- 1809 Okunma
- 15 Yorum
- 2 Beğeni
BU SEÇİMLER NİÇİN BÖYLE OLDU?
Erol Sayan’ın Nihavent Makamında ve Semai usülündeki çok güzel bir şarkısıdır ’’ Kalbe dolan o ilk bakış... ’’ Sözleri Mehmed Gökkaya’ya ait olan bu şarkıda kalbe dolan o ilk bakışın unutulmayacağı söylense de nakaratı çok çok daha hoştur.
’’ İlk bahar yaz mevsim mevsim / Bir kaç mektup, bir kaç resim / Yıllar geçse de o bir isim / Unutulmaz, unutulmaz.
Evet yıllar geçse de o bir resim unutulmuyor işte..Tıpkı yukarıdaki resim gibi.
Henüz montaj, fotoşop ve benzeri hilelerin, dalaverelerin bilinmediği dönemlera ait bir resdimdir bu.
Yıl 1946...Ülkeye demokrasi gelmiş (!) ve ilk kez bu güzel vatanda birden fazla siyasi partinin katıldığı seçimler yapılıyor. Seçimin iki pati arasında geçeceği kesin. Biri CHP öteki de DP ( Demokrat Parti )
Vatandaş sandık başında...Sandık başında DP ye ait tek bir iz yokken sandık kurulunun önündeki masa da seçim sandığı da CHP bayraklarıyla kaplanmış vaziyette... Oy kullanmaya gelen vatandaş oyunu herkesin gözü önünde kullanıyor ve CHP bayraklarıyla kaplanmış oy sandığına atıyor.
Buraya kadar olan kısmın resmi var ama bundan sonrasının resmi yok. Çünkü buraya kadar tamamen şeffaf olan bu seçim (!) oy verme işlemleri bittikten sonra tam bir gizliliğe bürünüyor ve oyların sayım dökümü tamamen gizli yapılıyor. Sonuç malum tabii ki. CHP oyların %85 ini, DP %12 kadarını alıyor kalann %3 de geçersiz ve diğer partilere gidiyor.
1946dan 2014 e gelelim:
Dün bu ülkede genel seçim hatta daha da ötesi refarandum gibi bir yerel seçim yapıldı.
Uzun bir zamandır çalkalanan ülkede sonuç itibariyle vatandaş yine söyleyeceğini söyledi . Vatandaş söyleyeceğini söyledi ama vatandaşın ne söylediği acaba doğru algılanabildi mi? Evet Mecliste sandalyesi bulunan dört siyasi partiden üçünün aldığı toplam oy iktidar partisinin tek başına aldığı oydan daha az olduğu halde bu seçimlerden gereken ders alındı mı acaba?
Bu sonuçlardan sonra şimdi sorsan Gezicilere desen ki ’’ Yahu hani bütün millet ilk kez sağcısı- solcusu, enteli-liberali, sünnisi-alevisi, türbanlısı- başı açığı, Fb lisi- Gs lisi el ele, gönül gönüle olmuşlardı bu hükümete karşı..Ne oldu? ’’ Diye verecekleri cevaplar üç aşağı beş yukarı şu olacaktır:
’’Kömüre, makarnaya, üç kuruş paraya şerefini namusunu sattı bu millet.’’
’’Bizim millet böyle zaten..Deveye diken bizim millete de si...en lazım zaten.’’
’’Bu seçimler bizim milletin zeka seviyesini ortaya koydu. Demek ki bizim millet aptal bir millet.’’
’’Hırsızlık yaptılar..Oy çaldılar...Seçimlerde hile yaptılar.’’
’’Bizim millet zaten O..çocuğu...O çocukları gitti yine kendilerini becerene oy verdi.’’
Ve daha sonra göğsünü şişire ’’ NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE ’’ Diyeceklerdir.
Evet...Gezi eylemleri sırasında ’’ Dayanın arkadaşlar, bir kaç gün daha dayanırsak AB müdahalesi geliyor. Bu hükümet istifa etmek zorunda kalacak’’ diyenler; daha bir yıl öncesine kadar ’’ Memleket Pensilvanya’dan idare ediliyor ’’ Deyip de 17 Aralık 2013 ten sonra ’’ Bizim yıllardır yapamadığımızı Hoca bir günde yaptı. Sana müteşekkiriz Hoca ’’ diyenler. Bizzat kendi ifadeleriyle Hoca’nın bir Amerikan ve İsrail ajanı-uşağı olduğunu söyledikleri halde 17 Aralık 2013 ten sonra Hoca dan medet uman vatanseverlere (!) şimdi sorsam ’’ Hani bitmişti bu hükümet? Hani o hükümetin başındaki zat seçimlere bile kalmadan bu ülkeden kaçacaktı ? ’’ Diye emnim ki yine millete dua okumaya (!) başlayacaklardır ölmüş annelerinden başlayarak. Ne O.. çocukluklarını bırakacaklar, ne aptal, geri zekalı, bidon kafalı, ahtapot beyinli, koyun olduklarını... Hain, dönek, satılmış, üç kuruş menfaate şeref ve namusunu satan bir millet olduklarını da dularına (!) ekledikten sonra kendi lisanlarındaki aminlerini ekleyeceklerdir: ’’ NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE ’’ Beyinsiz, bidon kafalı, ahtapot beyinli , koyun, aptal ve hepsinden geçtim O..çocuğu olmanın nesiyle mutlu olunuyorsa artık...Çünkü bu sıfatları yakıştırdıkları herkes meydanlara ellerinde Türk bayraklarıyla koştu aynen onlar gibi. Yani onlar da Türk idiler.
Bu seçimler ders verdi mi peki?
Hiç sanmıyorum. Onlara ’’ Hani ulan bu hükümet gitmişti, hani bitmişti, hani artık tarih oluyordu ?’’ Diye sorsanız, ’’Hani ’’ İle başlayan daha nice soru sorsanız anlamayacaklardır çünkü ’’ Hani’’ onlar için bir balık adıdır ya da Yusuf Nalkesen’in Muhayyer Kürdi şarkısı:
Evet...Erol Sayan’ın Nihavent şarkısıyla başladık Yusuf Nalkesen’in Muhayyer Kürdi şarkısıyla devam edelim.
’’Hani o bırakıp giderken seni / O öksüz tavrını takmayacaktın?’’
O öksüz tavrınızı takmayın ne olur? Ne olur, Allah rızası için repertuarınızı biraz genişletin ve sorun kendi kendinize.
’’Allah’ım neydi günahım? Günahım neydi Allah’ım...Nerede nerede, nerede, ben nerede yanlış yaptım?’’
Gerçi ’’ Sev Kardeşim ’’ iyiydi ama yeterli olmadı. Repertuarınızı genişletin biraz aksi takdirde sürekli aynı şarkıyı söylemek zorunda kalırsınız:
’’ Şarkılardan fal tuttum ikimize kaç kere / Sana bahar gül bülbül, bana hep hasret düştü’’
Oh be yahuuuuu...Sonunda bu seçimlerin suçlusunu da bulduk...Şarkılar...Evet şarkılar.
’’Ah bu şarkıların gözü kör olsun ’’
YORUMLAR
hocam yazınızı ve yorumların hatta yorumların cevaplarının bir kısmını okudum.
sizi de arkadaşları da tebrik ederim.
uzun uzadıya yazmak istemiyorum. herkes akşam yastığa başını koyup yalansız ve riyasız memleketimizi düşünsün ve hayal etsin. yalnız hayalin içerisinde şu var;
başbakan Erdoğan istifa etmiş. Ak Parti dağılmış.
meclisin sandalye sayısı;
CHP = 131
MHP = 52
BDP = 21
HDP = 8
BAĞIMSIZ = 326 önümüzde böyle bir tablo ve yaklaşık bir yıl sonra genel seçim olacak.
Cumhurbaşkanı parti liderlerini toplamış hükümet kurma görevini verecek.
azınlık veya kualisyon. normal seçim tarihinde veya erken seçim
ve herkes gönül verdiği lideri başbakan koltuğunda görüyor ve hükümetini kuruyor. hadi vatana millete hayırlı olsun.
Merhaba hocam!...
Siyasetin kirletilen atmosferinden kavrulan ciğerlerimin selameti doğrultusunda;
biraz da Azerbaycan'daki nevruz kutlamaları nedeni ile verilen uzun tatilden yararlanarak, memlekette bir bukle soluklanmak maksadı ile,
alıp başımızı vatanımız yollarına düştük.
Buradan, Azerbaycan semalarından,
internet ve televizyon aracılığı ile gözlemleme fırsatı bulduğumuz memleket ahvalini, biraz da yerinde,
kendi gözlerimizle inceleyelim dedik.
Gördük ki;
bizim diyarlarda,
Karadeniz'in serin iklimini paylaşan kuzey insanlarının siyasi atmosferi,
hiç de bizlere akseden gibi değil.
Oldukça sağduyulu, hoş bir siyasi ahlak çerçevesinde,
saygılı ve anlayışlı bir atmosferde cereyan etti seçim süreci.
