Turnalar Uçun Yayladan Geçin
İstanbul, yıl 1975.
Çoğu kimsenin özlemini çektiği, taşı toprağı altın diye, pılısını-pırtısı toplayıp geldiği İstanbul.
Sonra da sırtından ter süzülüp çalışıp didinip, köşe bucak altını üstüne getirip bir türlü altın bulamadığı İstanbul.
Şimdi sizlere anlatacağım hikâye, tamamen yaşanmışlığın hikâyesi olup, dört arkadaşın başından geçmiştir.
Adı. Rüştü, çerçevecilik yapıyor.
Adı. Murat, kardeşi ile beraber atölyecilik yapıyor.
Adı. Eyüp Sabri, kasaplık yapıyor.
Adı. Ahmet, abisinin bayan giyim mağazasında çalışıyor.
Hepsi on sekiz, on dokuz yaşlarında gençler. Gündüzleri işlerinin başında, geceleri
evlerinde, hafta sonları ise Aksaray semtindeki evlerinin hemen yanında bir kahvehanede okey oynayıp vakit geçiriyorlar. Tek eğlenceleri birbirlerine olan sevgileri.
İçlerinde maddi durumları en iyi olan Rüştü. Onun da tek zenginliği, bir arabası olması. Arada bir Rüştü’nün arabasına binip eğlenmek, gençlere genç olduklarını hatırlatıyor. Yoksa, kazandıkları üç, beş kuruşu götürüp ailelerine verip ekmek parası yapmaya mecbur olduklarını hepsi de çok iyi biliyor.
Yine bir hafta sonu Rüştü, direksiyondan vitesli yabancı marka arabasını satıp, ülkemizde üretilen yerli bir araba alıp arkadaşlarına sürpriz yapınca,
-Hadi, bu gece bendensiniz. Atlayın arabaya, doğru Beyoğlu’na. Dedi.
Dört arkadaş sevinçle Beyoğlu’na gittiler o gece. Vur patlasın çal oynasın.
*
Aslına bakarsanız okuma yaşlarında, ev geçiniyorlardı.
Mecburlardı.
Çünkü hayat bazen insanı birkaç adım önce sek sek oynamak zorunda bırakıyordu.
*
-Şu hıza bakın çocuklar nasıl değil mi? Yokuş mokuş demiyo haa.
-Rüştü, sen içmeseydin. Her yer polis kaynıyor, ne zaman radyoyu açsam Kıbrıs’la ilgili bir haber. Sanki buradan yüzerek Kıbrıs’a gidecez.
-He ama sen yine de caddeden gitme. Şu sokak iyidir. Çocuklar şöyle güzel mi güzel bi türkü tutturalım mı ne dersiniz?
Vay anam vay.
---Turnalar uçun, yayladan geçin---
---Yarimi seçin turnalar---
Tam sokağa saparlar ki, yolun ortasında kocaman bir bidon, arabanın önünü keser. Dururlar.
Gecenin içinden çıkan elleri sillahlı, yüzü peçeli adamlar aniden arabanın kapılarını açar.
Dipçikle kafalarına vura vura onları arabadan indirmeye çalışır.
-İnin.
-Sende in, sende sende. Şoför sende in aşağı. Kapatın gözlerinizi.
-Ellerinizi duvara dayayın. Kimsiniz?
Sen, söyle bakalım hiç merminin tadına baktın mı?
-Yok abi Allahıma bakmadım.
-Sağcı mısın, solcu mu? Doğruyu söyle yoksa ölürsün. Hangi okuldansın, hangi bölüm?
-Abi, valla ben çerçeveciyim. Yemin ederim senin dediklerinden hiç anlamam. Ben bi çerçevenin sağını bi de solunu bilirim abi. Okul falan da bilmem.
-Ya sen lan, ya sen?
-Yok abi, ben altı kardeşime bakıyorum.
-Niye lan? Ne yapıyorlar ki altısına bakıyorsun sen?
-Küçükler abi, ondan bakıyorum. Okuyorlar ya abim, hani onlar okuyunca okumuş gibi oluyorum.
-Ya sen, konuş?
-Ben kasabım abi, hayvanın sağ butu, sol butu dersen anlarım. Başka işlere yeminle aklım ermez abi.
-Sende mi bi sağcı, solcu olamadın manyak?
-Yok abi, benim annem yatalak, suyunu bile baş ucuna koyan benim. Eve geç kalacam diye aklım çıkıyor. Okeyde hile bile yapıyorum eve erken gideyim diye be abim.
-Bizi görünce neden korktunuz o zaman söyleyin bakalım?
-Elinizde o şeylerden var ya hani, ondan. Ölürsek, eve kim bakacak diye be abi?
-Tüh rezil herifler. Sizin gibiler olmaz olsun. Alın .lan alın, yiyin dipçiği görün bakalım.
-Yapma reis, ben onları tanıyorum. Bunlardan bi b.k olmaz. Gece bi saat kahveye gelip giderler o kadar. Yol verelim gitsinler.
-Defolup gidin, evinize mi bakıyorsunuz neye bakıyorsanız bakın.
Davi/ 2014 Nisan
YORUMLAR
Mecburlardı.
Çünkü hayat bazen insanı bir kaç adım önce sek sek oynamak zorunda bırakıyordu.
Buram buram bizden, insandan yana, masumiyet, inanç, azim, farklı bir perspektiften sorgulayıcı ama seyri içten bir o kadar mizahi bir anlatım, sıradan gibi ama ötesinde özel ve özgün bir yaklaşım ve bir o kadar da düşündürücü.
Bu da kaleminizin farkı olsa gerek: Ustalık, sesleniş, anlatım, hissiyat ve gizem. Evet, gizem de saklı satır aralarında bu da okuyucuyu düşünmeye sevk ediyor.
Kısaca; yürekten kutlarım.
Sonsuz selamlarımla, kaleminiz daim oldun değerli yazarım...