- 1440 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
KADIN CİNAYETLERİNİN ÇOCUKLAR VE TOPLUM ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
Hemen hemen her gün gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinde ve televizyon kanallarında vahşice işlenen cinayetlere tanık oluyoruz. Adam, ayrı yaşadığı karısının boşanmak istemesini hazmedemiyor, üzerine benzin döküp acımasızca yakıyor. Bir başka adam, sokak ortasında defalarca kere karısını bıçaklıyor. Bir başkası, gece yarısı karısı uykudayken yastıkla boğup öldürüyor. Ya da bunun tersi oluyor. Kadın, kocasını acımasızca öldürebiliyor. Bu cinayetlere her gün bir başka cinayet vakası ekleniyor ve bu vahşetler sürüp gidiyor. Yıllarca aynı yastığa baş koyan, birbirleri ile severek evlenen karı-koca nasıl oluyor da birbirlerinin canlarına kast edebiliyorlar? Bu cinayetler üzerinde ciddi araştırmalar yapılmalı, neden-sonuç ilişkisi üzerinde bilimsel toplantılar ve paneller düzenlenmeli, özellikle de televizyon kanallarında aile ile ilgili eğitici, bilgilendirici yayınlar yapılmalıdır.İlkokul çağından başlayarak öğrencilere bu konularda eğitici konferanslar verilmeli, derslerde Türk aile yapısının özellikleri işlenmeli, mantık ve psikoloji derslerine ağırlık verilmelidir.
Maalesef evlenirken medenice evleniyoruz da, ayrılırken medenice ayrılamıyoruz. Çünkü medenice yaşamayı bilmiyoruz. İletişimimizde bozukluklar var, en küçük bir münakaşa bile kan dökülmesi için yeterli oluyor. Toplumun kanayan bir yarasıdır bu. Yapılan bir araştırmaya göre,en büyük boşanma sebebi sorumsuzluk ve ilgisizliktir. Bu nedeni sırasıyla, evin ekonomik geçimini sağlayamama, aldatma, dayak,kötü muamele, içki ve kumar, eşlerin ailelerine karşı saygısız davranması, terk etme,edilme, eşin ailesinin aile içi ilişkilere karışması, çocuk olmaması, ailedeki çocuklara karşı kötü muamele izliyor. Resmi verilere göre 2013 yılında ülkemizde 28 bin kadın şiddete maruz kaldı. Kadınların yüzde 23’ü boşanmak istedikleri için öldürüldü. Resmi olmayan rakamlara göre ise Türkiye’de kadın cinayetleri son 10 yılda % 1.400 artış gösterdi. 2002 yılında öldürülen kadın sayısı 66 iken, 2013’ün sadece ilk dokuz ayında bu rakam 842’ye ulaştı. Öldürülen, tecavüze, tacize uğrayan kadınlara bu zulümleri çektirenler ya serbest kaldı ya da kadının canının da haklarının da ne kadar ucuz olduğunu gösterecek şekilde cezalandırıldı.(!)Ülkemizde durum böyleyken; Amerika Birleşik Devletlerinde her yıl yaklaşık dört milyon kadın eşleri tarafından taciz ediliyor ve bu taciz olaylarının yaklaşık dört bini kadının ölümü ile sonuçlanıyor.
Yapılan araştırmalara göre ülkemizde 2002-2013 yılları arasında tam 4 bin 885 kadın öldürüldü. Türkiye’de yılda en az 25 töre cinayeti işlenmektedir. Fakat gerçek sayı bunun çok üzerindedir. Namus ve töre adına kadınlara yönelik kötü muamele, işkence, öldürme, intihara zorlama oranı son yıllarda %25 oranında artmıştır. 2013 yılında kadın cinayetleri devam etti. Koruma altındaki kadınlar öldürüldü, tecavüzler sürdü.
*2014’te kadın ölümleri 2013’e oranla yüzde 31 artış gösterdi. 2014’te sadece 109 kadın ya da kız çocuğu yaşadıkları tecavüzü yargıya taşıdı. Tecavüze uğrayan her 3 kişiden biri 12-17 yaş aralığında. Tecavüze uğrayanların yüzde 13’ü turist ve göçmen kadınlar, yüzde 4,5 ise engelli. Tecavüz edilen kadınların yüzde 12’si ise kocaları ya da sevgilileri tarafından tecavüz edildi. 2014’te 140 cinsel taciz haberi medyaya yansıdı.
