- 1637 Okunma
- 18 Yorum
- 0 Beğeni
ÖZGÜRLÜĞÜN BEDELİ.
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
-Neler söylüyorsun sen oğlum. Bu nasıl olur?
-Baba vallahi doğru söylüyorum. Anneme sordum o da evet dedi..
-Ben şimdi tam anlamadım. Bir daha anlatsana sen şu olayı.
-Baba anlattım ya. İbrahim almış annemi, ormana götürmüş. Dayamış kafasına tabancayı. Öldürecekmiş ama annem ayaklarına kapanıp ’’ Bokunu yiyim İbrahim kıyma bana ’’ diye yalvarınca adam ’’ Bir daha bana böyle numaralara yapmayacağına yemin et’’ demiş. Annem de yemin edince canını bağışlamış...
-Allah Allah...Annen ona nasıl bir numara yapmış ki?
-Ya bir bara gitmişler bunlar. Adam orada kadının birine sarkmış. Annem de kıskanmış güya. Adama saymış dökmüş orada. Rezalet çıkarmış. Gece eve gelince de annem adamdan daha önce eve girip kapıyı kilitlemiş. Eve almamış adamı. Adam bu sabah tekrar gelmiş. Evin kapısını açık görünce girmiş içeri. Annemi zorla arabaya bindirip ormana götürmüş. Orada da dayamış beynine tabancayı.
-Üzüldüm....Sana bunları annen mi anlattı?
-Hayır adam anlattı.
-Marifet yapmış gibi bir de sana mı anlatıyor? ’’Ben annenin kafasına silah dayadım. Sen de gel intikamını al’’ dercesine...
-Annemin intikamını almak mı? Onun için kılımı bile kıpırdatmayacağımı çok iyi bildiği için bana anlatıyor. Zaten adama ’’ Ellerin dert görmesin..Keşke vursaydın da bu dünyadan bir mikrop eksilseydi ’’ dedim. Sonra aynısını anneme de dedim. ’’ Keşke seni gebertseydi de dünyadan bir pislik eksilseydi ’’ dedim.
-Keşke demeseydin oğlum...Herşeye rağmen o senin annendir.
-Baba lütfen..Benim öyle bir annem yok. Özgürlük istemişti değil mi? Buyursun doya doya tadsın özgürlüğünün tadını.
Ersoy telefonu kapattıktan sonra acı acı güldü...’’ Hey gidi Leman heyyy...Hep söylenir dururdun -bana bir tek gün olsun çiçek mi getirdin- diye. Adam seni ormana götürmüş ha? Eh çiçeğe doymuşsundur artık. Ama üzüldüm be Leman..’’Ben sensiz de ayaklarımın üzerinde dururum pek âlâ’’ derdin hep. Ayaklarının üzerini bilmem ama dizlerinin üzerinde durmayı pek âlâ becermişsin ’’ Dedi.
Daha önce ağzına alkol koymazdı ama karısından boşandıktan sonra artık her gece içiyordu neredeyse. Yine kendisine bir bardak ucuz şarap doldurdu. Sonra yine her zamanki gibi bilgisayarın başına çöktü. Bir taraftan içiyor, bir taraftan da internet ortamında tanıştığı Dicle ile yazışıyordu.
-İşte böyle Dicle, adam dayamış silahı bizimkinin beynine.
-Eeee..Etme bulma dünyası. Senin gibi bir insanı terk ederse olacağı o.
-Benim gibi bir insan mı?: Ben nasıl bir insanım ki?
-Duygulu, sevecen, içten, samimi, romantik..
-Dur dur durrr..Özellikle de o romantikte dur. Ben ve romantizm ha? Biliyor musun eski eşimin bende bir türlü bulamadığı şeylerin başında romantizm geliyordu.
-Oooooooo..Sen benim ayıyı göreceksin. Adam bildiğin kütük.
-Romantik değil midir kocan?
