Funda 3 arkası yarın deneme öykü
Alnında ter tanecikleri tomurcuk, tomurcuk. Gece lambasının loş ışığında yastığına yayılan kumral saçlarının üzerinde gizemli gölgeler geziniyor.
Mışıl mışıl uyuyorsun, tavandaki gölgelerin gizeminde masada vazodaki dünden kalan o kıpkırmızı güller diriliğini koruyor.
Büşra senin titizliğini bildiğinden çiçeğin suyunu sık, sık değiştiriyor.
Sahi kim getirmişti gülleri, tabii ki o müşfik çirkin adam; çirkin ama sempatik doktor Yalçın.
Seninle çok yakından ilgileniyor, sana çiçekler, dergiler getiriyor. Kendini yormadan okumanı tembihleyip, ilaçlarını muntazam almadığın zamanlar belli belirsiz bir gülümsemeyle otoriter bir tavır takınarak sitem edip ölçülü bir hassasiyetle seni azarlıyor.
Her yere sessizlik hakim,sen uykuya dalmadan önce hayal, meyal onun yüzünü gördün. Sıcak bakışları ve ellerini tutan sıcacık avuçlarından sıyrılıp derin bir uykuya geçmiştin.
Ertesi sabah yağmur dinmişti. Güneşin ışıkları odanda yatağının kıvrımlarında, saçlarının üzerinde geziniyordu.
Yazdan kalma bir gün bir Son bahar günü, pencerenin önündeki ağacın yaprakları bir renk cümbüşü içinde.
Annen donattığı bir kahvaltı tepsisiyle içeri giriyor, fena halde acıktığını hissediyor doğruluyorsun yatağında.
-Günaydın kızım diyor
Kıtlıktan çıkmış gibi yiyorsun.
Şimdi temizlik faslı başlıyor, herkes ama hastalar daha da titiz, temiz ve bakımlı olmalı değil mi? Hasta dediğin temiz ve bakımlı olmalı ki moral bulmalı...
Büşra seni gelip banyoya götürüyor, ellerini yüzünü soğuk suyla sabunlayarak yıkayıp havluyla kuruladın.
Saçını taramak için saç fırçanı istiyorsun, halsiz adımlarla yatağına gitmeden önce aynanın önünde oturdun.
Yüzünü aynada inceliyorken nispeten renginin yerine geldiğini fark edip gülümsüyorsun moralin yükseliyor.
Taramaya başlıyorsun saçlarını, bir iki taradıktan sonra tuhaf bir şey oluyor.
Saçından küçük bir tutam elinde kalıyor, gözlerine inanamıyorsun.
Kabus gibi bir şey bu, neler oluyor.
Buz gibi bir ter kaplıyor tüm vücudunu. Titremeye başlıyorsun.
Taramaya devam edip etmemek arasında endişeliyken bir kez daha elinde bir tutam saç kalıyor.
Aman Allah’ım; çığlık çığlığa kalıyor, odanın içinde dönüp duruyorsun. herkes ne olduğunu anlamadan odana koşuyor.
Seni nasıl teselli edeceklerini bilemiyorlar, hastalığının henüz nekahet devresinde iken bu başına gelenler seni sevenleri fazlasıyla üzüyor, çaresiz ne yapacaklarını şaşırıyorlar.
Annenin dili tutulmuş bir durumda teselli edecek bir laf bulamıyor, sadece kendini yerden yere atıp hırpalamana mani olmak için bir annenin bu durumda yapacağı tek şeyin evladını sımsıkı sarmak üzüntüsünü paylaşmak oluyor.
Umutsuz haykırışların odanın dört bir duvarında yankılanıp sana dönüyor.
Bu arada kapının zili çalıyor,gelen doktor Yalçın evde bir şeylerin ters gittiğini sokağa taşan seslerden anlayıp hızla odana giriyor.
Yüksel Nimet Apel
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.