- 2534 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TÜRKİYE 4. MURAT ÇOBANOĞLU ÂŞIKLAR BAYRAMI'NI DEĞERLENDİRME
Katılan âşıklar / Yarışılan dallar
4-5-6 Mayıs 2008 de dördüncüsü düzenlenen Âşıklar Bayramı’na geçen yıla oranla daha fazla âşık katıldı. Katılımcı sayısı 320’yi buldu. Yani bu sene ki sayıda 100 Âşık fazlalaştı. Âşıkların sayısı fazlalaşınca üç gün süren bayrama sığmayınca yarışma dalı 3 iken 2’ye düşürülmüş oldu. Âşıklar 10 dalda yarıştılar.
Divan türünde atışma(doğaçlama), Atışma Dalı (Doğaçlama), Karşılıklı (Methiye) Atışma Dalı, Dudak Değmez (Leb-Değmez- Doğaçlama) Dalı, Muamma Dalı, Şiir Dalı, Güzelleme Memleket Türküsü (Doğu Anadolu Türü, Erzurum ve Erciş Ağzı, Orta Anadolu Sivas ve Bozlak Tavrı, Ege ve Akdeniz Bölgesi) gibi dallar ve tavırlar koyulmuştu.
Geçen yıla nazaran bu yıl yeni eklenen bölgelerden katılan âşıklarımız kendi yörelerini temsil ettiler. Doğu Anadolu havaları bir nebze de olsa başka havalar ile buluşunca bir renklilik kazanmış oldu.
Düzenleme kurulundan âşıklara sitem
Âşıklık geleneğinin zor dallarından olan doğaçlama Divan türü, Atışma türü, Leb-Değmez türü gibi türlere âşıkların katılımı az sayıda olduğundan dolayı katılımcı âşıklar büyük azar işittiler. Bu azar ise adeta kafalara çekiç vurulurcasına yapılıverdi. Şiir ve muamma dalı kolay bir dal olduğu için çoğunluğun bu dalları seçtiği vurgulandı. Gelecek yıl bu dalların zorlaştırılacağı, muammanın ise karşılıklı doğaçlama şeklinde yapılacağı belirtildi.
Âşıkların, toplumun dili, gözü, kulağı olduğunu kimse unutmamalıdır. Bu bayrama katılan âşıklar neyin töhmeti altındadır ki haksızca yapılan siteme maruz kalmaktadırlar.
Sitemi yapan kişiler bilmiyor mu ki bu sanatın yaşatıldığı kahvehaneler tarihe karışmıştır. Bilmiyorlar mı ki usta çırak ilişkisi bitmiştir. Bilmiyorlar mı ki âşıklara sanatçılarını icra etmeleri için kahvehanelerin kapıları kapanmıştır. Durum böyleyken siz nasılda kalkar zor olan dallara katılımın çok olmasını bekleyebilirsiniz?
Yeni yetişen nesil içinde âşık olmaya özenen çırak var mıdır? Usta âşıkların kapılarını kaç gencimiz çalıp da bana âşıklığı öğret diyebiliyor? Hangi aşığın karnı doyuyor da evine ekmek götürebiliyor ki yeni nesil de kalkıp ona özensin!
İş bu durumdayken âşıklardan zor dallara katılım beklenemez. Zor dallara katılım sağlayan âşıklar 1980 öncesi yetişen âşıklardır. Usta çırak ilişkisinden gelmedir onlar. Yarın onlarında nesli tükenecektir. Görünen köy kılavuz istemez.
Katılım turizm amaçlı arttı – kalite düştü
Kars Belediyesi bayrama katılımcı âşıkların geliş dönüş paralarını ödüyor. Üç gün boyunca yemesini, içmesini, yatmasını karşılıyor. Kendisi katılacak olan bazı âşıklar bunu görünce ailece yazılıveriyorlar. İlköğretimi okuyan çocuk, usta bir aşığın yazabileceği şiiriyle müracaat ediyor yarışmaya. Sonra dönüp büyüğünün yazdığı şiiri benim diye okuyuveriyor. Peki, yerler mi bunu? Bir de dönüp yerel gazetelere bilgi veriyor. Diyor ki “Biz bayrama ailece katıldık”
Bu bayram bir Âşıklar Bayramı mı yoksa Turizm Bayramı mıdır? Gelecek yıl bu şekilde bir katılım sağlanır ise, (inşallah sağlanmaz) sayı 400 lere ulaşır. Bu bayrama şiir yazanların, yazmayanların, türkü söyleyenlerin, söylemeyenlerin katılımına şahit olduk.