-Ne romantizmi yahu? Adam canlı mı değil mi onun bile farkında değilim. Gelir akşam eve, yemeğini zıkkımlanır, ondan sonra geçer bilgisayarının başına onunla bununla oyun oynar, muhabbet eder.
-Eee..Sen ne yapıyorsun peki? Sen de onunla bununla muhabbet etmiyor musun?
-Ben bir tek seninle konuşuyorum. Bu ortamda kimseye güvenilmiyor, Tek sana güveniyorum. Konuştuğum başka hiç kimse yok.
Ersoy içinden ’’ Biz de yedik ’’ diye geçirdi ama Dicle’ye ’’ Çok teşekkür ederim bana olan bu güvenin için ’’ dedi.
-Biliyor musun Ersoy...Senin gibi bir erkeğim olsaydı onu ölürdüm de terk etmezdim.
-Bende bulup da kocanda bulamadığın şey nedir peki?
-Sahiplenme dugusu. O bana hiç sahip çıkmıyor.
-O sana sahip çıkmıyor ama aramızda koskoca bir Okyanus olduğu halde benim sana sahip çıkacağıma inanıyorsun öyle mi?
-Seni artık tanıyorum.
-Daha yüzümü bile görmedin. Nereden tanıyabilirsin ki beni. Ben her şey olabilirim. Melek de, şeytan da.
-Offff..Bu gece çok anlamsız konuşuyorsun. Alkol mü aldın sen?
-Evet alkol aldım ama alkolle ilgisi yok söylediklerimin.
-Sanki beni kendinden uzaklaştırmak istiyormuşsun gibi konuşuyorsun. Hayatında başka biri varsa söyle de ben çekileyim aradan.
-Hayatımda başka biri olsaydı seninle konuşur muydum sanıyorsun?
-Demek ki beni aldatmıyorsun. İnanayım mı buna?
-Kocan seni aldatıyor mu?
-Ufff yine kocam...Hep ondan mı konuşacağız bu gece?
-Evet ondan konuşacağız. Bazı şeyleri netleştirmek için ondan konuşmamız lazım. Şimdi soruma cevap ver. Kocan seni aldatıyor mu?
-Hayır.
-Peki içkisi, kumarı var mı?
-Ne münasebet canım.
-Sana şiddet uyguluyor o zaman?
-Saçmalama. Bırak şiddet uygulamayı şöyle sesini biraz yükseltsin anında boşarım alimallah.
-Eeeeee..Derdin ne o zaman? Yakışıklı da bir adam. En azından benden daha yakışıklı. Geçen resminizi gördüm face bookta. Adamla oturmuş balık yiyorsunuz. Adam balığı ne güzel çatalla bıçakla yiyor. Karşında ben olsam o balığa on parmağımla yumulmuştum çoktan. Ben bir restoranda balık nasıl yenir onu bile bilmiyorum.
-Keşke balığı eliyle değil de ayağıyla yese ama bana sahip çıksa.
-Döndük dolaştık yine aynı mevzuya geldik. Sahip çıksa...Mesela ne gibi?
-Mesela ben de çalışıyorum. Evin ve çocukların pek çok ihtiyacını ben karşılıyorum. İnsan bir kere olsun takdir eder.
-Sen çalışıyorsun da o yatıyor mu?
-Hayır ama ben çalışmak zorunda değilim. Hem ev işi hem dışarıda çalışma derken anam ağlıyor. Adam sadece dışarıda çalışıyor. Hem kuzum sana ne oluyor? Sen benden yana mısın ondan yana mı ?
-Ben kimseden yana değilim. Sadece bu sahip çıkma olayını anlamaya çalışıyorum. Çünkü eski eşime de kendi annesi babası bile derdi ’’ Kızım ne istiyorsun bu adamdan. Aç mı koyuyor, açıkta mı bırakıyor, dövüyor sövüyor mu? İçkisi yok, kumarı yok, aldatması yok. Derdin ne ’’ Diye. O da aynen senin gibi ’’ Bana sahip çıkmıyor, benimle ilgilenmiyor, beni takdir etmiyor. Bana güvenmiyor ’’ Derdi.