Yakından izledim, çok keyif aldım.
Kazananı da, kaybedeni de tebrik ettim. onlar da birbirlerini ettiler. Güzeldi.
Şimdi...
Gelelim bu güzel yazının yorumuna;
Yazacak çok şey var aslında. Çok kelime, çok cümle var dağarcığımıza birikmiş.
Vicdanlarımıza hapsedilmiş, vicdanlarımıza prangalanmış çok haksızlıklar var dile getirilmeyi bekleyen.
Defterde yazılanları, 15.03.2014 tarihinden beri okumuyorum. İlk okuduğum yazı budur.
Kim ne yazdı, nasıl yazdı, ne anlattı bilemiyorum ama,
bir zahmetli yolculuğun finaline erişmek, finalden başlangıca doğru yolculuk yapmak da enteresan olacaktır diye düşünmekteyim. Çok güldürecek yazılarla karşılaşacağımız kuvvetle muhtemeldir.
Bir sevimsiz,
bir kirli,
bir seviyesiz yarış yapıldı.
Ya da,
bu güzel yarış,
sevimsiz hale sokuldu diyelim.
Aslında sonuç baştan belliydi.
Belli olmasına belliydi de, bunu insanlara anlatmak gerçekten zordu.
Sokaklarda bağırma çağırma ile bu işler olsaydı,
Cumhuriyet Mitingleri işe yarardı.
Sonuç;
millet, yine gereken dersleri, gerekli mercilere vermiştir.
Anlayana, sivri sinek saz,
anlamayana, davul zurna az.
Son söz;
İktidarları, kasetler, ayakkabı kutuları götürmez.
Ekonomi götürür.
En azından yüksek refah seviyesine ulaşmamış ülkelerin gerçeğidir bu.
Bir de,
millet, kendisi gibi yaşayan, kendisi gibi görünen, kendisi gibi konuşan insanlara oy veriyor.
Neyse...
Lafı uzattık.
Yazı da, yorumcular da harikaydı.
Herkesi kutluyorum.
sami biberoğulları
Seni tekrar sayfamda görmekten son derece mutluyum...Bu arada ülkene de hoş geldin.
İktidarları ekonomi götürür çok doğru gel gör ki bir başka yol daha dillendiriliyor ki ben maazallah diyorum...Sandıkran umduğunu bulamayanlar yine sokaklara döküleceklermiş bir rivayete göre.Sandıktan çıkmayan demokrasiyi bu yolla getireceklermiş...Yazık olur...Hem kendileri için hem de ülke için.
Selam ve sevgilerimle
Geceniz hayirli olsun Sami bey...
Yazinizi büyük bir ilgiyle okudum.. Kaleminiz asla susmasin daim olsun selami kelami...
Bir cogumuza ses olmussunuz ...cok tesekkürler size...
ama yorumlardan Serhat Bingöl beyin yorumunu alip bir kac kisinin gözüne sokmak lazim... Kalemi daim olsun kendisinin ilk basda yazdigi gibi
"Başbakanın balkon konuşması iyi hazırlanmamış, nitelik olarak kalitesiz bir konuşmaydı.
Ancak nicelik olarak son derece anlamlı ve dikkat çekici sözlerden oluşuyordu."
Aynen Basbakanimizin konusmasinda inceden verilen anlamlar ufacik detaylardaydi...
Ve Serhat Bingöl beyin yorumunda ki anlami detaylarda yani artik böyle güzel bir anlatim dilindende anlamazlarsa pes vallahi:)
Beyefendinin deginmis oldugu üc noktayi artik beyinlerine cakmalari lazim... kazanamamanin mahcubiyeti icinde kendilerini avutanlar...
""
Bir mumdur iki mumdur üç mumdur
Dört mumdur on dört mumdur
Bana bir bade doldur
Bu ne güzel düğündür ha ninnah
Ha ninnah ha ninnah
""
Selam ve Saygilarimla
sami biberoğulları
Neyse dedik ya ''Ah bu şarkıların gözü kör olsun'' Repertuara bir şarkı daha eklendi.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Ben senin gibi kısa kes Aydın abası olsun diyemiyorum. Aslında daha da uzun olabilirdi ama dedim şimdi Yok,sul bunu okuyamaz, ihtiyar adamı yormayayım fazla))))))))))))) kısa kestim. O halde bile bayağı uzun oldu. Kusura bakma.
Selam ve sevgilerimle.
hocam çok güzel analizdi yazınız aynen dediğiniz gibi siyaset yaptıkları için birin üstüne bir ekleyemiyorlar bu durum dahada çıldırtıyor bunları veryansın küfür üstüne küfür benim değerlerime küfür edene aşşağılayana ben insan olarak oy verirmiyim vermem tabiki yüzde sekseni müslüman bir ülkede yaşayacaksın müslümanları yobaz olarak değerlendireceksin küçümseyeceksin seçim zamanıda gelince oy isteyeceksin durum ortada saygılarımla
sami biberoğulları
Bir ülke düşün ki o ülkede yaşayan bir grup insan İmam - Hatip Liselerinde öğrencilerin sadece Kur'an, Arapça, fıkıh, siyer, Hadis, tefsir gibi dersler gördüğünü zanneder, O okullarda öğrencilerin yerlere diz çökerek önlerine konan rahlelerde ders gördüğünü sanır, öğrencilere ceza olarak falaka atıldığından adı kadar emindir ve tabii ki hayatında bir kez olsun bir İmam-Hatip Lisesinden içeri adımını atmış değildir. Sonra da o okulda öğrenim gören ve eğitim veren tüm personele yobaz der...İşte böyle bir ülkede yaşıyoruz maalesef.
Ülkesindeki okuldan bile haberi olmayanlar daha sonra ülke yönetimine talip olurlar.:::Daha ne deyim ki.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Siz de bu halkın bir vatandaşı olarak oyunuzu kullandınız netice itibariyle. Önemli olan hangi partiye oy kullandığınız değildir zaten.Önemli olan halkın genel tercihlerine saygı duymaktır. Bu gün şu saatte bile hâla halkın yaklaşık yarısını aptal gören bir kesim var maalesef ve onlara göre sandıktan çıkan sonuş halkımızın irfanını ve tercihini değil ne kadar aptal olduğunu gösteriyor.
Kendinde kusur görmeme hastalığı , başka bir ad veremiyorum buna.
Selam ve sevgiler.
Sayın Sami BİBEROĞULLARI,
Yazınızı beğenerek okudum.
Ben de yazı başlığınıza, daha önce defterde yayınladığım "Akıllı İnsan" başlıklı yazımdan bir paragrafla yanıt vereyim.
Çünkü;
"Günümüzde siyasi partiler toplumu heyecanlandıracak hamasi söylemler ve ideolojik kavramlardan uzaklaşmış, karşılıklı menfaate dayalı bir tutum içine girmişlerdir. Siyasi partiler, elde mevcut kaynakları kimlere, nasıl tahsis edersem oylarımı arttırabilirim diye hesap yaparlarken, seçmenler oyumu hangi partiye verirsem menfaatlerimi maksimize edebilirim düşüncesindedirler. Seçmen ile siyasi partiler/temsilciler arasında bir oy alış-verişi (oy ticareti) vardır.
"Bir toplumun alt yapısını o toplumdaki ekonomik ilişkiler belirler." görüşünden hareketle siyasi partiler ile seçmenler arasındaki ilişkinin de ekonomik bir faaliyet olduğunu söyleyebiliriz."
Yazınız sebebiyle sizi kutlar, saygılarımı sunarım.
sami biberoğulları
Bir ülkede siyasi partilerin iktidar olmak, iktidarı istemekteki amaçları en azından söylemde halkın refah ve mutluluğunu sağlamak değil midir? Dolsayısıyla da halkın kendi refah ve mutluluğunu düşünmersi ve oyunu kullanırken bunu sağlayacak olduğuna inandığına oyunu vermesi doğal değil midir? Hiç bir insan '' Durumumu daha kötü hale getirsin '' Diye bir siyasi partiye oy vermez. Peki kişisel menfaatlarla ülke menfaatleri hep ferklı ve birbirinin zıddı kavramlar mıdır? Bazen evet ama çoğunlukla hayır. Eğer halk devlet içindir dersek devletin âli dediğimiz menfaatleri için kendimizi bile feda etmemiz gerekiyor. Yok Devlet halk için dersek - ki doğru olan da budur bence çünkü halkı olmayan bir devlet ne işe yarar ki - o zaman halkın menfaatleri demek dolaylı da olsa devletin menfaatleri demek olur.
Sonuçta halk menffatlerinin seçtiğii parti eliyle sağlanacağına inanmış. Yapılacak şey halkı '' Hayır senin menfaatlerini ben sağlarım '' Diye inandırmak. Bunu başarabilen iktidar oluyor ancak.
Selam ve sevgilerimle.