Bayrama katılan âşık sayısı çoğaldıkça kalite düşmeye başladı. Çoğu usta âşık katılmama kararı aldı. Kars’ın dışından birçok usta âşık katılmadığı gibi Kars ilinde de Murat Çobanoğlu Âşıklar Derneği 11 âşık ile bayrama iştirak etmedi.
Katılmayan usta âşıkların gösterdiği gerekçe, derecelerin hak edene değil hak etmeyene verilmesidir.
Dereceler – ödüller yerini bulmuyor
Örnek verecek olursak usta aşığa verilmesi gereken birincilik derecesi geleneği yaşatmaya teşvik olsun diye çocuğa veriliyor. Çocuk gözetilirken usta aşığın sinesine neşter vuruluyor.
Bundan önceki bayramlarda parmakla gösterilen kadınlar birden bire çoğalıp sayıları iki düzineyi buluyor ve hepsi özel ödüle layık görülüyor. Burada da derece verilmemiş olan usta âşıklar güceniyorlar.
Kendi yöresini çok iyi temsil eden nice aşığın yanından derece nedir geçmiyor. Özel ödülden de mahrum bırakılıyor.
Burada mahrum bırakılmayanlar kadın, çocuk ve engelli katılımcılardır. Bunları çoğaltırken usta âşıkları azaltıyoruz. Çünkü usta âşıklar onure edilememenin üzüntüsüyle bir sonraki bayramı terk ediyorlar.
Şiir olarak pek ala şiirler sunuluyor yarışmaya. Nedense derece verilirken sözün büyüsüne, şiirin barındırdığı sanata, imgeye, imaja önem verilmeden değerlendiriliyor. İşi bağıran, çağıran, yaygara koparan, yeri göğü yumruklayan, vatan, millet, bayrak, diye kükreyenler götürüyor.
Merak ediyorum, düzenleme kurulu ve jüri üyeleri yazılan şiirleri neden topluyorlar? Kürsüde şiirin bağıra çağıra okunmasına ödül verilecekse o halde şiir toplanmamalı. Tıpkı türküde olduğu gibi. Âşık sahnede nasıl türküsünü okuyup değerlendirmeye alınıyorsa, şiir de okunarak değerlendirmeye alınmalı. Bir de program kitapçığında belirtilmeli. Denmeli ki “Şiir ödülü sahnede ki başarılı okumaya veriliyor” İşte bu söylenirse katılan âşıklar da iyi çalışarak şiir okuma tekniğine erişip öyle yarışmaya çıkıverirler.
Bu yıl şiir konusu olarak 11 heceli bir mısra verildi. Bu mısra “Kars’tan selam olsun Anadolu’ya” mısrasıydı. Şiirle katılan âşıklar bu mısrayı ayak olarak kullanıp şiirleri yazmış ve kurula sunmuş oldular. Hem konu hem ayak olarak algılanan bu mısra şiirlerin hep aynı doğmasına neden oldu. Hemen hemen herkes aynı malzemeyi harcayarak aynı vurgularda bulundular. Tabir yerindeyse bu bayramda birbirinin benzeri olan aynı konulu şiir kirliliği yaşandı. Sekiz on kadar şiir okununca doyum noktasına ulaştı herkes. Oysa bu şiirler bir bahçenin ayrı ayrı çiçekleri olarak açabilirdi. Şiirde konu verilmeliydi. Ayak ve malzeme âşıklara bırakılmalıydı. Bu daha doğru bir karar olur ve üretimi daha da bir tetiklerdi. Böylece başka tatlar alınan başka şiirler ortaya konulmuş olurdu.
Dörtlük olarak değil beşlik olarak yazılan şiire ikincilik ödülü
Halk şiiri doğarken dörtlük olarak doğmuştur. Dört mısradan oluşan kıtalara birinci dörtlük, ikinci dörtlük, üçüncü dörtlük diye ad verilmiştir. Kural budur. Bu kural Dîvânü Lugati’t-Türk’ten başlayarak günümüze kadar getirilmiştir. Gevheri’ye, Âşık Ömer’e, Karacaoğlan’a Âşık Veysel’e baktığımızda beşlikle yazılan kıtaya rastlayamıyoruz. Beşlikler ancak nakaratlı olarak anonim türkülerde bulunmaktadır.
Bayramla ilgili kitapçıkta değerlendirmeye dörtlüklerin alınacağı bildirilirken beşlik ile yazılmış şiire ikincilik derecesi verildi. Bu durum yarışma kurallarına aykırıdır. Değerlendirme yapılırken halk şiirinin kuralları esas alınmalıdır.
