmış, nice insanlar göçmüştür.
— Peki, bu konup göçen insanlardan kaçar para alırsın?
— Kimi beş, kimi on, kimi dünyaları verir, ben şunu ver demem.
— Ne yani, bir gece şu köhne yerde yatmak için dünyalar kadar para mı veriyorlar sana?
— Ah be yolcu! Sen iş yaparsın, nereden gelir nereye gidersin, anlat hele?
— Ben tacirim. Üçe aldığım malı beşe, beşe aldığımı sekize satar yolumu bulurum. Senin gibi yapmam, benim kârım kazancım bellidir. Bu sabah da mal almak üzere yola çıkmıştım, aksilik bu ya arabam beni yolda bıraktı. Ben de bu geceyi geçirecek yer arıyordum. Baktım tarihi bir yapı var, üstünde de “yolda kalanların hanı” yazıyor, ben de geldim işte.
— Hoş geldin yolcu, hoş geldin!
— Sen söyle şimdi, sen ne kazanırsın bu handan? “Dünyaları verenler var” diyordun. Herhalde kral, prens, başkan falandırlar değil mi? Zaten onlar uğramasa, üç kuruş verip de çekip gidenlerin parasıyla dönmüyordur bu çark.
— Ah be yolcu! Allah Dünya’ya “dön” diye emir verdiğinde Dünya para mı istemiş?
— Ne alakası var şimdi?
— Bak yolcu, bu hanın üzerinde “ yolda kalanların hanı” yazıyor. Senin gibi zor durumda kalmış biri bu hana gelir, yemeğini yer, yatar dinlenir, sonra da yoluna devam eder. Şimdi sen cüzdanını kaybetmiş olsaydın, araban yanmış veya kaza yapmış olsaydın, ne yapardın? Nereye sığınırdın? İşte burası orasıdır.
Şunu demek istiyorum: yolda kalan yolcu benim misafirimdir. Han işi gönül işidir. Üç beş kuruş verenlerin paralarıyla hanın ihtiyaçlarını karşılıyorum. Dünyaları verenler ise benim ihtiyaçlarımı karşılıyor. Bana dua ederek bu çarkın dönmesine, ahiretime de güzel amel götürmeme vesile oluyorlar. Onlar kral, başkan vs değil. Sadece cebinde parası olmayan, ağzındaki duasıyla bana en büyük ödemeyi yapan yolculardır.
Ben de ağaca tapanlardan olsaydım, şimdi ne bu han kalırdı, ne de kazancım olurdu.
— Ağaca tapanlar da kim?
— Ağaca tapanlar paraya tapanlardır. Zira bilmez misin o kâğıt parçası ağaçtan yapılır? Ağacı, ormanı bilmeden kâğıda kulluk edenler, o kâğıdı kutsayıp özel kasalarda muhafaza edenler, bir yaprağını bile vermeye kıyamayanlar, barış için ağaç dalı gösterip bir ağaç ürünü için savaş çıkarırlar. Bunlar ağaca tapmıyor da neye tapıyorlar?
— Ne güzel dedin be hancı. Beni de ortak eder misin bu hanın gönül kazancına?
— Elbette yolcu. Bu han dört duvar bir yatak değildir. Bu hanın bahçesindeki ağaçlar sadece meyve verir, gölge verir, yontulup savaş sebebi olmaz. Bu han gönüldür.
Hoş geldin gönlüne. Hoş geldin gönlümüze. Hoş geldin ey yolcu!
Elvan USUL
12.05.2008
[email protected]
Son nokta gazetesi
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.