- 623 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HZ. RESULÜN (SA) ÖRNEKLİĞİ / MEDİNE'DE 11 YIL (25)
MEDİNE / MEKKE İLİŞKİLERİ (04)
BEDİR SAVAŞI / OLUŞUMU / ARKASINDAKİ GERÇEKLER (4)
Bedir savaşı Müslümanların ilk savaş tecrübesiydi. Yapılan araştırmalar sonucu savaşa hazırlanan Mekke’nin kervanına saldırmak için yola çıkan Müslümanlar, Mekke ordusuyla savaşmak zorunda kalmışlardı. Savaş Müslümanların galibiyetiyle biterken, Mekkelilerin önderleri öldürülmüş. Soylu ailelerin çocukları esir alınmış. Savaş alanından kaçan Mekke ordusundan kalan birçok ganimet toplanarak Medine’ye getirilmişti.
Müslümanlar; aralarında esirler, ganimetler ile Medine’ye girerlerken havalıydılar. Müslümanların havasını indiren ayetleri önceki bölümlerde inceledik. Savaş bitmişti ama ortada, esirler, ganimetler vardı. Müslümanlar bunları ne yapacaklardı?
Kervanı basmak için küçük bir ordu, müfreze hazırlanırken, bazıları savaş çıkar endişesi ile farklı şeyler söylüyorlardı. Sanki savaşmak istemiyorlardı. Allah bunu, Enfal suresinin 2, 9 ayetlerinde şöyle anlatıyor. “Müminler ancak, Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, kendilerine Allah’ın ayetleri okunduğunda imanlarını artıran ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir. Onlar salâtlarını dosdoğru yapan, kendilerine rızık olarak verdiğimizden harcayan kimselerdir. İşte onlar gerçek müminlerdir. Onlar için Rableri katında nice dereceler, bağışlanma ve tükenmez bir rızık vardır. Müminlerden bir gurup kesinlikle istemediği halde, Rabbinin seni evinden hak uğruna çıkardığı gibidir. Hak ortaya çıktıktan sonra sanki gözleri göre göre ölüme sürükleniyorlarmış gibi seninle tartışıyorlardı. Hatırlayın ki, Allah size, iki taifeden birinin sizin olduğunu vaat ediyordu; siz de kuvvetsiz olanın sizin olmasını istiyordunuz. Oysa Allah, sözleriyle hakkı gerçekleştirmek ve kâfirlerin ardını kesmek istiyordu. Günahkârlar istemese de hakkı gerçekleştirmek ve batılı ortadan kaldırmak içindi”
Olayların gelişimi önemlidir. Allah Müslümanlara birçok nimetler vermiştir. Nimetlerin en önemlisi hayattır. İnsan hayatını Allah yolunda harcamadıktan sonra bir anlamı yoktur. Hayatını devam ettirebilmesi için, yiyecekler, içecekler, mallar, mülkler, eş, çocuklar, Allah’ın insana verdiği nimetlerdir. Gerektiğinde Allah için bütün bunlardan vazgeçebilme özelliği, imanın temel ilkesidir. Ancak iman edenler… Allah’ın adı anıldığında yürekleri titreyenler… Allah’ın insana verdiği nimetlerin yaşama aktarılmasını, Allah için fedakârlıkta bulunulmasını sağlayabilirler. Salât, bedensel, manevi hangisi olursa olsun, mal, mülk konusunda, gereğini hayata geçirebilmektir. Salat; müminler için önemli bir ibadettir. Günümüze namaz diye gelen ibadetin… Allah’a tüm samimiyetle yapılan duanın… Allah yolunda sosyal faaliyete katılmanın… Allah için her zaman cihada hazır olmanın… Salâtı ikame etmek olduğunun bilincine varan müminlerin yapamayacağı bir şey yoktur. Resul savaşa hazırlanırken bazıları sanki göz göre göre ölüme gideceklermiş geri durmak istiyor, savaş zamanı değil diyorlardı. Zira onlar biliyorlardı ki, kervana saldırmak, Mekke’ye savaş açmaktı. Medine’de yaşayan halk, henüz devlet tam oturmadan savaşın iyi olmayacağı düşüncesindeydi. Ancak resulün topladığı bilgiler, savaşın yakın olduğunu gösteriyordu. Allah Müslümanlara tuzak kurdu. Onlar kervana saldırmayı düşünürken, Bedir’de savaştılar. Allah bunu, kâfirlere ders vermek, Müslümanlara desteklediğini göstermek için yapmıştı.
