- 647 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HAMDİ
Kalabalık içinde tek başına, arkadaşlar içinde yapayalnızdı . Onu ilk gördüğümde hiçbir şey anlamamıştım. Zamanla tavır ve davranışlarındaki küçük farklılıklar bana bazı şeyleri anlatmaya yetmişti. Sınıfta diğer öğrenciler parmak kaldırıp , konuşmak ,düşüncelerini anlatmak isterken; o, hep susmayı,suskun kalmayı tercih etmişti.. Onunla çok nadir göz göze gelebiliyor , gözlerinin rengini görebiliyordum. O eşsiz güzellikteki bir çift göz , birçok şeyi sırtlayıp taşıyor ,kapılarını dış çevreye neredeyse tamamen kapatıyordu.
Duvar tarafında en arka sırada oturmak istemişti. Yanında oturduğu arkadaşına bir miktar açılabildiğini çok sonra öğrenecektim. Zaten en iyi arkadaşı da aynı sırayı paylaştığı Ali’ydi. Uzun süre sınıfta sesini bile duyamamıştık. Epeyce uğraştıktan sonra ,onu konuşturma başarısını elde edecektik. Biraz inatla, üzerine gide gide.
Hamdi kekemeydi. Bu nedenle konuşmak istemiyor, içine kapanıyordu. Sınıfa geldiği ilk günler
konuşma bozukluğuna arkadaşları güldüğü için çok üzülmüş, konuşmaz olmuştu.Hamdi’nin okula gelmediği bir gün öğrencilerime,” Arkadaşlarının özel bir durumu olduğunu , bunu anlayışla karşılamalarını ve onun konuşma bozukluğuna asla gülmemeleri gerektiğini “söyledim.”Onu da oyunlarına almalarını , ona yardımcı olurlarsa bu sıkıntısının azalacağını; kendisine olan güveninin
artacağını “ söyledim. Bir an empati yapmalarını istedim öğrencilerimden.”Bırakın gülmeyi her biriniz
elinizden geldiğince yardımcı olmalısınız arkadaşınıza,” dedim. O günden sonra sınıf arkadaşları
Hamdi’ye, sevgi ve anlayışla yaklaştılar.
Kasım ayı içinde öğrencilerimize , son yıllarda adı proje ödevi olan,yıllık ödev vermemiz gerekiyordu. Hamdi Türkçe dersini seçmişti. Ona Atatürk albümü hazırlamasını söyledim.
Birinci yılın ikinci yarısında onların sınıf öğretmeni olmuştum. İlk işim sınıf oturma düzenini değiştirmek olmuştu. Derse az katılan ya da hiç katılmak istemeyen öğrencileri özellikle önlere oturttum. Bunun yararlı olabileceğini düşünüyordum. Sınıflarda dersler hep öne çıkan, daha atak öğrencilerle işleniyor , diğer öğrenciler adeta unutuluyordu.Bu tabi ki doğru değildi.Tüm öğrencilerin derse katılımını önemsiyor, gereğini yapmaya çalışıyordum. Birkaç öğrencim buna tepki gösterdi.Görmezden geldim. O da pek istemedi önlerde oturmayı. Sınıfın en arkasında oturmak belki sığınılacak bir limandı onun için. Ya da alışılmış bir durumun değiştirilmesinin verdiği rahatsızlık.
Bir teneffüste yanıma çağırdım Hamdi’yi.”Konuşmasındaki takılmanın zamanla düzelebileceğini,
bunun için evde sesli bir şekilde sevdiği şiirleri okumasının yararlı olabileceğini” söyledim.
Gözlerindeki sevinci gördüm. “Tamam öğretmenim” anlamında başını sallayıp yanımdan uzaklaştı.
Zaman ilacı değil miydi her şeyin ? Zamanla bir şeylerin değişebileceği , birkaç yararlı adım atabileceğime inancım hiç eksilmemişti. Sürekli ilgilendim onunla .Konuşmaya çalıştım.Benimle konuşmasını, ona yardımcı olmak istediğimi anlamasını istedim. Bu hiç kolay değildi. Sabır isteyen, emek isteyen bir işti. Emek verdikçe çok zor bile olsa yol alabileceğimi ,ümitsizliğe yer olmadığını düşünüyordum.. ”Mermeri delenin , damlaların sürekliliği değil miydi? Öyleyse geri adım yoktu.
ikinci dönem içinde bir gün koridorda koluma dokundu . Döndüm , evet o idi.Bana bir şeyler anlatmak istiyordu.Koridorun sonuna doğru yürüdük onunla. Orada öğrenci yoktu, daha rahat konuşabilirdik.
“Nasılsın Hamdi ?” dedim.
“İyiyim.” dedi.
Sustu. Gözlerime baktı. Dudakları titredi önce. Elindeki dosyayı uzattı bana.
“İssss tediiiii ğiniz öööö devi yapppp tım.” dedi. Takıla takıla konuşarak.
Az önce derslerinden çıkmıştım oysa.
“Neden sınıfta vermedin Hamdi ?” dedim.
Sustu.Sonra,
“Şimdi getidim iş iş iş te.” dedi . “r” leri yutarak.
Kendisine teşekkür ederek ödevini aldım.Yanımdan hızla uzaklaştı. Öğretmenler odasında albümü inceledim. Beklediğimden de güzel bir albüm hazırlamıştı. Yer yer açıklayıcı notlar da ekleyerek, albümü her yönüyle güzel bir çalışma haline getirmişti.Haliyle yüksek bir puan hakkıydı.