(2014 yılı verileri yazıya sonradan eklenmiştir.) *
Eğitim ve gelir düzeyi arttıkça fiziksel şiddet gördüğünü söyleyen kadınların oranı azalmaktadır. Kadınlara uygulanan şiddette, tüm meslek gruplarından erkekler var. Şiddete maruz kalan ya da şiddet tehdidini hisseden kadınların başvurabileceği yer ve kurumlar oldukça sınırlıdır. Adli korumanın etkisi hem süre açısından hem de mekânsal açıdan sınırlı olduğundan devlet tarafından verilen korumalar bile cinayetlere kurban gidiyor. Sosyal hizmetlere ve belediyelere bağlı konuk evlerinin ise yetersiz olması sorunların daha da büyümesine yol açıyor. Birleşmiş Milletler’in standartlarına göre; 10 bini aşkın nüfuslu yerleşim birimlerinde en az bir kadın sığınağı, 50 bin’i aşkın nüfuslu yerleşim birimlerinde en az bir kadın danışma merkezi, her 20 bin kadın için bir tecavüz kriz merkezi bulunmalı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın verilerine göre Türkiye’de 120 kadın sığınma evi var,8 İl’de ise sığınma evi yok. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nca Türkiye’deki 2 ilde erkekler için açılan Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi’ne (ŞÖNİM) aradan geçen 1 yılda sadece 1 erkek başvurmuş. Mağdur olduğu gerekçesiyle erkek sığınma evine yerleşen erkek, konukevinde sadece 1 hafta kalmış. Türkiye’de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı 2 erkek sığınma evi de şu anda bomboş. Aynı dönemde ŞÖNİM’lere başvuran kadın sayısı ise 3 binin üzerinde. Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2013 yılı verilerine göre76 milyonu aşkın ülkemiz nüfusunun 38 milyon 194 bin 504 kişisi kadın. Türkiye’nin kadın nüfusuna oran dikkate alındığında yaklaşık 400 kadın sığınma evine ihtiyacı var.
Bir hayatı sona erdirmenin bedelini katil olan koca hapishanede cezasını çekerek ödüyor. Kameralara yansıyan görüntülere göre, gazeteciler katil olan kocaya ‘ pişman mısınız? ’ diye soruyor. Bence çok saçma bir soru bu. Pişman olsa ne çıkar, olmasa ne çıkar. Ölen geri geliyor mu? Gelmiyor. Pişmanlıktan veya iyi halden dolayı ceza indirimi veren kanunlarımızı da gözden geçirmemiz gerekiyor. Bir hayata acımasızca kıymanın iyi hali mi olur? Kadına karşı her türlü şiddet davalarında uygulanan “haksız tahrik indirimleri” derhal kaldırılmalıdır.
Kanunlar, içinde yaşadığımız çağa ayak uydurmalı, güncellenmeli ve yenilenmelidir. Ülkemizde işinin uzmanı bir çok profesör var. Bir kurul oluşturulup, özellikle de ceza kanunlarının incelenerek, ciddi anlamda çalışmaların yürütülmesi, ileri seviyedeki ülkelerde uygulanan geçerli kanunların toplumumuza adaptasyonunun sağlanması gerekir. Kanunlarımızı devletin bir çok kurumunda görülen hantallıklardan ve eksikliklerden arındırmalıyız. Derme çatma, oradan buradan alınıp, monte edilen kanunların varlığı faydadan çok zarar getirir.
Bir cinayet kimlerin hayatını karartıyor biliyor musunuz? Öncelikle maktülün, yani ölen annenin, sonra geride kalan çocukların. Katil koca hapiste çürüyecek.Anne, bir daha çocuklarına şefkatle sarılamayacak. Taze fidanlar çocukluklarını yaşayamadan kendilerini yetiştirme yurtlarında buluyor. Yetiştirme yurtlarında devlet güvencesi içinde büyüyen çocuklar 18 yaşına kadar barınıyorlar. Sonra ise devlet onların bir çoğuna iş temin ediyor ve mevzuat gereği buradan ayrılan gençlerimiz tek başlarına hayatlarını sürdürmeye devam ediyorlar. Bir çoğu, devletin kendilerine sağlamış olduğu iş imkanlarını değerlendiremiyor ve işlerinden ayrılıyor. Çünkü işe ve topluma adapte olamıyorlar. Çocuk yaştayken girmiş oldukları yetiştirme yurtlarında bir çoğunun psikolojisi bozuluyor. Anne mezarda, baba hapishanede. Kolay da değil, onların yerine kendimizi koyduğumuzda hangi çocuk bunları kaldırabilir? Çok acı bir gerçek de şu : Yetiştirme yurtlarında büyüyen çocuklar, devletin kendilerine sağlamış oldukları iş imkanlarından yararlanmak istemeyip başlarının çaresine bakıyorlarsa, ya kötü yola düşüyorlar ya da birer suç makinesi olup çıkıyorlar. Topluma sağlıklı bireyler kazandıralım derken, psikolojik sorunlarının üstesinden gelemeyen sağlıksız bireyler içimizde yaşamaya devam ediyor. Sonra onlar da bir aile kurmak için evleniyorlar.Evliliklerini sağlıklı bir şekilde sürdürenlerin sayısı az. Haliyle, geçmişten gelen ve telafisi mümkün olmayan psikolojik sorunlar nedeniyle boşanmalarda da artış görülüyor.