Tarihi bilgilerde ganimet paylaşımı ile ilgili tartışmaların çıktığından söz edilir. Bu yönde gelen Enfal suresinin 1. Ayeti “Sana savaş ganimetlerini soruyorlar. De ki: Ganimetler Allah ve Peygamber’e aittir. O halde siz müminler iseniz Allah’tan korkun, aranızı düzeltin, Allah ve Resulüne itaat edin” diyordu. Gelen ayet ilginçti. Ganimetler üzerindeki bütün tartışmaları bitiriyor. Ganimetlerin, Allah’a ve peygamberine ait olduğunu söylüyordu. Allah yolunda yapılan bir savaş vardı. Allah zaferi nimet olarak vermişti. İki taifeden birinin seçimini Allah yapmıştı. Müslümanlara kalsaydı, kervana baskın yapacaklardı. Ama Allah kervan yerine Mekke ordusuyla karşı karşıya bırakmıştı. Müslümanlar ise yaptıkları ilk savaşın zaferle bitmesinin ardından, ganimetleri paylaşmak istiyorlar. Hemen her biri ganimetlerden bazılarına göz dikiyorlardı. Allah ayetini göndererek, Müslümanların ganimetler üzerindeki düşüncelerini allak bullak etti. Müslümanlara ganimetlerden pay yoktu. Ganimetler “Allah’a ve peygambere aitti” Ayet okununca, Müslümanların ganimette haklarının olmadığı ortaya çıktı. Allah Rab’tı. Rab olarak insanları terbiye ediyor, eğitiyor, geliştiriyordu. Allah terbiye etme, geliştirme, eğitme eyleminde Enfal suresinin birinci ayeti ile Müslümanların duygularında oluşan olumsuz arzuları bitirdi. Müslümanlar ganimet alamadan evlerine gittiler. Hırslanmamanın gerektiğini anlamışlardı. Müslümanların duyguları kâfirlerin duyguları gibi olamazdı. Allah yolundaki savaşı, ganimetler için yapamazlardı. Allah yolundaki savaşan temeli, Allah için bütün nimetlerimizden vazgeçmekti. Nefsimizden, eşimizden, çocuklarımızdan, malımızdan, mülkümüzden, hayatımızdan vazgeçmekti. Salâtın temeli buydu. Ama ne olmuştu? Müslümanlar salâtı terk etmişler. Ganimetlerin peşine düşmüşlerdi. Müslümanların tavrı kâfirlerin tavrına benzemişti. Bu gidişat durdurulması gerekiyordu. Enfal suresinin birinci ayetiyle de durduruldu.