-Sen karına güvenmiyor muydun?
-Ben ona belki bin defa söyledim. ’’ Güvenmediğim sen değilsin, senin dışındaki insanlara güvenmiyorum ’’ Diye.
-Hımmmm anladım. Karın senden kendisine güvenmeni , onu devamlı yüceltmeni ve ona sahip çıkmanı istemiş. Peki sen ondan ne istiyordun?
-Sadece ve sadece evinin kadını ve çocuklarının annesi olmasını. Hepsi bu.
-Siz erkekler hep aynısınız. Kadın değil eve bağlayacağınız köleler istiyorsunuz. Dur deyince dursun, otur deyince otursun. Yemek , bulaşık, ütü yapsın. Doğurttuğunuz sıpalara baksın. Geceleri de zevklerinizi tatmin etsin ama konuşmasın, bir fikri olmasın her hangi bir konuda... Hepsinden önemlisi onun da bir takım ihtiyaçları olmasın. Yani bir nevi robot istiyorsunuz.
-Siz kadınlar da hep aynısınız sanırım. Duygusal ve romantik oluruz ’’ Pısırık ’’ dersiniz, olmayız bu sefer de ’’ Kütük, ayı, kaba herif’’ oluruz. İlgileniriz ’’Ayyy adam at sineği sanki. Kıçımın dibinden ayrılmıyor ’’ oluruz, ilgilenmeyiz ’’ Öküz ’’ oluruz. Velhasılı kelam ne istediğinizi asla bilmezsiniz.
-Yahu ne isteyeceğiz. Birazcık insan gibi yaşamak, birazcık özgürlük.
-Gecenin saat ikisi olmuş, sen tamamen yabancı bir erkekle bu saatte konuşacak, hatta gelecekle ilgili planlar yapacak kadar özgürsün ama yine de istediğin şey özgürlük. Üstelik de sana bu özgürlüğü hiç tanımadığın bir erkeğin sunacağına inanıyorsun. Dahası bu erkeğin eski karısı ondan -daha insanca bir yaşam ve daha fazla özgürlük- uğruna boşanmışken...
-Bu gün senin hiç tadın tuzun yok. Ben yatıyorum haydi sana iyi geceler. Yarın ayıldığında konuşuruz. Şimdi çok sarhoşsun belli.
-İçen benim ama sarhoş olan sensin. Özgürlük uğruna ağzına damla alkol koymayan birini terk edip benim gibi bir ayyaşla gelecek için planlar kuruyorsun. O özgürlüğün bedelinin ne olduğunu biliyor musun?
-Sen ayyaş değilsin. Yorgun ve kırgın bir insansın o kadar. Haydi yat şimdi. İyi geceler.
Her ikisi de bilgisayarlarını kapattılar. Dicle artık onun için bir domuzdan farkı kalmamış olan kocasının yanına gidip yatağa kıvrıldığında özgürlüğün bedelinin ne kadar ağır olduğunu düşünüyordu. Acaba kendi çocukları da -babalarını terk ettiği takdirde- ona ’’ Senin bir daha yüzünü bile görmek istemiyorum. Keşke gebersen de dünyadan bir mikrop eksilse ’’ der miydi? Terazinin bir gözüne Ersoy’a olan aşkını koydu, öteki göze çocuklarını. Sabaha kadar yatağın içinde döndü durdu terazi bir Ersoydan yana bir çocuklarından yana ağır basıyordu. Sabaha kadar tarttı, tartı, tarttı...