YENİ BİR BAHANE DAHA VAR KAÇIRDIĞINIZ BU KIRSAL KESİM in oy neticesi henüz şehre inmedi şehre gelince chp kesin alacak başkanlıkları:)))
İndim sandık başına
Recep çıktı karşıma
Kayıp nedir bilmezdim
O getirdi başıma
sami biberoğulları
Selam ve sev
gilerimle.
Başbakanın balkon konuşması iyi hazırlanmamış, nitelik olarak kalitesiz bir konuşmaydı.
Ancak nicelik olarak son derece anlamlı ve dikkat çekici sözlerden oluşuyordu.
Başbakanın şu sözleri çok önemlidir. ( kimin kazandığının önemli yok. Önemli olan kimin ve neyin kaybettiğidir. ) gerçektende bu cümle derinliği olan çok anlamlı bir sözdür.
Evet, kaybeden yalnızca muhalefet partileri değildir. Başbakanında dediği gibi kaybeden, yalan, iftira, hakarettir,,veya statükocu söylemler, üzerinden siyaset yapma alışkanlığıdır. fakat daha da önemlisi kaybeden beleşçilik yani bedavadan iktidar olmak düşüncesi kaybetmiştir.
30. Mart 2014 yerel seçimleri bu konuda kesin bir milat olmuştur. Bundan sonra iktidar olmak isteyen siyasi partiler
1. vatandaşı keriz yerine koyamayacaklar. Yani gerçekçi ayağı yere basan projeler ortaya koyacaklar ve çok çalışacaklar. Öyle büyük önder Mustafa kemal ATATÜRKÜN arkasına sığınıp milletin atasına olan sevgisini sömürüp kullanamayacaklar.
2. ırkçılık yapıp nasıl olsa şu veya bu oranda kemik oyum var oooh yat aşağı oylar gelsin. Yok, böyle bir şey artık, milletin tümünü ayrım yapmadan kucaklayacaklar. ha ben kürdü kucaklamam öbürü ben türkü kucaklamam öylemi? O zaman vatandaş bunları bir kucaklar bu seferde kucaktan inmezler.
3.tüm siyasi partiler uygar dünyanın sahip olduğu demokratik ve ekonomik seviyeyi bizim ülkemize de getirmek zorundalar. elde edilen milli gelir den ülkemin insanı en adil şekilde insanca faydalanacaktır. Öyle vatandaşı vatan millet din iman edebiyatıyla avutma dönemi bitmiştir.
Neyse sözün özü vatandaş, iktidar dâhil tüm siyasi ve bürokratik çevrelere şu mesajı vermiştir. İşinizi ve görevinizi düzgün yapın aksi halde yazının ruhuna uygun şekliyle şarkıyla ifade etmek gerekirse bu şarkıda olduğu gibi evde beş arabada on beş.
Kıymetli hocam kaleminize emeğinize sağlık
Saygı sevilerimle.
sami biberoğulları
Yahu bu resmen manifesto olmuş.
Umarım nazar-ı dikkate alırlar. Çünkü yerden göğe haklısın.
Selwam ve sevgilerimle.
-SabırTaşı-
Kalemizin daim olsun....
Cok tskler bu güzel yorumuzu insaAllah cok okuyanlar olur...
Selam ve Saygilarimla...
yok,sul
genel seçimlere daha var bu gerginliği sürdürenler de belli
eee bana artı yazıyorsa
sürsün varsın :)
nasılsa ülkemde sisi gibi bir hain yok elhamdülillah...
da dediğim gibi bidahakine o sakinleştirici üslup o da işte ondan sonra üç senenin bitimini bulur, sonra tekrar gerilim ...
Serhat BİNGÖL
Güzel sözleriniz kıymetli yorumunuz için çok teşekkür ederim.
Sami hocamın bu yazısını okuyunca aklımdaki düşünceler kelimeler olarak satırlara dökülü verdi.
Aslında söylenecek daha çok şey var örneğin ülkemizin sahip olduğu coğrafik özelliği kültürel zenginliği genç nüfusu vs..gibi birçok avantajı olmasına rağmen maalesef gerek televizyonda ülkeleri tanıtan belgesellerden gerekse bizzat kendim çeşitli sebeplerle gidip gördüğüm ülkelerle mukayese ettiğim zaman maalesef değişime ve gelişime kapalı statükocu zihniyetler yüzünden ülkemizin, o ülkelerin çok gerisinde kaldığını görmek insanı üzüyor.
Amerika,Rusya,Almanya vs..gibi ülkeleri katmıyorum kaldı ki bu ülkeler bile sahip oldukları başta ekonomik olmak üzere her alandaki gelişmişliklerine şunun şurasında 100,150,200 yılık bir sürede ulaşmışlardır. Onlardan vazgeçtim. Daha düne kadar dünya siyasetinde adı sanı duyulmamış.Malezya,Singapur,Kore vs..gibi ülkeler bile gelişmişlik düzeyinde bizim ülkemizi geçmiş durumdalar kaldı ki bizim ülkemizin sahip olduğu avantajların yarısına bile sahip değiller.
Bu nedenle biz vatandaşlar yöneticilerden uygar dünyanın demokratik ve ekonomik gelişmişlik düzeyine bizleri de ülkemizi de getirmelerini talep etmeliyiz.
Gerçi iktidarın seçim sloganıydı ancak geçekte öyle ( lafa değil icraata bakmamız lazım )
Tekrar teşekkürler. ( sabır taşı )
Serhat BİNGÖL
Değerli abim
Emin olun Bu ülkedeki hainleri başka ülkedekilerle mukayese bile edemezsiniz
Ancak toplumun bir kemsini de anlayışla karşılamak lazım çünkü bu ülke yıllardır korkularla yönetildi. Yalanlarla, iftiralarla, kuppaslarla, entirikalarla, yönetildi. Sınırları belirlenmiş yasaklarla dolu abuk sabuk bir resmi ideoloji millete zorla dayatıldı insanların düşünmesi sorgulaması hesap sorması büyük suç olarak görüldü ve sırf bu nedenle bu ülkenin değeri olan birçok aydın ya asıldı, ya hapislere atıldı. Yâda suikasta uğradı yani toplum sindirildi, susturuldu,
Bu nedenle, toplumun herkesiminin değişime ve gelişime açık olmamasını normal karşılamak lazım.
Başbakana ve onun başındaki hükümetin başarılı icraatlarını takdir etmek gerekir zaten milletimizde seçim sonuçlarına göre etmişte görülüyor.
Fakat yinede başbakanın bu ülkeyi basının çiftliği gibi görüp giderek diktatörlüğe giden bir anlayışla hareket etmesi de doğru değil hele hele ülkeyi bazı kesimlerin iddia ettiği gibi Suriye ile bir savaşa sokması hem kendisinin ve yakınlarının hem de ülkenin felaketi olur. Birleşmiş milletler ve dünya kamuoyu nasıl bir tavır takınıyorsa başbakan ve hükümette uluslar arası hukuka uymak zorundadır. Evet, hepimizi çok üzse de yaşananlar sonuçta Suriye’nin iç meselesidir.onun için gerilim politikaları her zaman olumlu sonuç vermeye bilir. Kahramanlığa gerek yok.
Size cevap yazayım derken konu uzadı afola değerli (yok,sul )
Saygı sevgi selamlarımla.
heder oldu gitti benim güzel oylarım hesabımız sandıkta cebine koyduklarım dedim. ters tepti hocam saygılarımla
sami biberoğulları
Bu milletin ne zaman ne yapacağına akıl sır ermiyor...1983 seçimlerinde ben kendi hesabıma MDP nin ( Milliyetçi Demokrasi Partisi ) Kasinlikle en çok oyu alacağını, ikinci partinin HP ( Halkçı Parti ) Olacağını, ANAP'ın ise 3. Parti olacağını sanıyordum.
HP de yanılmamışım ama MDP sonuncu, Anap birinci parti oldu.O günün 1. si olan ANAP ın bu gün ne izi var ne tozu....1999 un kudretli DSP si 2002 de meclise bile giremedi. MHP hakeza..Demek ki seçmenin oyu sabit değil...Önemli olan onu değiştirtebilecek liderlerin ortaya çıkması. Milleti inandırabilmesi.
Selam ve sevgilerimle.
Bu konuda ben de biraz kafa patlatmıştım. Ve ne düşündüğümü yazmıştım aşağıdaki denememde. Olaylara farklı yer ve açılardan baksak da sanırım temelde hatayı araştırma konusunda hem fikiriz.
Yazım; biraz uzun; isterseniz okuduktan sonra silebilirim de. Sorun değil.
''bahtsız bedeviyi okyanus ötesinde becertenler (II) (son)'' isimli denemem
Türkiye için en kötü ihtilal 61 ihtilalidir, en iyisi de 27 Nisan muhtırasıdır.
Ben, Fransa’da yaşıyor olsam böyle düşünürüm, ama Türkiye’de yaşıyorsam da tam tersini.