Allah Müslümanların olumsuz yönde gelişen duygularını engelledikten sonra, ganimetler hakkındaki hükmünü Enfal suresinin 41. Ayetinde açıkladı. “Eğer Allah’a ve hak ile batılın ayrıldığı gün, iki ordunun birbiri ile karşılaştığı gün kulumuza indirdiğimize inanmışsanız, bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri Allah’a, Resulüne, onun akrabalarına yetimlere, yoksullara ve yolcuya aittir. Allah her şeye hakkıyla kadirdir”
Enfal suresinin 41. Ayetinin 1. Ayeti neshettiğini söyleyenler çıkmıştır. Ancak böyle değildir. Yani ayetin ayeti neshetmesi gibi bir olay yoktur. Ayetlere dikkat edilirse, ayetlerin birbirini takip ettiği görülecektir. İki ayeti araya hiçbir şey koymadan birlikte okuyalım. “Sana savaş ganimetlerini soruyorlar. De ki: Ganimetler Allah ve Peygamber’e aittir. O halde siz müminler iseniz Allah’tan korkun, aranızı düzeltin, Allah ve Resulüne itaat edin. Eğer Allah’a ve hak ile batılın ayrıldığı gün, iki ordunun birbiri ile karşılaştığı gün kulumuza indirdiğimize inanmışsanız, bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri Allah’a, Resulüne, onun akrabalarına yetimlere, yoksullara ve yolcuya aittir. Allah her şeye hakkıyla kadirdir” Gördüğünüz gibi, iki ayet biri birinci, diğeri kırk birinci ayet olmasına rağmen, birlikte okununca cümle hiç düşmemiştir. Ganimetler hakkında gelen bu ayetler, hukuktaki, mülkiyet aslını, mülkiyetin sahibini, dağıtım yetkisini, dağıtılacak kişileri belirlemektedir. Mesela; modern hukukta da temel bir kural vardır. Devlet vergi gelirlerini halk için toplar. Halk için topladığı vergilerle, devlet organizasyonunun giderlerini, halk için gerekli yatırımları yapar. Yolda kalmışlara, fakirlere yardımlarda bulunur. Nasıl yardımlarda bulunacağına dair yasalar çıkarır. Modern hukuktaki devletin vergi uygulamasına baktığımızda, vergi devlete aittir. Vergiyi toplama hakkı devletindir. Verginin mülkiyeti devlete aittir. Devlet topladığı vergiyi hangi esaslarda dağıtacağını kendisi belirler. Görüyorsunuz ikisinin mantığı aynıdır. Ayetler 1400 yıl önce gelmiş olsa da, toplum adına oluşan mülkiyet kavramını temelden almıştır. Müslüman toplumun bütün elde ettiği mal mülklerin sahibi Allah’tır. Resul, toplumun yöneticisi olarak, Allah’a ait mallardan pay alır. Bu payla devletin organizasyonunu sağlar. Allah gönderdiği ilk ayetle, Müslümanlara bildiriyor. Bütün ganimetler rabbinizindir. Rabbinizin olan bu malların yönetimi Resule aittir. Resul, mallardan beşte birini Allah için, resulü için, Akrabaları için, yetimler, yoksullar, yolcular için ayıracak. Kalan ganimeti savaşa katılanlar arasında dağıtacaktır. Aslında Allah’ın ganimetlere ihtiyacı yoktur. Allah Müslüman toplum adına, ganimetler benim demiştir. Bunu demekle, ganimetlere dikilen gözleri engellemiş. Daha sonra ganimetlerin toplumda nasıl paylaştırılacağının yasasını göndermiştir. Buradan anlıyoruz ki, topluma ait olan hiçbir şeye, fert olarak göz dikemeyiz. Toplumun sahibi, ganimetlerin sahibi olarak Allah, olaya el koyarak müdahale eder. Toplumun temsilcisi devlete, devletin başkanına (ki, o gün Medine’de resul devletin başkanıdır) gönderdiği yasaya göre dağıtma görevi verir.
Şimdi pozisyonu iyi düşünün. Ganimetler üzerine kavga çıkaran Müslümanları ilk ayet evlerine göndermiş. Allah’ın verdiği zaferin ganimetleri de Allah’a aittir denmiştir. Müslümanlar Allah yolunda savaşmanın ne anlama geldiğini anlamışlardır. Canını, malını, mülkünü, eşini, çocuklarını Allah için terk eden bir Müslüman, nasıl olur da ganimetler üzerine hak iddia edebilirdi? Allah Enfal suresinin birinci ayetinde bu gerçeği ortaya koydu. Sonra nasıl, bedeni, hayatı, eşi, çocukları, malı, mülkü nimet olarak verdiyse, ganimetlerden de nimet olarak verdiğini kırk birinci ayetiyle bildirdi. Ganimetlerden hakkının olmadığını, hepsinin Allah’a, resulüne ait olduğuna inanarak giden Müslümanlar, sonra ganimetlerden payının olduğunu görünce, Allah tarafından nimetlendirilmeyi anladılar.