Jüriler sohbet ediyor - görevli oldukları saatlerde masa başında bulunmuyor
Âşıklar yarışırken çoğu zaman masalarında bulunan Düzenleme Kurulu, Değerlendirme Kurulu ve Teknik Kurul, kendi aralarında sohbet ediyorlar. Öyle zaman oluyor ki Düzenleme Kurulu Başkanı yarışan aşığın söylediği iki kıtayı üç kıta zannederek ikaz etme yoluna gidiyor. Âşık itiraz ederek iki kıta söylediğini belirtiyor. Bazı âşıkların dört kıta söylediğinin farkına varıyor, bazı aşığın söylediğinin dört kıta olduğunu bile fark edemiyor. Burada bir önemsememe öne çıkıyor.
Bazı âşıklar yarışırken bakıyorsunuz bütün kurul orada değerlendirme yapıyor. Bazı âşıklar da yarışırken bakıyorsun üç kuruldan biri iki üye oturuyor. Diğerlerinin sandalyeleri boş. Yarışan âşık o zaman şöyle diyor. “ Diğer aşığın söylediği türküyü veya okuduğu şiiri 10 kurul üyesi izledi ve dinledi. Benim okuduğumu 3 heyet üyesi dinledi. Bu nasıl bir değerlendirmedir” diye soruyor.
Bar başını çeken “ay balam”
Bayramda âşıkların icra ettiği dalların yedisini Doğu Anadolu’da çok yaygın olarak sürdürülen yarışma dalları oluşturuyor. Geriye kalıyor üç dal. Biri şiir dalı bunların. Diğer ikisi ise Orta Anadolu Sivas ve Bozlak Tavrı ve Ege ve Akdeniz Bölgesi tavrı olarak belirlenmiştir.
Dalların çoğu Doğu Anadolu’da Kars ve Erzurum âşıklarınca bilinip işlendiğinden dolayı olacak ki kurul yetkilileri bu dallara katılımın az olduğunu görünce Karslı ve Erzurumlu âşıklara sitem etmekten geri durmuyor.
Türkiye’nin hemen her bölgesinden türkü temsilcisi âşıklar bayrama iştirak etmektedir. Bunlar kendi yörelerinin ürünlerini bayrama taşıyorlar. İş böyleyken sazını eline alıp “ay balam, ay balam” diyen daha çok alkışlanıyor ve daha çok derece alıyor. İşin bu noktaya gelmesine etken olarak yarışılan dalların Doğu Anadolu âşıklarınca icra edilmesi ve kurul heyetleri çoğunluğunun Karslı olmalarından kaynaklandığı söylenebilir.
Kurulda bulunan âşıklar Karslı
Düzenleme, Değerlendirme ve Teknik Kurul’da altı âşık yer almaktadır. Bunların altısı da Kars doğumludur. İsimlerini sayacak olursak bu isimler şunlardır: Nazım İrfan Tanrıkulu, Şeref Taşlıova, Günay Yıldız, Mürsel Sinan, Yener Yılmazoğlu ve Maksut Feryadi.
Türkiye genelinde yapılan bir âşıklar bayramında altı Karslı aşığın ne işi var. Türkiye’de yedi bölge var. Her yöreden bir usta aşığın yer alması gerekmez mi? Sivas’tan, Erzincan’dan, Tokat’tan, Kırşehir’den, Konya’dan, Adana’dan, Antalya’dan, Malatya’dan, Maraş’tan, Çorum’dan ve diğer illerden düzenleme kuruluna, değerlendirme kuruluna, teknik kurula katılım sağlanmalıdır. Tarafsızlık ancak böyle sağlanır. Diğer türlü adam kayırmalar başını alır gider. Böyle olunca da hak eden hakkını alamaz bayrama haksızlık damgasını vurur.
Bu bayram ister Kars’ta ister Edirne’de, isterse Sivas’ta yapılsın. Türkiye Âşıklar Bayramı olarak yapılmalıdır. Zaten bu konuda ilik adım atıldı. Çünkü 1. Bayram isim olarak “Kars Murat Çobanoğlu Âşıklar Bayramı” olarak geçmekteydi. Şimdi ise “Türkiye Murat Çobanoğlu Âşıklar Bayramı” adını aldı. Bu hakkaniyet umarız bahsini ettiğimiz konularda da kendini göstermiş olur.
Yeni havalar / türküler değerlendirilmeli
Usta aşıların bıraktıkları ve günümüze kadar taşınmış olan havalar/ezgiler yaşatılırken günümüzde ki üretilen eserlerinde önü açılmalıdır. Bir Sümmani ağzı vardır. Bu aşığın yöresinde yetişen âşıklar kendi yazdığı şiirleri bile türküleştirirken bu ağızla söylemeye devam ediyorlar. Nida Tüfekçi’nin dediği gibi bir türkünün bir ezgisi olur. Bir ezginin üç sözü, beş sözü, on sözü olmaz. İş böyleyken o ustaların ürettiği havayı yine o ustanın sözüyle sürdürmeliyiz. Aksini yaptığımız zaman üretimden mahrum kalırız. Tıpkı papağanlar gibi öğrendiklerimizi tekrarlar tekrarlar dururuz.
