Fark Nerede?
Klişeleşmiş aşk destanlarıyla yetiştik hepimiz… Henüz ortaokulda anlatılmaya başlandı Leyla’lar uğruna yapılanlar… Ve liseye geçer geçmez her birimiz birer Mecnun aradı kendi yüreğinde…
Ne aşklardı onlar ama… Tarif edilmesi dahi güç acılar…. Feda edilenler, vazgeçilenler…
Derken biraz daha büyüyüp, çocukluk aşkı dedikleri ilk basamağı atladıktan sonra, hayalini kurduğumuz aşk kucakladı bir çoğumuzu… Ve anladık ki biz aşkı yanlış tanımışız…
Her şeyimize hükmeden bu duyguyu algılamakta zorlandık önceleri… Hayır, aşk dedikleri şey bu olmamalıydı… Tarife sığabilmeliydi… Anlatılabilmeliydi eşe dosta… Destanlaşabilmeliydi…
Hatanın kendimizde olduğunuysa çok çok sonraları anlayabildik… Bir çoğumuzun aşk diye sarıldığı aslında sadece yalnızlıktan kaçıştı… Kimimiz elde etme güdüsüne aşk dedik, kiminiz inadın adını değiştirip aşk koyduk… Ve büyük bir kısmımız, henüz budalalığının dahi farkında olamadan heveslerine bir lakap takıp, aşk diye çağırmaya başladı….
Tüm bunlar arasından çok çok azımız yaşayabildi gerçek aşkı… Onlarsa aşk olduğunu anlayamadan kaybettiler kendilerini… Belki bir lise sırasında, belki mahalle bakkalında başlayan bir seyahat, onları hiç tanımadıkları yerlere sürükledi… Hiç anlamadığı acılar yaşattı…
Ve en şanslı olanlardı bu çok çok az olanlar… Çünkü onlar, kendileri farkında olmasalar da bir destan yaşadı…
Leyla ile Mecnundan tek farkları, onları bir kalemin değil, kaderin yan yana koymasıydı….
Selim Seven
14 05 2008