Böylece ganimetler konusunda Müslümanlar; cihadın fikri, manevi boyutuyla eğitildiler. Ganimetler için savaş mantığı, arzusu ortadan kaldırıldı. Her savaşta bolca ganimet alan topluluklar, ganimet maksadı ile savaş çıkarabilirlerdi. Allah bunu engelledi. Ganimet için savaşılmaz. Müslümanlar iyi bilsinler ki, kim ganimet için savaşırsa kaybetmiştir. Savaş Allah için yapılır. Ganimetler Allah için alınır. Allah’ın hükmüne göre paylaştırılır. Ayetlerin öne çıkardığı bu ahlaki yapı, kâfirlerin oluşturduğundan farklıydı. Kâfirlerin mantığında, savaşlar ganimetler için yapılır. Güçlü ülkeler, güçsüz ülkelere saldırarak onların mallarına, mülklerine el kor. Zayıflarını, kadınlarını, çocuklarını köleleştirir. Üstelik vergiye bağlarlardı. Allah ahlaki değerde bütün bu kapıları kapattı. Bu yönde gelen Nisa suresinin 94. Ayeti “Ey iman edenler! Allah yolunda savaşa çıktığınız zaman iyi anlayıp dinleyin. Size selam verene, dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek "Sen mümin değilsin" demeyin. Çünkü Allah’ın nezdinde sayısız ganimetler vardır. Önceden siz de böyle iken Allah size lütfetti; o halde iyi anlayıp dinleyin. Şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır” diyerek, Müslümanların ganimet elde edebilmek için, savaş anında ben Müslüman oldum diyenlere “sen mümin değilsin” diye öldürerek ganimet toplamayın hükmünü verdi. Ganimetler dünyanın geçici nimetlerindendir. Dünyanın geçici nimetleri için savaşıp, Allah için savaştık denilemez. Allah yolunda savaşın ahlaki yapısında menfaat için, ganimetler için savaşmak yoktur. Allah ayetinde hatırlatıyor. Siz Müslümanlar ganimet için insan öldürmeyin. Rabbiniz size katından sayısız ganimetler verir. Bunu iyi bilin. Allah’ın Müslümanlar için oluşturduğu bu ahlaki yapıyla, günümüzün savaş mantığını düşünmek dahi istemem. Ne yazık ki geçmişte Müslümanların kurduğu devletlerin fetihleri de, sarayların hazinelerini doldurmak için yapılmış görünmektedir.