Ersoy da uyumadı sabaha kadar. Zaten eşinden boşandığından beri şöyle deliksiz bir uyku çektiği yoktu. O da düşünmekteydi ’’ İnsan gibi yaşamak istiyorum, daha özgür olmak istiyorum ’’ Diyen eski eşini, onun kafasına silah dayayan şimdi birlikte yaşadığı adamı...Adam ona ’’ Ulan sen beni o sünepe eski kocan mı zannettin kaltak? ’’ da demiş miydi acaba? ’’Mutlaka demiştir’’ Diye geçirdi içinden. ’’ Ah be Leman, ben o tene dokunmaya bile kıyamazken herif geldi silahı dayadı kafana ha?’’ Diye acı acı güldü. Gülerken döktüğü göz yaşlarına çok şaşırsa da hem gülüyor hem ağlıyordu resmen. Daha sonra annesi için ’’ Baba kusura bakma ama senin eski eşin, yani benim annem dünyanın gelmiş geçmiş en büyük fahişesiymiş’’ Diyen oğlu geldi gözlerinin önüne. ’’ Özgürlüğün bedeli bu kadar ağır olmamalı ’’ Dedi bir bardak daha şarap koyarken kendine.
’’Evet özgürlüğün bedeli bu kadar ağır olmamalı’’ Dedi . Sonra Nasrettin Hoca geldi aklına..Hani eşeği taze ot yesin diye onu çayıra çıkarmış ama eşek ot yiyeceğine tezekleri koklamaya başlamış. Hoca da eşeğin kokladığı tezekleri onun heybesine doldurmuş. Akşam eşek acıkınca içi tezek dolu torbayı boynuna asmış eşeğin. Tabii eşek tezekleri yememiş ve başını sallamaya, anırmaya başlamış. Bunun üzerine Hoca ’’ Sen istedin , ben doldurdum. Şimdi niçin şikayet ediyorsun ki ’’ Demiş.
Salondaki boy aynasının karşısına geçip şişede kalan son şarap damlalarını da midesine indirirken aynadaki kendi görüntüsüne baktı. Kendinden başka her türlü yaratığa benzeyen bu acayip nesneye öfkeyle bağırdı ’’Ulan ayyaş bir köpekten farkım kalmamış iyi mi. Bu halde bir de utanmadan sıkılmadan Nasrettin Hoca’yı aklıma getiriyorum.’’ Biraz durdu sonra yine söylenmeye başladı. ’’Şimdi niye şikayet ediyorsun ki? Sen istedin’’ Şişeyi olanca kiniyle aynaya fırlatırken hâla söylenmekteydi...’’ Sen istedi ulan..Sen istedin ama yine de özgürlüğün bedeli bu kadar ağır olmamalıydı. Ne benim için, ne onun için ’’ Sonra parmağını bilgisayara doğru salladı ’’ Ulan salak karı...Özgürlük sandığın şeyin asıl felaketin olduğunu sana daha nasıl anlatayım. Değer mi ulan, değer mi üç günlük fani dünya hayatı için’’
Sonra sızdı kaldı...
NOT: Bu yazı tamamen gerçek olan bir hayat hikayesinden kurgulanmıştır.
YORUMLAR
Hikaye ve diyaloglar hayatın içinden hatta tam on ikiden yakaladı bizi.Kadın-erkeğin birbirinden şikayet ettiği noktalar, birbirlerinde görmedikleri artılar, güzellikleri hiç tanımadıkları insanlarla bir ekran arkasından kurdukları pembe dünyalarda arama istekleri, ellerindekinin kıymetini neden bilemediklerine dair(istisnalar tabiki kaideyi bozmaz) içsel düşünceler hepsi objektifti, tarafsızdı o yüzden de katılmamak elde değildi.Güne gelen herkesin düşünmesi gereken güzel bir yazıydı hocam elinize sağlık.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Okumuştum ama yorum yazamamıştım . Tacettin beyin dediği gibi, umduğunu bulamamanın hassas çizgisi.. Ama maalesef ki, bu '' ummak'' sadece erkeğin hakkı nedense , Mevzu derin, yara büyük toplumumuzda bu konuda maalesef. Erkek egemen zihniyetler değişmediği sürece bu yara kanayacak hep...
sami biberoğulları
Konu daha fazla özgür olmak..Bu elbette hem erkeğin hem de kadının hakkı lakin her şeyin bir bedeli olduğu gibi bunun da bir bedeli var. Ben burada daha fazla özgürlük beklentisinin aslında insanı nasıl bir esarete de sürükleyebileceğini, bunu sadece kadın için değil, erkek için de söz knusu olduğunu ifade etmeye çalışmıştım.
