- 356 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kalkınma(!) ve değerler üzerine
An itibariyle Necip Fazıl’ın Moskof’unu bitirmiş bulunmaktayım. Kitap beni sadece Ruslardan ziyade çok daha başka konular üzerine düşünmeye itti. Mesela kalkınma dediğimiz şey ve bununla yakından ilgili olan değerler… Kalkınma ve değerler derken Necip Fazıl’ın eserinde de yer alan Avusturyalı siyasetçisi prens Meternih’in bize yolladığı ıslahatlar üzerine olan yazı çok manidardır konuya giriş için. Kısaca bahsetmek gerekirse özü şundan ibaret: Batı’nın birçok şeyini almaktasınız lakin dikkat etmeniz gereken husus aradaki din farkıdır. Siz Müslümansınız ve bu sizin özünüzdür ve yapacağınız şey ona sıkıca tutunmak ve onun üzerine inşa etmektir ne inşa etmek istiyorsanız. Asıl ıslahat böyle olur demekte, dümdüz ve fütursuzca her şeyi almak, benimsemeye çalışmamak. Buna mukabil bizim dönem paşalarının cevabı ise çok daha içler acısıdır. Yine üstadın eserinde belirttiklerine göre bizimkiler demekte ki bu siyasetçi çok kurt bir kişidir ve bizi geri bırakmak için bunları ortaya atmaktadır. Kısaca şuna gelmekte ki bu adam ne derse tersini yapmalıyız ki gelişelim, -Çok ilginç değil mi belki de bizdeki şu kimsenin üstünlüğünü kabul etmeme halinden kaynaklanıyordur-, üzerimizde ne ağırlık varsa atalım. Burada şunu dile getirmek istiyorum dikkat etmek gerekir ki ağırlık dediğimiz şeyler kıyafetlerimiz olmamalıdır ki attıktan sonra çıplak kalmayalım. İşte tam da burada gördüğümüz şey, ıslahat dediklerimizin sadece görünüşte kalan birkaç safsatadan ibaret kaldığı –bu zaten her lise talebesine öğretilmektedir-. Bu noktadan sonra günümüze dönelim ve bakalım neler olmakta. Aslında olay aynı, sadece bu sefer Avrupa’dan ziyade Amerika özentiliği -ki asırlar önce aynı şeyleri yaptık ama dersimizi tam anlamıyla anlayamadık-. Batılılaşmak derken farkında olmadan kukla olmaktayız, bazıları ne acıdır kukla olmamız gerektiğini de savunmakta. Malumdur AB müzakerelerindeki durumumuz, girmek istiyoruz, onlardan biri olmak istiyoruz ama bir şeyler bize mani olmakta. Engel ne? İşte bu biziz, bizi biz yapan şey, geçmişimiz, değerlerimiz, kültürümüz, aslında her şeyimiz. Her kafadan bir ses çıkmakta; yok şunu yapamayız, yok bu bize uygun değil, asıl sebep bunlardan ziyade ninelerimizden dedelerimizden kulaklarımıza çalınan kendimiz, özümüz, benliğimiz- her ne kadar lafta Müslüman olsak bile-… Kendi bedenimiz bize bağırırken yaptığımız onu susturmak ve mantıklı(!) düşünmeye teşvik etmek. Farklıyız onlardan, dost olurken bile dikkatli olmak gerekirken -haberlerde görüyoruz ki Orta Doğu’da Müslümanlar kan ağlarken susan Avrupa iki site kapandı diye ortalığı velveleye vermekte-onlardan biri olamayız, olmamalıyız. Şu çok acınası ki geçenlerde okuduğum bir haberde bir Avrupa ülkesinde -adını hatırlamamaktayım- okuldaki kız çocuklarının büyük bir kısmı hamiledir ve okul heyeti ve çevre yöneticileri buna çözüm aramaya çalışmakta. İşte Avrupa’nın hali, işte hep olmak istediğimiz BATI. Görülen o ki sadece bizim değil Avrupa’nın da bizim değerlerimize tutunması, bizden bir şeyler öğrenmesi gerekirken heyhat biz onları kopya etmekte ve hatta ululaştırmaktayız. Cemil Meriç’in dediği gibi en iyi demokrasi İslam’dayken biz kendi gözümüzü kapatmaktayız ve güya gördüğümüz(!) ışıltılı, şaşaalı dünyayı gerçek zannetmekteyiz. Ne garip bir tezat değil mi?
Halid-i Refık
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.