Allah Enfal suresinin 41. Ayetiyle hukuki hükmünü koydu. Savaşta toplanan ganimetlerin beşte dördü savaşanlar arasında dağıtılacaktı. Ayetin hükmüne göre ganimetler dağıtılırken, savaşa gitmeyenler de, ganimetlerden paylarının olup olmadığını sordular. Allah, soruya Fetih suresinin 15. Ayetinde “Siz ganimetleri almak için gittiğinizde seferden geri kalanlar: Bırakın, biz de arkanıza düşelim, diyeceklerdir. Onlar, Allah’ın sözünü değiştirmek isterler. De ki: "Siz asla bizim peşimize düşmeyeceksiniz! Allah daha önce sizin için böyle buyurmuştur" Onlar size: Hayır, bizi kıskanıyorsunuz, diyeceklerdir. Bilakis onlar, pek az anlayan kimselerdir”
İlginç değil mi? Allah resulü Enfal suresinin 1. Ayetine göre ganimet bekleyenleri evlerine gönderirken, Enfal suresinin 41. Ayetine göre ganimet dağıtmak için çağırmaktadır. Ganimet almak için resulün yanına giden Müslümanların peşine savaşa gitmeyenler düşmüştür. Hâlbuki Allah Enfal suresinin 1. Ayetinde Müslümanları eğitmekteydi. Ganimetler Allah’a, resulüne aittir. Dağıtma yetkisi Allah’ındır. Allah beşte birini ayırıp gerisinin dağıtılacağı hükmünü verince, savaşa katılanlar ile katılmayanlar tereddüde düşmüş. Savaşa katılmayanlar da ganimetlerden pay almayı ummuşlardır. Gelen ayetler olaylara farklı yorumlar getirdi. Fetih suresinin 15. Ayetinde ganimet için savaşa katılanların peşine düşen savaşa katılmayan Müslümanlarla, savaşa katılanlar arasındaki konuşmalar geçmektedir. Ancak ayet açıkça, savaşa katılmayanların ganimet alamayacağını vurgulamamaktadır. Fetih suresinin devam eden ayetleri, 16,17 ayetler olaya şöyle açıklık getiriyor. “Bedevilerden geri kalmış olanlara de ki: Siz yakında çok kuvvetli bir kavme karşı savaşmaya çağırılacaksınız. Onlarla, teslim oluncaya kadar savaşacaksınız. Eğer emre itaat ederseniz, Allah size güzel bir mükâfat verir. Ama önceden döndüğünüz gibi yine dönecek olursanız sizi acıklı bir azaba uğratır. Köre vebal yoktur, topala da vebal yoktur, hastaya da vebal yoktur. Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de geri kalırsa, onu acı bir azaba uğratır”
Fetih suresinin 16,17.ci ayetlerinde savaştan geri kalanlara ganimet verileceğinden söz etmiyor. Aksine onlara, ileride çok kuvvetli kavimlerle savaşmaya çağrılacaksınız denilmekte, savaştan geri kalmamaları tembih edilmektedir. Savaştan mazeretleri yüzünden kimlerin geri kalabileceğini de belirtmektedir. Körler, topallar, hastalar savaşa katılmayabilirler. Onların savaşa katılma zorunlulukları yok.
Savaştan geri kalanlara ganimetin verilip verilmeyeceği hususu kapalıdır. Dikkat ederseniz, Allah verilir demiyor. Verilmez de demiyor. Ancak savaştan geri kalanlara ileride daha büyük savaşlara çağrılacaklarını belirtiyor. Belki bu belirtme, savaştan geri kalanlara ganimet verilmemesi gerektiğini vurgulayabilir. Ancak bu yorum zan olur. Zan ile hüküm verirsek içtihat olur. İçtihat ise ayetin kesin hükmü değildir. Ayetlerin gidişatından, sanki savaşa gitmeyenlere ganimetin verilip verilmeyeceği, resule (yani yöneticiye) bırakılmış gibidir. Yönetici savaşa gitmeyenlerin durumuna, toplanan ganimetlere göre onlara da pay verebilir.
Ganimetler konusu, henüz ordusu kurulmamış, herhangi bir tehlike anında, halk arasından toplanan kişilerle oluşan ordular için gönderilmiş gibidir. Düzenli ordular kurulduğunda ganimetler konusu aynı şekilde devam edecek midir?
Bu konu hakkında ayetlerde yeterli açıklık yok. Düzenli ordu, devlet tarafından eğitilen, beslenen, silahlandırılan ordudur. Görevleri ülkenin güvenliğini sağlamaktır. Ülkeler savaş açtıklarında, onlara karşı durup ülkeyi korumayı esas alırlar. Asker olmaktan başka herhangi bir işleri olmayacaktır. Tabi bu durum bireysel gelişimler için değildir. Mesela, müzisyen, yazar, şair, doktor, veteriner, muhasebeci, aşçı, sağlıkçı olmak gibi birçok konu, düzenli ordu içinde var olacaktır. Askerler, asıl askerlik mesleğinin yanında, ikinci, hatta üçüncü mesleklere sahip olabilirler. Ancak bu mesleklerinden para kazanmaları mümkün olmayabilir.