Ama isimli şiirimin tam da yeri şimdi.
ama
ilanı
iki yüzlülüğümüzün
Türk Halkı. İki iç gündür bu konuyu düşünüyorum. Neden bu halk AKP iktidarının peşinden gidiyor. Sağduyudan yoksun diyorum bazen, o zaman da vicdanım iyi de bu halk Atatürk’ü, Bülent Ecevit’i, Barış Manço’yu, Uğur Mumcu’yu, Necdet Sezer’i (Verdiğim örnekler Atatürk hariç bu kesimden farkı dünya görüşleri olan kişiler. Atatürk hepimizin ortak değeridir) Hatta Kuşum Aydın’ı, Gülben Ergen’, Mehmet Ali Erbil’i vb. İşin ilginci, iktidarda olup da üçüncü defa oyunu artıran bir parti.
Çoğumuzun farkında olmaktan kaçındığı bir nokta da var. Bu partiyi 2011 yılına kadar aydınların çoğu da destekledi. Ki bunların arasında şimdi dövünen çok olsa da, o dönem destekleyen aydınlar herhalde parayla satın alınmadı.
Şimdi…
İktidar özellikle 2011 yılından sonra arttırdığı baskı yönetimine, kendinden olmayanları dışlamanın ötesinde sesini kesmek için her türlü hukuk içi ve hukuk dışı uğraşmasına, insanların bırakın yürüyüş yapmasını başını kaldırmasına bile müsaade etmemesine, karşı taraftan olduğu için Berkin’in ölümünde baş sağılığı dilemek yerine tabanına hedef göstermesine ve özellikle son üç dört yıldır battığı yolsuzluk bataklığına rağmen halkın bu olumsuzlukları görmekten kaçınarak ısrarla bu partiye oy vermek istemesinin nedenlerini, halkın eğilimlerini doğru değerlendirmeden bulamayız. Hele, yolsuzluk bu kadar diz boyu olmuş ve ortalık telefon görüşmelerinden geçilmiyorken ve hatta bakan çocuklarının evlerinde para makineleri bulunmuşken çoğunluğu Müslüman olan bu halk, neden halen Başbakanın peşinden gitmektedir?
Hangimiz göğsümüzü gere gere benim babam çalıyor ama çaldıklarından bir kısmını bize vererek karnımızı doyurmamızı sağlıyor? Diyebilir. Ak parti seçmeni yolsuzluk dediğimizde, biraz da bizimkiler çalsın, hiç olmazsa çalışıyorlar, bize para (yaşlılık aylığı, yardım, yurt vb.) veriyorlar diyorlarsa bu durum onların yolsuzluğu, hırsızlığı onaylaması anlamına gelmemekte, aksine sizle uğraşmak istemiyorum demektedir. Evet, biliyorum biraz karışık oldu.
Her şey bir yana hiçbir anne baba bir çocuğun ölümüne seyirci kalamaz. Bırakın Berkin’i, teröristin bile cenazesinde insan üzülür, sonuçta öldükten sonra ne siyasi görüşü, ne de diğer farklılıklarının anlamı vardır. Artık o bir ölüdür. Ki Kurtuluş Savaşı’nda, Çanakkale Savaşı’nda ve daha anmadığım birçok savaşta bile ölülere saygı duyulmuştur. Ölen bir tarafa O’nun annesinin ağıtlarını ne birisi dindirebilir, ne de yüreğine düşen yangını söndürebilir. Mehmetçik’i şehit eden terörist öldürüldüğünde ne kadar da iyi olmuş desek bile vicdanımızla kaldığımızda baş başa, hasbelkader o ölen teröristin ailesinin yanında olduğumuzda susarız, baş sağlığı dileriz. Bu siyasi söylemler bir tarafa mahallemizde biri öldüğünde küs olduğumuzda bile gider baş sağlığı dileriz.
Peki, Başbakanın baş sağlığı dilemek bir yana halkın önüne attığı Berkin ve ailesini AK parti seçmeni niçin yuhalamakta? Ve niçin O ailenin acısına ortak olup O’nu vuran polisin yakalanmasını istemek yerine gerek gerçek hayatta, gerek medya ortamında gerekse sosyal platformda eleştirdikçe eleştiriyorlar.
Neden?
Niçin?
Türkiye için en kötü ihtilal 61 ihtilalidir, en iyisi de 27 Nisan muhtırasıdır.
İşin özü burada. Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’de rejimi korumak askeriyenin göreviydi. Bu da askeri vesayet getirdi. Asker bu rejimin hassaslığına o kadar çok inanmıştı ki (Kolay değildir, kanınızı dökerek kazandığınız vatan toprağını uçan bir kelebekten bile zarar geleceğini düşünürsünüz) en ufak bir rüzgârda bile onu korumak için hamle yaptıkça farkında olmadan potansiyel düşmanlarını artırıyordu. Sonuçta asker savaşı bilir, gerisi teferruattır. Atatürk gelecekte olacaklarla ilgili endişe taşıdığından dolayı askerin barıştaki yeri kışladır diyordu. Hangi ülkede militarizm ile demokrasinin yolu kesişmiş ki bizim ülkede kesişsin. Zaten kesişmesi doğanın kanununa aykırıydı. Ve 61 ihtilali. Türkiye’ye getirilen en özgürlükçü anayasa. Sol kesim bu ihtilali çok destekler. Sonuçta, ihtilal olmasaydı Adnan Menderes hükümeti ülkeyi nereye götürecekti? Bunun cevabı için şu an ne desek boş. Keşke, ihtilal yerine sandıkla gelseydi o özgürlüklerin geniş olduğu anayasa. Yanlış hatırlamıyorsam 12 Mart döneminde de bir Genel Kurmay Başkanı 61 anayasası için bu elbise halka çok bol, daraltmak gerek, demişti.
Bu ihtilal bize şunu da öğretmiştir, kominizim gelecekse onu da biz getiririz. Biliyorum bu cümleyi ihtilali yapanlar demedi. Ama 61 ihtilali ile asker ben ülkede istediğim zaman balans ayarı yaparım, bu güç ben de var, dedi. Ve başta 12 Eylül, 12 Mart, 28 Şubat vb. bir sürü müdahaleler. En çok da sola. Belki de sol kazandım dediği 61 ihtilali ile kaybetmiştir ki şu anda geldiğimiz nokta maalesef onu gösteriyor. Bu arada şunu özellikle söyleyeyim, ihtilal gerekli miydi, gereksiz miydi tartışması yapmıyorum. Ben sadece bir insanın ya ihtilalin yanında ya da karşısında olması gerekliliği adına konuşuyorum. Ta ki 27 Nisan muhtırasına kadar. O muhtırayı Hükümet deyim yerindeyse kaile almadı. Ve Türkiye’de ihtilaller dönemi bitti. Artık asker barışta nerede duracağını biliyor. Kimisi 27 Nisan muhtırasının Yaşar Paşa ile Erdoğan arasında karşılıklı dövüş kapsamında düşünüyor. Ben yine söylüyorum, demokratsam tüm ihtilallere aynı mesafede olmak gerekir açısından bakıyorum. Benim elbette Balyoz, Ergenekon vb. hukukun linç edildiği davaları onaylamam mümkün değil.
Devleti, Cumhuriyeti, laikliği koruma refleksi elbette Cumhuriyet’in ilk yıllarında olacaktır. Nasıl ki bir fidan diker ve onu büyüyünceye, ayaklarının üstüne basıncaya kadar soğuktan, rüzgârdan korumak için önlemler alıyorsak Cumhuriyet’i henüz bir fidan iken korumak için; gerek isyanları bastırmak, gerek İstiklal mahkemeleri kurmak gerekse diğer sert önlemleri almak elbette o dönem için doğru olandı. Ama 1950‘li yıllardan sonra devleti korumak için ne muhafazakârları, ne komünistleri, ne ülkücüleri, ne de Kürtleri dışlamak doğruydu. Yapılan tek şey, devleti korumak adına özgürlük alanını daraltmak ve merkezin dışında kalan ister sağ olsun ister sol kesimi yeraltına atmaktı. Yıllarca bu başarıldı. Elbette bu kesimlerden biri muhakkak o özgürlük alanını kendi lehine genişletecekti. Ben bu arada solun Türkiye’de niçin askeri ve bazı ihtilalleri desteklediğini halen anlayamam. Hiçbir demokrasi kültüründe sol düşünce, militarizmi desteklemez. Solun niçin oy alamadığı konusunda değişik defa görüşlerimi yazdım. O sebeple o konuya girmiyorum. Zaten, AK partinin neden iktidarda olduğu sorusunun cevabı, aynı zamanda neden sol tek başına iktidara gelemiyorun da cevabıdır.