Selam ve sevgilerimle.
bu sayfada
ilk defa hiç bir yorumu okumadan
günün yazarını ve yazısını kutlayarak gidiyorum
tebriklerimle
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Tatminsizlik duygusu kontrol altına alınabilir ama çocukluktan, hatta bebeklikten itibaren başlanmalı eğitime. Çocuklarının bir dediğini iki etmeyen, bunu da marifet sayan aileler ne büyük hata yaptıklarının farkında olabilselerdi keşke.
sami biberoğulları
'' kişi kendini bilmek gibi irfan olmaz'' Demişler. Kişi eğer kendini bilmeden '' Benim diğer insanlardan neyim eksik '' demeye başlarsa işte o noktada helakine giden kapıyı sonuna kadar aralamış demektir bana göre.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
'' Özgürlüğün Bedeli '' başlıklı yazımı günün yazısı olarak seçen site yönetiminie ve seçki kuruluna, okuyarak yorumlarıyla bana eşlik eden ve onurlandıran değerli arkadaşlarıma ve yorum yazmasa da okuma inceliğini gösteren tüm site sakini dostlara can-ı gönülden teşekkür ediyorum.
İbret alınacak ve ne yazık ki haklı payı olan yazı yüreğinize usta kaleminize sağlık üstadım başarılarınız daim olsun saygımla.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
hocam yazıyı okurken gerçekleri yazmışsınız sanki diyecektimki yazının sonunda da belitmişsiniz gerçek lerden kurgulandığını evet özgürlüğün sonu yoktur iste isteyebildiğin kadar ama onurunla gururunla yaşamak istiyorsan bazı özgürlüklerinede kendin yasak getireceksin derim insanlığın gerekliliği bu olsa gerek yazı çok çok anlam doluydu saygılarımla selamlar
sami biberoğulları
Dünyanın hiç bir yerinde her istediğini yapabilme diye bir özgürlük yok.
Selam ve sevgilerimle.
Bazıları "özgürlük" diye peşinden koştukları şeyin, aslında kendilerinin esareti olduğunu fark ettiklerinde artık geriye dönülemeyecek noktaya da geldiklerini çok acı şekilde görürler ama yapılacak bir şey yoktur. Kendi düşenin ağlamaya hakkı olmadığı gibi..
Kalemin daim olsun Sami Hocam. Ömrüne bereket.
sami biberoğulları
Dediğiniz gibi kendi düşen ağlamaz. Bu kural acıdır ama yüzde yüz de doğrudur maalesef.
Selam ve sevgilerimle.
Kurguda olsa hikaye gerçekleri yansıtır bazen.Ekonomik düzeyi iyi olan bazı bayanlar erkeği başka varlık olarak görmeye başlayınca bu durumlar yansır eve.
yıllarca zorluğa omuz omuza karşı koymuşken birden istenmeyen insan olursun karşısında.suçlanırsın geçen senelerin ardından.suçlu ayağa kalk düşünürsün bende yok bir değişiklik bu da nereden çıktı .Oysa ne suçlar varmış benim bilmediğim duyunca şaşırsan da bir şey değişmez aslında artık o özgürlüğünü almış bir bayandır duygularıyla..
Damdan düşenin halini damdan düşen anlar..