Karslı âşıklar genelde Şenlik’in tesirinde ve onun ezgilerini söylemekte ısrar ediyorlar. Usta âşıklar yaşatılmalıdır fakat onların gölgesinde âşıklık geleneğini devam ettirmekte bu sanata zarar vermekten öteye gidecek gibi değildir. Şenlik nasıl üreterek Şenlik olabilmişse günümüz âşıkları da üreterek kendi olabilmelidir. Yoksa üretim nasıl gerçekleşebilir ki?
Bu bayramdan Murat Çobanoğlu adının çıkarılması
Aşıklar Bayramı’na ilk olarak damgasını vuran isim “Konya Aşıklar Bayramı” dır. Bu bayram yıllarca sürdürülerek aşıklık geleneği yaşatılmaya çalışılmıştır. Lakin bu bayramın adresi yanlıştı. Tıpkı şimdi Kars iline taşındığı gibi. Bu bayram Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti olan Ankara’da yapılmalıdır. Yer Türkiye’nin yönetildiği yer olmalıdır. İşte tarafsızlık o zaman sağlanmış olur.
Gelelim Murat Çobanoğlu’nun adının bayrama verilmesine. Bir kere Murat Çobanoğlu’ndan çok büyük eserler vermiş âşıklarımız var Kars’ta. Bunlardan bir Tüccari’yi, bir Hıfzı’yı, bir Müdami’yi, bir Şenlik’i, bir Cemal Hoca’yı, bir İlhami’yi, bir Murat Karahanlı’yı sayabiliriz.
Saydığımız bu âşıklar söz ve sanat bakımından Murat Çobanoğlu’nun çok çok ilerisindeler. Bu âşıklar yazdıkları sözü kelâm derecesine ulaştırmayı başarmış âşıklardır. Murat Çobanoğlu ise sözü söylemesini bilmiş fakat kelâmın yanından geçememiştir. Tıpkı bir marangoz gibi odununu hızarında biçmiş, tahtaya çevirmiş ve pütürlü şekliyle kurduğu yapıyı inşa etmiştir. Yani işin inceliğine, derinliğine inmeden elindeki tahtaya sıçandişi açmadan, süs vermeden, estetiği yakalamadan ortaya koymuştur yaptığı işi.
Onun sanatını şöyle özetleyebiliriz. İki fotoğrafçı düşünün. Biri müşterinin fotoğrafını dakikalık olarak çekip veriyor diğeri ise haftalık fotoğraf yapıyor. Biri bir gün diğeri bir hafta uğraşıyor yaptığı işle. Her iki fotoğrafçının da çektiğine baktığınızda aradaki büyük farkı hemen görüyorsunuz.
Murat Çobanoğlu dakikalık fotoğraf çeken bir âşıktır. Haftalık fotoğraf çekmiş olan âşıklar dururken bayrama onun adının verilmesi bir yanlışlıktır. Bayrama bir isim verilmesi zorunlu olacak olsa ben hemen “Dede Korkut” adını öneririm. Çünkü Dede Korkut cümle âşıkların piridir. Geleneğin başlamasında öncü isimdir. Üstelik Dede Korkut Kars coğrafyasının yetiştirdiği en önemli şahsiyetidir. Bir ayağı Sürmeli Karakalesi’nde, bir ayağı ise Kağızman Ağcakalesi’ndedir.
Ben ne Dede Korkut’un, ne de diğerlerinin isminin verilmesinden yana değilim. Ben bu bayrama “Türkiye Âşıklar Bayramı” adının verilmesinden ve bayramın Ankara’ya taşınmasından yanayım.
Bayram Ankara’ya taşınırsa iş çok değişir ve kalite artar. Üretim artar. Gelenek büyür. Bir yörenin havaları ağır basmaz. Ölçülü olur her şey. Yerli yerinde olur. Herkes kendine yontmaz.
Sonsöz
Türk kültürünün vazgeçilmez, ruhlara zevk ve tat veren, didaktik şiirleriyle akıl veren, koçaklamalarıyla coşturan, lirik şiirleriyle gönülleri okşayan, ağıtlarıyla hüzünlendiren, halay türküleriyle sevindiren âşıklık geleneğinin en güzel biçimde yaşatılması, güç kazanması ve yarın ki kuşaklara aktarılması bu noktada benim tek temennimdir.
Sait KÜÇÜK
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.