Sonunda Ak Parti o özgürlük alanını ilk önce herkes adına genişletti. Ya da çoğunluk o şekilde algıladı ya da algılamak istedi. Bilemiyorum, ama sonuçta 2000’li yılların başına kadar dar olan özgürlük alanı delindi. Elbette kaymağını da delen, genişleten kesim yiyecekti. Sol olarak istediğimiz kadar türkü okuyalım, AK parti muhafazakâr kesime istediği özgürlüğü verdi. Onları Cumhuriyet’in kurulması ile kaybettikleri özgürlüğü zaman içinde verdi. Neler mi verdi. Önce onların birey olduklarını hissettirdi, insan olduklarını. Onların sorunlarını içki masalarında anlaşılmayan felsefi sözcükler yumağında konuşan aydınların ağızlarından alıp kendi dillerinden konuşan, onları anlayan, kavrayan insanlara verdi. Yeşil kart, sağlıkta yapılan iyileştirmeler, yaşlı aylığı, ev ziyaretleri, benim bacım söylemi, dış devletlere dik çıkışları, yeşil sermayeyi ön plana alması, Anadolu kaplanları dediğimiz Kayseri, Gaziantep, Denizli vb. illerin ekonomide söz söylemesini sağladı. Kara yollarını artırdı, uçak yolculuğu ile halkı tanıştırdı. O kesimi kabullenmeyen askeri vesayeti yok etti. Başörtü meselesini halletti. Dini mekânlara değer verdi. Geçmişe sahiplendi. Sağ kesimin sevdiği Adnan Menderes’e sahip çıktı. Din adamlarını ön plana aldı. Fakir öğrencilerin kalacağı, eğitim alacağı yurt işini halletti. Bunları söylerken AK parti seçmeninin gözüyle bakıyorum olaya.
Kürt kimliğini kabul etti. Onların varlığını özgürlük sınırının içine aldı. Biliyorum bunu ilk Erdal İnönü yaptı diyeceksiniz. Doğru, Erdal İnönü siyasi olarak yaptı. AK parti ise halkın nabzını tuttu. Askeri vesayeti kırarak, askerleri içeri atarak muhafazakâr kesimden sonra Kürt halkının da tabanını yanına çekti. Açılımlarda bulundu, görüşmeler yapıldı. Sonunda şehitlerin gelmesini, teröristlerin ölmesini önledi. Ne pahasına? İnanın halkın gözünde ne pahasına olduğunun o kadar da önemi yok.
Demokrasiyi özümleyemeyen kesimler gün gelir demokrasinin kendilerine sağladığı özgürlüklerden faydalanmalarına rağmen başka kesimlerden rahatsızlık duyarlar.
Çünkü iktidara demokratik yoldan geldiklerini düşünmekten ziyade demokrasinin boşluklarından geldiklerini sanırlar. Ve sanırlar ki, kendileri gibi düşünmeyenler iktidara gelmek için demokrasinin boşluklarından faydalanacaklar ve kendilerini 2000 yıllardan önce olduğu gibi özgürlüklerini kısıtlayıp yasal çizginin ötesine atacaklar.
AK partili seçmenin en büyük korkusu bu. AK parti iktidardan giderse ülkede yine kaos olacaktır. Kendilerine verilen ( bilerek verilen dedim, alınan değil) maddi ve manevi özgürlüklerin ellerinden alınacağını düşünürler. Öyle olunca da kendilerinin gibi düşünmeyenlerin sistem dışında olmasını isterler. Bu, askerlerin Cumhuriyet’i koruma refleksleriyle aynıdır, sadece karşısındakiler değişir. Onlar için artık ne yolsuzlukların önemi vardır, ne Gezi direnişinin ne de Berkinlerin. Onların gözlerinde Berkin kesinlikle mühimdir ama kurdukları sistemi korumak adına bunu itiraf etmekten ziyade ret ederler. O’nun sisteme saldırmak için kullanıldığını düşünürler. On yıl boyunca Gülenle hükümetin kol kola yürüdüğünü bilirler ancak, Gülen’in Başbakan’ı sattığını düşünürler. Polisin sokakta gösteri yapan bir vatandaşa kurulan sistemin bozulmaması adına su sıktığını, plastik mermi attığını, zor kullandığını düşünürler. Onlar için tek doğru, sistemi koruma refleksidir. Çünkü sistem sürdükçe kendileri ama daha çok da çocukları mutlu olacaktır. Hangimiz kendi çocuğumuzun mutlu olmasını istemeyiz. Hükümet yolsuzluklarının üzerini kapatmak, özgürlük alanını daraltmak için bir sürü kanun çıkardığını biz düşünsek de onlara göre bu yapılanlar sistemi korumak adına alınan önlemlerdir.
Sonuç olarak, Gezi, yolsuzluk vb. olaylar bir dalganın vurduğu kayada yaptığı tahribat kadar Ak parti seçmeninde oy kaybettirecektir. Elbette, dalgalar zamanla kayada tahribatı artıracaktır. Ama ne zaman? Peki çözüm?
Her şeyden önce her parti kendi seçmenine sahip çıkacak. Bunu gören ilk lider Devlet Bahçeli oldu. Yıllardır şehit edebiyatı yaptığı için seçmen kaybettiği söylenen MHP’yi, bu yıl daha farklı söylemlerde ayağa kaldırdı. MHP’ye küs olan seçmeniyle barıştı. Hatta merkez sağdan bile yeni seçmen kazandı. BDP nin seçmeni zaten belli. CHP’nin yapacağı fazla bir şey yok. AK parti seçmeninden oy alması çok zor. O da kendi seçmenini toplayacak ki Kılıçdaroğlu’nun yapamadığını yolsuzluk olaylarını patlatan Cemaat yaptı. Sol seçmenin gözünü açtı. Kılıçdaroğlu şunu iyi yaptı. O’da merkez sağdan oy istedi. İşte AK parti’de emanet duran yüzde 20–30 arasındaki merkez sağın oyundan ne kadar koparılırsa o kadar AK parti zayıflar.
Son olarak; bunca yapılan hukuk dışı işleri, yolsuzlukları, rüşvetleri, onlardan olmayanların özgürlüklerinin kısıtlanıp değer verilmemesini, Berkin’in öldürülmesine gösterilen tepkiyi, ayrımcılığı neden anlamıyor diye AK partiye fanatik bir şekilde bağlı olan, Başbakan’ın yaptığı her şeyi doğru kabul edip O’nu can siper hane savunan seçmenine kızmaktan ziyade empati kurup anlamak gerek.
Yoksa nasıl çıkacak karanlıklar aydınlığa…*
* Nazım Hikmet’in bir şiirinden ilham alınarak bir iki sözcük değiştirilmiş ya da ilave edilmiştir.
ersin başeğmez
16 mart 2014 14:15 _izmir
çaysız_şekersiz ve bademsiz
tebriklerimle
Not: Fotoğraf 46 seçimleri sanırım. Bence; O fotoğrafla C.H.P.'ye haksızlık yapıyorsunuz. bazen dönemleri, dönemlerin şartlarında değerlendirmek ya da ne bileyim en iyisi o dönemde bırakmak daha iyi bence. O fotoğrafa bakan biri. yazınızda bundan kesinlikle bahsetmediğiniz halde zamanında C.H.P. böyleymiş, şimdi AK Parti'de bu şekilde davranmakla haklı diye düşünür. Mesela, başbakan da sık sık olumsuz bir şey olduğunda İnönü üzerinden C.H.P.'yi vurması gibi.
O zaman Başbakan sağ iktidarların ülkeyi kalkındırırken ne kadar çok dışa bağımlı yaptığını, ilk PKK katliamına bir kaç çapulcu diyen dönenim başbakanından da bahsetmesi gerekir ki konumuz bu değil. Çünkü; siz iki tarafa da bir şeyler anlatmaya çalışmışsınız ki maalesef yine insanlar yazınızın kendilerine yarayan kısımlarına sarılacaktır ki bu da sanırım iki yüzlülüğümüzün bir savunması olacaktır.
Keşke, herkes bu yazıdan kendine gerekli dersler çıkarabilse. Gözü kapalı Ak particilik ya da muhalefet particiliğine soyunacaklarına;
bir grup;
erkin bu kara fütursuzca karşı tarafı nasıl ezdiğini(dışladığını, yolsuzluğu vb.) sorgulasa
bir grup da;
bu kadar baskıcı bir otoriteye(yolsuzluk vb. dahil) rağmen erkin neden belli bir oran oyun altına düşmediğini sorgulamalı. Bülent Ecevit ortanın solu diyerek solu açıp laik ama aynı zamanda dindar bir toplum sloganıyla toplumu nasıl kucakladığı bence anahtar uygulamalardan biri olmalıdır.
daha söyleyecek çok şey var ama sonuçta değişen fazla bir şey yok.