Ertesi gün sınıfına girdiğimde gözleri bendeydi. Çalışmasını elime aldım. Ödevini beğenip beğenmediğimi çok merak ettiğini düşünerek yanına gittim. Sınıfa dönerek “Arkadaşınızı yaptığı bu çalışmadan dolayı kutluyorum. Kendisine sınıfın en yüksek proje notunu verdiğimi “ söyledim. Sevincinden uçacak gibiydi. Gözlerinin içi gülüyordu. Ayağa kalkarak , hiç takılmadan:
“Örtmenim , teşekkür edeim.” dedi.
Öğrenciler, arkadaşlarının kekelemeden konuşmasını , şaşkınlık ve memnuniyetle izlediler. Belki biraz geç olmuştu ama en sonunda öğrencimizi konuşturmayı başarmıştık.
Bir gün arkadaşlarından biri, Hamdi’nin sesinin çok güzel olduğunu,güzel türkü okuduğunu söyledi.Sene sonu için hazırladığım şiir dinletisinin arasına iki de türkü koymak istiyordum.Aslında türkü okuyacak bir kız öğrencim vardı. Ama Hamdi’ye de bir türkü okutabilirsem kuşkusuz iyi olurdu.
Ertesi gün dersten çıkışta Hamdi’yi çağırdım.” Bir ay sonra sahnelenecek şiir programımızda bir
türkü okumanı istiyorum.“ dedim. Birden yüzü kızardı. Kafasını salladı. Kekeledi. Bir şeyler demeye
çalıştı.
“ Hamdi , daha zamanımız var. Biraz çalış en güzel okuyabildiğin türküyü seslendireceksin”, dedim. Saçlarını okşadım. Arkasına bakmadan gitti.
Birkaç gün sonra merdivende karşılaştım Hamdi’yle:
“Tamam , türkü okuyacağım gecede,” dedi. Birazcık kekeleyerek.
“Bir gün prova yapalım, dinleyeyim seni .”dedim. İstemedi. Israr edince sağa sola bakındı .Sonra
“Sarı Gelin” türküsünün ilk dörtlüğünü okudu. Sesi güzeldi Hamdi’nin ve hiç takılmamıştı.
“Aferin Hamdi “dedim. Saçlarını okşadım öğrencimin. Gözlerinin içi gülüyordu.Bir şey demeden
uzaklaştı yanımdan.
Mayıs ayının son haftasındaydı gecemiz.O gün Hamdi yanıma gelerek:
“Türkü okumasam örtmenim.”dedi kekeleyerek.Belli ki korkuyordu kalabalık karşısına çıkmaktan.
“Olmaz kesinlikle okuyacaksın.”dedim.
Programın başlama saati gelmişti. Hamdi’yi de şiir grubu öğrencilerinin yanına oturttum.
Öğrencilerim , müzikleri çalınınca sırayla sahneye çıkıp şiirlerini okudular.Programın yarısı olmuştu.
kız öğrencim sazıyla birlikte sahnedeki yerini aldı.Bir türkü okudu. Hamdi’ye sıra gelmişti.Yerinden
kalktı ağır, fakat emin adımlarla sahneye çıktı. Salon tıklım tıklımdı. Sarı Gelin türküsü ,kız öğrencimin
sazı eşliğinde, Hamdi’nin yorumuyla gerçekten çok güzeldi. Hamdi dakikalarca alkışlandı.Sahneden
inip oturduğu arka sıralara doğru yürürken kucaklayıp öpmüştüm öğrencimi.Gözlerim yaşarmıştı doğrusu. Diğer öğrencilerim de sırayla sahneye çıkıp şiirlerini seslendirdiler. Her şey çok güzeldi.
Şiir dinletimiz çok beğenildi.Bütün öğrencilerim görevlerini gereği gibi yerine getirmişlerdi.
Hepsine teker teker teşekkür ettim. Okul müdürüm, öğretmen arkadaşlarım ,öğrencilerimin anne ve babaları,yakınları çalışmalarımızdan dolayı bana ve öğrencilerime teşekkür ettiler. En son yanıma Hamdi’nin annesi geldi. Çok mutluydu.
“Çok teşekkür ederim öğretmenim.” dedi.
“Bu teşekkürlerin çoğu Hamdi’nin, ben asıl ona teşekkür ederim.” dedim.
Annesinin yanında duran Hamdi’nin gözlerinin içi gülüyordu.
Yaz tatili sonrası Hamdi’nin konuşma bozukluğunun büyük ölçüde düzeldiğini gördüğümde
çok sevinmiştim. Derslerdeki başarısı artmıştı. Artık parmak kaldırıyor derslere katılıyordu .
Sınıfının en iyi öğrencileri arasındaydı Hamdi.
O yılın sanırım Ekim ayı içerinde bir gün annesiyle geldi okula Hamdi.Üzgün duruyordu.
“Ne oldu Hamdi, neden üzgünsün .”dedim. Hiçbir şey demedi. Gözlerime baktı sadece.Annesi:
“Hocam, İstanbul’a taşınıyoruz, “dedi.
Ailevi nedenlerden taşınmak zorundaymışlar.Hamdi, dokunsan ağlayacak gibiydi. Üzülmemesini
söyledim. Başarılar diledim öğrencime. Tekrar görüşme dileklerimle ,vedalaştık Hamdi’yle.
Haluk YOLSAL
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.