Tebrik ederim saygılarımla.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
sorumluluklar paylaşılmazsa hüsranlar kaçınılmaz oluyor....umduğunu bulamamanın hassas çizgisi....bazılarına acıyı devamlı kılıyor......belki ler çoğalınca eyvahlara yol açılıyor..samimi bir yazı merakla bekleyeceğim hocam saygılar
sami biberoğulları
Bu yazının devamı yok..Hepsi bu kadardı.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Zaman zaman düşünmüşümdür bir kanarya ya da muhabbet kuşu kafesinde mi daha özgürdür yoksa tabiatta mı?
Kafesinde bir kanarya hiç bir zaman açlıktan ölmez, yumurtaları, yavruları hatta kendisi başka yırtıcılar tarafından yok edilmezbuna rağmen özgürlüğü o kafeste midiri yoksa kafesin dışında mı? Kısacası özgürlük nedir? Tehlikelerle dolu ve her an ölüm korkusuyla kafesin dışında yaşamak mı yoksa yoksa bu korkular hiç olmadan ama doğayı da tanıyamadan bir kafeste yaşamak mı?
Selam ve sevgilerimle.
Tebrikler hocam..bu gün okudugum en güzel yazı idi ki ve bu yazı insan hayatının yaşamla.bitiş noktasına kadar süreci inadına hayatı.insanları sevmek istedikce dahada bilinmeze giden yolki buda sonu hüsranla bitiyor ..olan benim insanıma oluyor.ne yazıkki.bir avuç sevgiyi .huzuru insan evinde .sevdiklerinden bulmayınca..malesef uçurumlar büyüyor ..şimdi yazmak istiyom lakin sayfalar dolsada kelimeler yetmiyecek...iyisimi sustummmm......saygılarımla.ve gül diyarından böyle yazan.kalem tutan ellere selam olsun.
-IspartaGülü- tarafından 3/26/2014 8:22:14 AM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Bu onların hikayesi... Ama bir çok erkek de evinde hanım hanım oturan, ya da işinde gücünde erine destek olan gül gibi karısı varken...Ben erkeğim egosuyla yola çıkıp kadınlara öyle acılar yaşatıyorlar ki üstadım... Kadın özgürlükten korkuyor boşanmıyor devam ettiğinde içten içe kinlenmiş bir ruhla sinir hastası olarak hayata devam ediyor.. Siz erkekler, toplayın kadınlarınızı sokaklardan...
sami biberoğulları
Bu öykünün bir yarısı elbette. Bir diğer yüzünde de senin ifade ettiğin durumlar var elbette.
Selam ve sevgilerimle.
Bir kere şu bilgisayarın hem iyi hem de kötü bir şey olduğunu anladım insan ilişkilerinde.
İki kişi bir arada neden özgür olamaz acaba?
İki evli çifti aynı evde, ayrı ayrı bilgisayarlarda birileriyle çetleşiyorken düşündüm.
Bir tanıdık kocasından bu bilgisayar yüzünden boşanmıştı. Adam bu yazdı galiba, öldü..
Ve bir çocuk annesine karşı ne biçim bir düşmanlıkla doldurulmuş ki, anneye üzülmüyor.
Oğlumu düşündüm bir an,
canım benim o bir gece babasını bırakıp anneme gidince, arkamdan koşarak gelmişti, bir an bile
düşünmeden. Kızım daha büyük olduğu için durumun bilincindeydi.
Neyse, oturdum hayat hikâyemi anlatıyordum.
Demek istediğim, ne olursa olsun anneye karşı duyulan öfke, kin her neyse yanlıştı.
Keşke babasının olduğu kadar annesinin de bir birey ayrı bir kişilik olduğunu kavramış
olsaydı bu genç.
tebrikler,
öyküyü sonra bir daha okurum,
selâm ve sevgiler..
sami biberoğulları
Bizim toplumumuzun özelliklerinden biri de bu . Doğruluğu yanlışlığı, insani boyutları elbette tartışılır ama çocuklar annelerinin yaptıkları hatalara karşı daha acımasız oluyorlar.
Selam ve sevgilerimle.