teşekkür ederim
saygılarımla
ersinbaşeğmez tarafından 3/31/2014 4:28:42 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Bu yazınızı okumuştum ( Herhangi bir yorum yapmasam da )
Uzunca bir yazının şu paragrafı ilginçti benim açımdan:
''Sonunda Ak Parti o özgürlük alanını ilk önce herkes adına genişletti. Ya da çoğunluk o şekilde algıladı ya da algılamak istedi. Bilemiyorum, ama sonuçta 2000’li yılların başına kadar dar olan özgürlük alanı delindi. Elbette kaymağını da delen, genişleten kesim yiyecekti. Sol olarak istediğimiz kadar türkü okuyalım, AK parti muhafazakâr kesime istediği özgürlüğü verdi. Onları Cumhuriyet’in kurulması ile kaybettikleri özgürlüğü zaman içinde verdi. Neler mi verdi. Önce onların birey olduklarını hissettirdi, insan olduklarını. Onların sorunlarını içki masalarında anlaşılmayan felsefi sözcükler yumağında konuşan aydınların ağızlarından alıp kendi dillerinden konuşan, onları anlayan, kavrayan insanlara verdi. Yeşil kart, sağlıkta yapılan iyileştirmeler, yaşlı aylığı, ev ziyaretleri, benim bacım söylemi, dış devletlere dik çıkışları, yeşil sermayeyi ön plana alması, Anadolu kaplanları dediğimiz Kayseri, Gaziantep, Denizli vb. illerin ekonomide söz söylemesini sağladı. Kara yollarını artırdı, uçak yolculuğu ile halkı tanıştırdı. O kesimi kabullenmeyen askeri vesayeti yok etti. Başörtü meselesini halletti. Dini mekânlara değer verdi. Geçmişe sahiplendi. Sağ kesimin sevdiği Adnan Menderes’e sahip çıktı. Din adamlarını ön plana aldı. Fakir öğrencilerin kalacağı, eğitim alacağı yurt işini halletti. Bunları söylerken AK parti seçmeninin gözüyle bakıyorum olaya.''
Ak parti seçmeninin gözünde durum bu...Peki sizin gözünüzde de durum bu mudur? Yoksa görünen bu ama gerçek başka mı diyorsunuz...Bunu öğrenmem bnenim açımdan önemli..Bunu öğrenirsem daha sağlıklı bir cevap yazacağıma inanıyorum.
Selam ve sevgilerimle.
ersinbaşeğmez
O zaman AK Parti haklı mı? sorusu gelebilir aklınıza. Ben olayı biraz daha genişletmek isteyeceğim. 950 li yıllara. Menderesli yıllara. Türkiye'de ne zaman sağ parti iktidara gelse, genelde halkın karnı doymaya, ülke de kalkınmaya başlamıştır.i Büyüme hızlanmış, toplum daha tüketir olmuştur. Adnan menderesin yolları ve sulaması, Süleyman demirelin köprüleri, özalın serbest politikası ve erdoğanın başta milli gelir olmak üzere halkın alım gücünü artırması, yollar, havaalanları vb. Bu arada tansu çillerin gümrük birliği.
Peki sorun. Sorun şu. Birincisi karşı tarafın özgürlüğünün kısıtlanması. İkincisi toplumun muhafazakarlaşması Üçüncüsü ise büyümenin dışarı bağımlı hale getirmesi. Keşke, karayolu yerine demiryolu ve kavayoluna ağırlık verilmesi, dördüncü olarak da hukuk siteminin al aşağı edilmesi. Geçmişle ilgili bunlara örnek vermiyeceğim. Siz zaten bilyorunuz. Erdoğan açısından bir kaç örnek: Başta yolsuzluk olayları, ondan önce cemaatle iş birliği yapılarak içeri atılan gazeteci, asker vb. Bunlarla ilgili bir sürü örnek. Halen sahte disket üzerinden bir sürü kişi içerde. Gezi olaylarında erkin hoşgörü yerine sert davranması, onları dışlaması, berkin olayında halkın yuhalatması vb.
Ekonomik alanda ise siz sendikaları öldürürseniz, halkın örgütlenmesini engellerseniz çıkan kanunlarla doğal olarak alım gücü düşer. Evet, kişi başına milli gelir artar ama alım gücü de düşer. Nasıl mı?Dışa bağımlı büyüme modeli böyleedir. İnsanlar zenginleştikçe fakirleşir. Kredi kartı vb. harcamalarla geleceğiniz ipotek altına alınır.
Kırsalda yaşayıp da çocuğu istanbulda üniversite kazanan tek maaşlı bir velinin farkında olmadan kaderidir yurt evleri, cemaat evleri. Halbuki, maaşı çocuğunu yurtta veya özel yurtta bırakacak kadar olsa, o zaman cemaat yurtlarına ihtiyacı olmayacak ve Allah başbakanımızdan razı olsun ya da hizmetten. Çocuğu dışarıda yatmaktan kurtardılar demeyecek. Halk cemaat yurdu bulduğu için dua ettiği kadar keşke ben neden bu yurda muhtacım da diyebilse?
Bilinen şeyler işte.
kanımsa
Şu kesin muhalefet haalkı anlamak için gerkirse 24 saat çalışacak. Bu halk ecevite oy verdiyse muhakkak inandığı partilere de oy veriri.
saygılarımla
sami biberoğulları
Nihayet ortak bir paydada buluştuk. uzun zamandan beri benim de söylemeye çalıştığım şey buydU: '' Bu halk ecevite oy verdiyse muhakkak inandığı partilere de oy verir''
Çok doğru...Bu halk 1950 ye kadar '' Atatürk'ümüzün partisi '' dediği CHP den 1950 de yıalndan kaçar gibi kaçtı. 1970 li yıllarda ise yine aynı halk yılandan kaçar gibi kaçarak 'Karaoğlan Ecevit'in adını dağlara taşlara yazdı . 1980 de '' Kenan Paşa sen çok yaşa '' Dedi , 1983 te ise Kenan Paşa'nın açıktan açığa desteklediği MDP yi sonuncu parti yapıp Anap'ı iktidar yaptı. 1999 da karaoğlan Ecevir'e bir şans daha veren ve onu birincilk kürsüsüne çıkaran bu halktı . Aynı halk MHP yi de tarihinde ilk kez ikincilik kürsüsüne çıkardı. Yine aynı halk üç sene sonra ne Karaoğlan'ın DSP sini, ne MHP yi ne de ANAP'ı meclise bile sokmadı.
Bütün bunlar da bize gösteriyor ki halkın oyu değişebilir. Ama onu değiştirecek lider lazım, kadro lazım. Herşeyden önce halka kendini kabul ettirebilmek lazım.
Halka rağmen iktidar olunmaz...'' Beni neden beğenmiyor bu aptallar '' Diyerek de kendinizi halka beğendiremezsiniz.
Selam ve sevgilerimle.
ersinbaşeğmez
Ben de size bir iki soru(artarsa alıştınız artık) sorayım.
1. Bu halk neden Deniz Gezmiş'i bağrına basmışken Berkin Elvan'ı sadece bir kısım bastı da diğer kısım ısrarla ret etti? Ki, Uğur Mumcu da aynı şekilde.
2. AK Parti sağ merkez bir parti mi?
3. Neden ANAP, DYP. gibi merkez sağ partiler ortada yok?
4. Türkiye gün geçtikçe muhafazakarlaşıp ötekileri toplum dışına ötelemeyi hızlandırıyor mu?
Sorularda şunu anlamaya çalışıyorum. Toplumun bu kadar keskinleşmesinde, sağa daha da kaymasında başbakanın politikasının ne kadar etkisi var?
teşekkür ederim
Çok merak ettiğim bir şey. Sizin sayfanızda yorum yapan arkadaşların çoğunun siyasi görüşü belli. Ama işin ilginci yorumlarını bırakırken bence nasıl da koyduk çocuğu havasında bırakıyorlar ki hoş olmayan da bu. Elbette bu konu beni fazla da ilgilendirmez ama keşke hoşgörüyle yaklaşsalar. Elbette, sözüm herkese değil. yazdığım sadece bir gözlem.
sami biberoğulları
Ben öğretmenlik hayatımda da hep '' Bana sorun, gerekirse bin defa sorun, yeter ki merak edin de sorun '' derdim öğrencilerime. Onlar da sorarlardı sağ olsunlar Yani hiç bir zaman '' Ben anlattım, anlayan anlamayana anlatsın demedim.
Gelelim soruların cevaplarına
1- Deniz Gezmişi halk bağrına basmadı. O konuda yanıldığınızı sanıyorum. Mesela ben hiç bir zaman bağrıma basmadım onu. İdamına üzüldüm ama bağrıma da basmadım. Çünkü Deniz Gezmiş de diğerleri de aslında bu gün Ertuğrul Kürkçü'nün olduğu yerin adamlarıydı ve mücadelelerinin asıl amacı şu anda Selahattin Demirtaş'ın dile getirdiği hususlardı.
Ama bir noktada haklısınız. Berkin Elvandan daha çoktur Deniz Gezmiş'i sevenler ve benimsyenler. Bunun sebebini ise Gezi eylemlerinde öldürülen çocukların inanç bazındaki kimliklerinde görebilirsiniz pek âla...Ölen tüm çocukların cenazelerinin cem evinden kalkması bir tesadüf olabilir mi? Değil elbette...Dolayısıyla Berkin Elvan da diğer gezi maktülleri gibi özellikle alevilerin, birazcık da eski ve yeni tüfek devrimcilerin idolü olabildi.