Baba, yıllar sonra hapishaneden çıkıyor ama, ne çocuklarının yüzüne bakmaya cesareti var, ne de çocuklar babalarını görmek istiyorlar. İçlerinde yılların birikimiyle oluşan bir kin var. Baba derin pişmanlıklar içinde. Yılların vermiş olduğu acı babanın yüreğine saplanan keskin bir bıçak gibi. Çocuklar yıllardır anne sevgisinden mahrum yaşamışlar. Kısaca, baba ve çocukları yıllar sonra bir araya gelse bile aralarındaki baba-evlat ilişkisi asla dikiş tutmuyor.
Benim çok beğendiğim bir atasözü var : ‘ Bir mıh bir nalı kurtarır, bir nal bir atı kurtarır, bir at bir yiğidi kurtarır, bir yiğit bir orduyu kurtarır.’ Küçük gibi görünen, önemsenmeyen konular gün gelir karşımıza bir kartopu misali katlanarak gelir. Diyeceğim o ki tüm bu yaşanmışlıklardan bireylerden oluşan toplum etkileniyor. Hastalıklı ruhlar, sağlıksız insanlar toplumumuzda yaşamaya devam ediyor ve her geçen gün sayıları katlanarak artıyor. Bir çok evliliğin sona ermesinin temelinde geçim derdi var. Eşler arasındaki diyalog eksiklikleri var. Evlilik aslında üzerinde durulacak hassas ve ciddi bir konu. Evlenilecek eşi iyi seçmeliyiz. İletişimsizlik, hoşgörüsüzlük, sevgisizlik olduğu sürece hem kendimize, hem de çocuklarımıza zararı olur ve bu da topluma yansır.Bence tüm bu yaşananların eğitimle doğrudan ilgisi vardır. Herkes üniversite mezunu olmak zorunda değil. Ama eğitimli olmak elimizde. Bol bol kişisel gelişim kitapları okuyalım. Kendimizi geliştirelim. Hepsinden önemlisi, yetişkin bireyler olarak önce kendimize çeki düzen verelim. Beden sağlığımız kadar ruh sağlığımız da önemli. Her ikisini de koruyalım. Zararlı alışkanlıklardan ve bağımlılıklardan kurtulmak için kendimizle mücadele edelim. Böylece eve huzur gelir, neşe gelir, bereket gelir. Ölümlü dünyada neyi paylaşamıyoruz? Bir gün, her canlı gibi toprak olacağız. Hem kendi iç dünyamızı, hem de içinde yaşadığımız dünyayı kendimize zindan etmeyelim. Hiçbir evlilik, ayrılıklar üzerine inşa edilmez.Bu insanlık ne çekiyorsa sevgisizlikten, hoşgörüsüzlükten çekiyor.Sevgisiz, ilgisiz kalan insanların hata yapmaları daha kolaydır. Sevmeye, önce kendimizi severek başlayalım. Eşimizi ve çocuklarımızı sevelim. Onlara zaman ayıralım. Unutmayalım ki; Bir babanın çocuklarına verebileceği en büyük hediye annelerini sevmektir.
Mutlu, huzurlu, sağlık dolu güzel günler hepimizin olsun.
Sağlıcakla ve sevgiyle kalınız.
Araştırma :Vecdi Murat SOYDAN
(Yaşanmamış Aşkların Şairi)
08/04/2014-Isparta
YORUMLAR
önemli bir temayı çok emek vererek işlemişsiniz
aile önemli huzur önemli toplumların sağlığı yarınları yetiştirmeye çalıştığımız yeni nesillerin pisikolojik ve sosyal yönden iyi yeterli yetişmelerine bağlı
bağlı bu günümüzdeki tahammülsüz sürekli kadın cinayetleri işlenen
bireylerle ataerkil bir toplumla nasıl mümkün olacak ..
beğenerek ve üzülerek okudum allah sonumuzu hayır etsin
selamlar vecdi bey ..
Mimi Canoğlu tarafından 2/21/2015 1:49:10 AM zamanında düzenlenmiştir.
oldukça emek verilmiş güncel ve gerçekçi bir yazıydı.
Nedenlerini tartışmak bizlerden çok Ülkeyi yönetenler düşünmeli.
Toplum maddi değerlere bu kadar önem vermeye başladığından beri maalesef yazıda belirtilen olaylar hızla artış gösterdi.
ne çekirdek aile ne kültürümüzün güzelliği kaldı. Toplum muhafazakar oldukça insanlara birşeyler olmaya başladı. Sanırım asıl neden Öz kültürümüzden ve insani değerlerden uzaklaşıyoruz.
Plansız şehirleşmenin ve sanayi toplumuna geçişin derin sancıları var.
saygılarımla