Eski usulde, yani düzenli ordunun olmadığı dönemlerde, herhangi bir tehlike anında halktan ordu oluşturuluyor. Oluşan halkın ordusuna katılanların asıl meslekleri askerlik değil, toplumda geçimlerini elde etmek için yaptıkları uğraşlardır. Kimi çiftçi, kimi esnaf, kimi tüccardır. Günümüzde böyle bir şey olmuş olsaydı, kimi öğretmen, kimi doktor, kimi avukat, kimi maliyeci, kimi hâkim olabilirdi.
Allah ganimetle ilgili ayetlerini, işlerini, güçlerini Allah için bırakıp gelenler için belirtmiştir. Düzenli ordular, yani asıl işi ülkeyi korumak için savaşmak olanlar için değil. Düzenli ordunun askerleri, geçimlerini askerlikten, yani ülke için savaşmaktan karşılamaktadırlar. Düzenli ordunun ganimeti konusunda Allah herhangi bir hüküm göndermemiştir. Şunu diyemeyiz. Resul devrinde düzenli ordu yoktu.
Resul devrinde düzenli ordu yoktu. Ama ganimetlerden söz eden enfal suresinin 60. Ayetinde "Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın. Onunla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah’ın bildiği kimseleri korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız size eksiksiz ödenir, siz asla haksızlığa uğratılmazsınız” diyerek Müslümanları düzenli ordu kurmaya yöneltmiştir. Ancak bu yöneltme varken, düzenli ordu ile halk ordusu arasındaki farka göre ganimetler konusunu ayırt edici ayetler göndermemiştir. Bu durumda, düzenli ordu da ganimetlerden pay alır dersek, ayetin siyak ve sibakını unutmuş oluruz. Ayet, işini gücünü bırakıp Allah için savaşmaya gidenlere ganimetten paylar vererek, kayıplarının karşılığını vermiştir. Hâlbuki düzenli ordunun canı dışında kaybı olmayacaktır.
Günümüzün modernize olmuş ordularının oluşmasında, düzenli orduların savaş anında toplayacakları ganimetlerin paylaşımında, Müslüman yöneticilere ciddi görevler düşmektedir. Ayetlerdeki suskunluk, hüküm belirsizliği, yöneticilere, zamana, şartlara göre hüküm verme hakkı vermektedir.
Ancak hangi ordu olursa olsun, ister halk ordusu, ister düzenli ordu fark etmeyecektir. Her iki ordu da, ganimetler için savaşmayacak… Savaş sonu toplanacak ganimetlerin asıl sahibinin Allah ve Müslümanların yöneticileri, bugünkü deyimle devleti olacaktır. Devlet, yapacağı tespitlerle ganimetleri dağıtabilir de, dağıtmayabilir de, bütün yetki kendisinde olacaktır.
Allah yolunda yapılacak savaşlar, ganimet paylaşımını öne çıkarmaktan ziyade, Allah için yapılacak fedakârlığı öne çıkarmaktadır. Önemli olan Müslümanların bu özü iyi kavramalarıdır. Aksi halde, Müslümanların yapacağı savaşlar, çıkar savaşı olmaktan öteye gitmeyecektir.
Allah’ın Müslümanların çıkar savaşı yapamayacaklarını belirtmektedir. Bu nedenle, ganimetlerin mantığını belirten ayetlerini göndererek Müslümanları eğitmektedir. Müslümanlar bunu anladıklarında kazanacaklar, aksi halde kaybedeceklerdir. Allah’ın ayetlerini özünü anlamayanlar, bütün savaşları kazansalar fark etmeyecektir. Yine Allah’ın ayetlerindeki özü anlamayan Müslümanlar, zaferler sonucu elde ettikleri ganimetlerle kasalarını doldursalar, dünyanın zengini olsalar fark etmeyecektir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.