Uğur Mumcuya gelince: İşte tüm halkın bağrına bastığı gerçek bir demokrat o idi. Ya da en azından ben bağrıma bastım Uğur Mumcuyu...Çünkü diğerlerinden farklı olarak pkk nın tüm bağlantılarını, pisliklerini deşifre etmek üzereyken öldürüldü.
Ersin Kardeşim...Bu ülkede gerçekten de değer olan insanların öldürülmesi tüm toplumda lanetle anılmıştır...Mesela Ahmet Taner Kışlalı..Arkasından göz yaşı döken onbinlerce türbanlı öğrenci bilirim....Mesela Gaffar Okkan...Arkasından ağlayan onbinlerce Kürt bilirim...Mesela Toktamış Ateş ( O öldürülmedi tabii ki ) Büyük bir Atatürkçüydü ama arkasından Atatürtkçü olmayanları bile ağlattı.
2-Merkez Sağ parti diye Özal'ın Anap'ını kastediyorsanız cevabım hayır...Necmettin Erbakan'ın Refah'ını kastediyorsanız yine hayır..AK parti işte bu ikisinin melezi bir partiir. ( Tabii ki benim kanaatim )
3- Sağ partiler içinde kuruluşundan bu yana çizgisini değiştirmeyen tek parti MHP dir ki o bile fikir olarak değişmese de aksiyon olarak değişti . İyi yaptı gençleri sokaktan cekerek ) MHP dışındaki Anap olsun DYP olsun sola kaymayabaşladılar. Özellikle Anap geniş halk kitlelerinin değil Semra hanımın papatyalarının partisi olmaya başladı.
Karaoğlan Ecevitle CHP nin yakaladığı rüzgarın çok uzun sürmemesinin sebebi de budur.
Bakın Ersin Bey kardeşim: Bu gün CHP li insanlara bir bakın. Söylemleri şu mesela '' Ak parti daha düne kadar sadece bir pasajdaki dükkanlarının kirasıyla geçinen Ali Ağaoğlunu aldı Türkiyenin en zengin insanı yaptı'' Doğrudur..Lakin Ali Ağaoğlu yaptırdığı o trilyonluk daireleri kimlere sattı? Keşke mümkün olsa da size göstersem bizim buradaki Soyak Sitelerini...En ucuz 1-1 daire 300.000 Tl den başlıyor..Bu sitelerden AK partiye tek oy çıkmıyor biliyor musunuz.
İşte bu gün AK partiye giden oyların en önemli sebebi budur...Bu sitelerde yaşayan insanları siz camide, en azından cuma namazlarında göremezsiniz. Her sabah en az üç bin araç o sitelerden trafiğe akar ama beş tane siteden bir tek insan camiye akmaz hiç olmazsa cumaları...İndsanlar kendileri gibi olmayan insanların partisine niçin oy versin ki. DYP ve ANap da işte o sşitelerin içinde yaşayan insanlara dönüştü. Kendi duvarlarının içindeki dünyayı tüm dünya zanneden bu insanlar ne yazık kı dünyanın da kendi eksenleri etrafında döndüğünü sandılar.
İşte Ak Partinin kazancı burada oldu. Sitelerin dışındakileri kucakladı..Buna ister takiyye ister gösteriş deyin ne derseniz deyin. Başkqalarının sadece vaat olarak söylediği ama sala gerçekleştirmediği mesela öğrencilere ders kitaplarının bedava dağıtılması bile ona çok bir kazanç olarak geri deöndü.
Uzattım...Ülkede merkez sağ sola, sol ise varoşların partisi olmakltan çıkıp mutlu azınlığın partisi olmaya çalıştığı için eriyip gittiler.
4- Türkiye gün geçtikçe muhafazakarlaşıyor evet..Lakin toplumun muhafazakar olmayan kesimini ötekileştirmek gibi bir derdi de isteği de yok. Toplumun öteki kesimi olan tuzu kuru mutlu azınlığın - azınlık oldukları halde- kendi üzerlerinde tahakküm kurmasını istemiyorlar, buna asla izin vermek niyetinde de değiller.
Çok iyi bilirim..Eskiden süsülü kokoşlar sorarlardı başı örtülü kızlara kadınlara '' O baş örtüsünü niçin örtüyorsunuz '' Diye..O kadınlar kızlar da kızara bozara bin bir türlü mnazeret uydurup yalan söylerlerdi. Şimdi artık öyle değil kısa ve net bir şekilde '' Sana ne '' Diyorlar...Sıkıntı da buradan doğuyor işte..Eskisi gibi hükmedemiyorlar.
Yahu hâla daha mesela edebiyat ve sanat dünyasında tutunabilmek, bir yerlere gelebilmek için insan solcu kıçı yalamak zorunda. Anlayın artık ötesini.
Ötekileştirme yok mu peki? Var tabii ki ama bu ötekielştirme sadece muhafazakar kesime mi ait? Kadıköy'de AK parti standı açtırmayan, olaya müdahale için gelen polise de '' Görmüyor musun gürültü kirliliği yapıyorlar '' Diyerek sözde haklı sebep ileri sürenler. '' Kadıköy bizim, defolun buradan diyenlerin yaptığı ötekileştirme değil midir sizce? ( Unutmadan...Kadıköy Meydanında her gün sokak çalgıcılarının konserleri olur..Hiç kimse de onlara '' Gürültü kirliliği yapıyorsunuz '' Demez.)
-----------------------------------------------------------------------
Seçim sonuçlarını '' Nasıl da koyduk ama '' Şeklinde değerlendiren var mı? Elbette var...Neticede bu halkın %46,5 inin kutladığı bir zaref bu..Bu kutlama içerisinde zafer sarhoşluğu ile bu tip ifadeler kullananlar olacaktır elbet..Doğru mu? Değil elbette ama milyonlarca insandan bahsediyoruz.
Evet...Şimdilik bu kadar.
Selam ve sevgilerimle.
ersinbaşeğmez
yorumlarınıza bir iki ilave ve sorudaki bir yanlış anlamayı gidermem gerek.
. Deniz Gezmiş'i halk bağrına bastı derken dediğiniz daha doğru. Üzüldü demek daha doğru. Bence bunun temeli, siz belki onların sonunu Ertuğrul Kürkçü vb. kişilerin dile getirdiği fikirler olduğunu düşünüyorsunuz; ama bence yaptıklarına inanmaları ve masum olmaları. kanun önünde elbette masum değiller ama onu tanımlamak için biraz düşünmem gerek ama özü masumdu. berkin Elvan ve Gezi'de ölenlerin Alevi kökenli olması rastlantı olmasa bile, kabullenmemelerinin temelinde toplumun artık tamamen saflaşmasında aramak gerekir ki burada mühim bir konu var. Özellikle 12 eylül öncesi gençlik, politik olduğu kadar daha toplumsalcı ve bilgiliydi. Şimdi daha çok sanal üzerinden bir gelişim var. Ama 12 eylül öncesinin özellikle 61 ihtilalinden(ihtilallerinin hepsine karşı olduğumu bir kez daha belirteyim) sonra tüm dünya(68 kuşağı) ile beraber türkiyeye yayılan özgür anlayışın şu anda maalesef ne kendisi ne de o özgürlüğün sonucu kendini fikir bazında geliştiren gençlik var. Uğur Mumcu, Ahmet taner Kışlalı vb. Hepsine tekrar Allah rahmet eylesin. Onlar farklıydı ve maalesef onlar artık yok. Basında yazarlar, gazeteciler ya Alo fatih hattına üye, ya da oradan dışlanmışlar. Hasan Cemal, Uğur Dündar vb. Önemli olan atılmak değil, atılmadan ayrılmayı bilmektir ki o zaman bir anlam ifade etsin. Ben şunu da düşünüyorum. Ne Alo fatih hattı ne de karşı taraftakiler ülkenin içinde bulunduğu durumu anlatmaktan kaçınıyorlar. Korktuklarından değil ama istemiyorlar. Kim ne derse desin nerde Uğur Mumcu gibi bir basın şövalyesi, eski zamanların Çetin Altan'ı. Şimdi kuzunun olmadığı yerde keçiye bilmem ne derler hesabı At koşturan çok basın mensubu var. Seyrediyoruz ekranda. İlk aklıma gelen Ahmet Hakan. Zamanında İskele Sancak derken şimdi ne diyor.
3. merkez sağ derken elbette anap vb. partileri kast ettim. Ama eski merkez sağ olarak. Şimdi o partilerden ne ses var ne haber. Ben soldayım. Bence, Türkiyede sol eksik ama merkez sağ hiç yok. AKP maalesef merkez sağa dümen kıramadı.
4. Ali Ağaoğlu meselesine gelince. Sorun Ali Ağaoğlu, Rezzan bilmem ne değil. Sorun bu tür insnaların genelde sağ iktidarlar dönemde ortaya çıkması. Ali Ağaoğlu, Yahya demirel, Özal zamanında çıkanlar vb. Keşke, erk bu tür insanların yolsuzluklarla ortaya çıktığında ''Anayasayı bir kez delmekle bir şey olmaz'' fikri yerine hukuku uygulasalardı.
