- 775 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
cezir
alnaçlarda parıldayan gülüş, sabahın kırılgan dekorunu yırtınca ve hala ufuk geciken uykuyla doluyken, düşler çitli derelerde mırıldanırken, gece alçak dalları astığı paçavralarını topladığında çıkarır hazırlanırım, üstünde talihten yana hiçbir sözün yazılı olmadığı sayfadan daha titrek ve solgunum ben. sizden bana -el üstünde oynaşan yaşamdan, sonu gelmiş ölümcül aşk gülüşüne- bütün uzaklıklar yırtık sallanırlar. hiç durmadan bir seferde alınır mesafe ışıksız günler ve uykusuz gecelerde. ve bu akşam bütün bu kalın pas tabakasını silkelemek isterdim, insanüstü bir çabayla - yüreğimi bozan ve ellerimi kemiren bu pas. niçin günlerin yıkıntıları altında kalırız uzun zaman? ya niçin bunca sevgi, bunca kin. hafif bir kan koca köpüklerle fokurdar, hediye vazolarda, gövdenin ırmaklarında akar, utkunun bütün yanılsamalarını vererek sağlığına. fakat fazların büyüleyen ışıklarıyla güçten düşmüş, gözleri kamaşmış, hipnotize olmuş, ayakta uyur, ölümün manyetizma devinimleri direnmez artık. belleğimin bütün hazinesini harcamak, ağır yüklerimi boşaltmak isterdim bu akşam. sokak kaldırımlarından, başımı sarıp sıkan hapis duvarlarından, çıplak gökyüzünden başka bir şey yok gözlerimin önünde. maden ocaklarının en derin yerinden mutsuzluğumun humusuyla kalınlaşmış topraktan çıkmalı, göğsümüzün en loş kuytularında hava almalı, yükseklere salınmalı ki orada - yangınların bütün çapraz ateşlerinde buzlar ışıldar- ince izlerle bencilliğin şefkatsiz fırtınalarında ve usun keskin kararlarında dere gibi akar.