5. Özgürlük. Burada size katılmıyorum ve verdiğiniz örneğe de eleştiri getiriyorum. Kokoşlaela ilgili. Ben bunlara da karşıyım. Özgürlük her tarafa da olmalı. Ben rahatça davranmalıyım diğer tarafda. Karşıya zarar verilmediği müddetçe özgürlükler sınırlandırılmamalı. Başörtü meselesine gelince. Öyle bir problem olmamalı. Kadıköy konusunda da söyleyeceğim şey aynı. Burada size söyleyebileceğim tek şey, kötü hiç bir zaman örnek olamaz. Toplum muhafazakarlaşıyorsa ve daha da sağa kayıyorsa ve de insanların özgürlüğü kısıtlanıyorsa kokuşları örnek vermek ne kadar doğru. bence, iki tarafa da karşı çıkmalı yasak adına.
6. Nasıl da koyduk havasında olanlar konusunda ise. Siizn sayfaya yorum bırakanlar açısından söylemiştim. Keşke nasıl koyduk diyeceklerine hükümetin yaptığı yanlışları dile getirebilseler ya da öz eleştiride bulunabilseler. CHP nasıl kırsaldan oy alamadığını sorgulamak zorundaysa toplumu rafine etmmek yerine kaynaştırmayı düşünenler de AK parti niçin kıyılardan oy alamıyor sorusunu sormalıdır kendine.
Gibi... Gibi..
Teşekkür ederim. Söyleyeceğiniz farklı şeyleri her zaman okumaya hazırım. yeter ki aydınlatıcı v bilgilendirici olsun.
Yazdıklarınızı tekrar okudum. Verdiğim cevaplar içinde var ama yine de özellikle belirteyim. Ötekileştirmenin hepsine şerhim var. Amasız karşıyım.
Solcu yazar k..çı yalamak. Varsa öyle bir şey olmamalı. Öyle bir şey düşünüyorsanız en azındna sizin için var demektir. Olmamalı.
Başörtü nereye kadar olmalı konusunda fikrimi sorarsanız onu da söyleyeyim. 18 yaşını bitiren herkes özgürdür. Üniversitede yasak olamaz. Kamu kurumlarında karar alma durumunda olanlar hariç(doktor, hakim vb.) olmalı. karar verme durumunda olanlar ne siyasi kimliğini ne de etnik kimliğini belli etmemelidir.
Birselamver25
ersinbaşeğmez
Bunla ilgili düşüncemi yazmamışım.
MHP haklısnız gençliği sokaktan çekti. Devlet bahçeli MHP'yi aşırı sağdan merkez sağa çekmeye çalıştı. başaramadı. Ve sokaktan da çekilince beslendiği kaynak bitti. Şu anda o gençlik MHP nin elinde olsaydı belki AKP biraz daha kendine çeki düzen verirdi ki keşke CHP'nin sendikalarla, işçilerle de bağlantısı kesilmeseydi. Geçen birisi söyledi, Siz yedeğiniz kadar güçlüsünüz. AKP'nin yedeği olmaması demokrasi açısından büyük bir eksiklik doğurdu. Sonuçta MHP ne merkez sağ partisi oalbildi ne de aşırı sağda eski yerini alabildi.
ersinbaşeğmez
Keşke biraz daha uzun yazsaydınız. Bir de bana mı söylediniz yoksa sayfa sahibine mi?
Banaysa kendi görüşümü elbette söyleyebilirim.
Birselamver25
Birselamver25
ersinbaşeğmez
Ben MHP nin sokaktan çekilmesine pek katılmıyorum. O Sami Beyin görüşüydü ve onla ilgili fikirlerimi yazdım. CHP ve MHP sokaktan çekilerek sokaklar AKP gençliğine kaldı. Her zaman etki-tepki olmalı ki güçler dengeli gitsin. Yorumlarım için söylediklerinize teşekkür ederim. Bizim daha alacağımız çok yol var. Ne olursa olsun, sebepleri ne olursa olsun ster MHP ister CHP ya da başka bir parti olsun, iktidara gelmek için muhakkak halkı yanına çekmesi gerek. Bu günden tezi yok, çalışmaya şimdiden başlamalı. CHP niçin kırsaldan oy alamadığını sorgulamalı ve kırsalı yakalamalı.
MHP'nin CHP'yi desteklemesi konusu. O konuda biraz kafam karışık ama CHP keşke cemaatin yardımını ret etseydi, ondan medet ummasaydı.
Bu seçimden gerekli dersleri çıkarım önümüzdeki cumhurbaşkanlığı ve arkasından gelen genel seçimlere bakmak gerek.
Sevindiğim nokta, AKP'nin alacağı en fazla oy bu. Bu şu demek ister istemez akp de de erozyon başladı. Bu eroyonun az olması için başbakan erken seçim bile diyebilir. Çünkü, geçen zaman AKP'den oy aşırmaya başladı.
saygılarımla
Birselamver25
CHP gelince koyma akıl akıl olmaz ..onunla ancak bir adım yol alınır. Toplum olarak görselliği çok benimseriz Hani kokoş hanımlar vardır başı bezekli evi tezekli .Gidesiniz evlerine dışarıdan her şey güllük gülüstanlık ama çör çöp halının altına .Bizde de böyle iktidara gelenler halkın gözünü boyayıp yapacağı en ahlaksız hareketlerden geri durmuyorlar..suçlu HALKIN kendisi .
sami biberoğulları
Ah bu şarkıların gözü kör olsun ya da Orhan Veli'nin dediği gibi.
Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.
Selam ve sevgilerimle.
AYSE 09
bende varım şiirie uğrarsanız sevinrim
iyi geceler
SANDIK
Sen küflü çeyizini çıkar,
Ben eski anılarımı .
Buruşturma suratını
Sandığa gidiyoruz .
Sandıkta neler var neler
Hayalleri var seçileceklerin
Yıkıntıları var seçilmeyenlerin
Açılınca kapağı ortaya çıkar .
Biliriz içine atılanları
Ne de çok merak ederiz ne çıkar
Ümitlerin hayallerin ,
Kaybolmasın muhtar amca .
Sandıkta ne var
Senin attıkların,benim attıklarım
Halkımın isteği çıkar
Demokrasi var diyorsun ya , o çıkar .
Seni seçmiştim yıllar önce
Beklesem mi açılmasını
Saçlarım ağardı baksana
Sandıktan çıkarmısın acaba...
<<neler yapmadık şu vatan için,
kimimiz nutuk attık kimimiz şiir okuduk>>
Tebrik ederim hocam saygılarımla.
sami biberoğulları
Umarım ve dilerim ki memleket için en hayırlısı olur.
Selam ve sevgilerimle.
Yazınızı büyük bir zevkle okudum. Şarkılarla ve espirili bir anlatım çok doğru tespitlerde bulunmuşsunuz. Dediğiniz gibi de oluyor zaten. Olabilecekleri, söylenebilecekleri bu kadar net tahmin ediyorsak, bunları söyleyenlerin ezberletilmiş basite indirgenmiş düşüncelerinin ve daralan zihniyetlerinin ufukları açılması lazım diyorum. Vatanımızın geçmişte özgürlüğünün ilanı olan bir partininde bu duruma düşmesinden hiçmi, hiç haz duymuyorum.
sami biberoğulları
Sayfama şeref verdiğiniz ve güzel yorumunuz için sağ olun var olun.
Selam ve sevgilerimle.
Son söz, sandıkta söylenmiştir. Söyleyen de milletin ta kendisidir.
Milletin bir kısmını aşağılayarak ve hakaret ederek bir yere gelebileceğini zannedenlere en güzel cevaptır bu sonuçlar.
Herkes şapkasını önüne koyup, başını iki elinin arasına alıp, başkasının gözünde çöp ararken kendisinin gözündeki merteği görüp görmediğini düşünmeli.
İnsan kendi hatasını en son idrak eder.
Ümit ederim ki, bu kez hatalarımızı daha çabuk idrak edelim.
Sonuçlara tahammül edemeyenler ve kargaşadan medet umacak olanlar mutlaka bulunacaktır. Buna fırsat vermeden geleceğe yönelik fikir jimnastiğine başlamak en güzeli olacaktır.
Her siyasî parti, kendi tüzüğü ve projeleri ile millete en iyi hizmeti kendisinin yapacağına inanarak yarışa girer. Kendini ne kadar anlatabilirse o derece destek oyu alır.
Bu seçimde milletin desteğini hangi ölçüde aldıklarını görüp, gelecek seçimler için daha gerçekçi ve ümit verici projeler üretebilmeleri için bütün siyasî parti yöneticilerine şimdiden hayırlı mesailer diliyorum.
Sami Hocam,
Güzel yazınızdan dolayı kutluyorum.
Sıhhatiniz daim ola..
Muhabbetle selâmlıyorum.
sami biberoğulları
Aklın yolu birdir demişler. Aynı şeyleri düşünüyoruz.
Selam ve sevgilerimle.