Bozuk Para Taburu
Bozuk Para Taburu
Buraya bakın, işte tam burada “bozuk para taburu” ! Bu çok harcayıcı bir şey fakat kimse bilmiyor.
Ne kadar çok cümle kursak, o kadar çok anlaşılmıyoruz. Bu anlaşılmama hissi ise eksilte eksilte devam ettiriyor. Yavaş ve usulca kurutuyor. Dünden kalan bulantılı düğümler açılmadıkça bugünün kanı temizlenmiyor, kirleniyor.
Bileklerimdeki ağrının nedenini bulamıyorum belki tutup da yazmadığım kalemlerin ağırlığındandır. Oysa yazmak istediğim ne çok şey vardı, sırf yazdıklarımın mahkûmu olmaktan korkup yazmadıklarımın mahkûmu olmaya razı olmuştum hani.
Hayatı birçok şeyin içinde aradım. Onun neyi sevdiğine ya da neyi istemediğine bir türlü karar veremedim. Risklerden hoşlanıyordu evet ama yenilgiyi asla kabul etmiyordu. Katmanlı yapısına rağmen içinde kendime ait özel bir yer bulamadım. Hayatın karmaşık sokaklarında çıkmaza düştüm.
Geçmiş zamandan kalma “değersizlik hissinin” yaşanıldığı zaman diliminde kilitli kalmasını tekrar karşıma çıkıp hüzün ve hüsranla kendini anımsatmasını istemiyordum ama olmuyor. Onlar o kaybolduğum sokaklarda tekrar ve tekrar karşıma çıkıyor. Kasıtlı sarhoş ederdim kendimi o zamanlar o “değersizlik hissi” ile başa çıkabilmek için hani, ama şimdi uyanığım ve uyanıkken bu hisle mücadele daha bir can yakıyor.
En sevdiğimin cebinde bozuk para taburu gibiyim. O yanlış ata oynarken hep eli cebine gidiyor sorgusuz. O harcıyor, ben acıyla ağrıyla parçalanıp yenisini dolduruyorum ceplerine tekrar ve tekrar harcayabilsin diye. Bilmiyor, bilse, anlasa yarını bu denli sallamaz.
Bazı tavırlar ağırlığımı tartıyor, anlıyorum ve anladığımla kalıyorum. Bu anlayış etimi tırnaklayarak yazıyor kelamını üzerime. Derin bir yaraya dönüşüyor. Her bir yara, var olduğu yer bilinmeyen bir mayın gibi dokunulduğu an bir organımı alıyor benden. İşte ömrümün bütün kırıkları beni bitmemiş bir insana dönüştürüyor.
Sonra biri teselli eder gibi:
“Bir yara izi silinmez bir mühürdür, bir hastalık değil” diyor, içim yatışıyor, bu bir maraz değil diyorum sadece bir iz.
Bencil biri olduğumu anladığımda yaşım on ikiydi. O an var gücümle ağlayarak reddetsem de bunu, galiba ağır usul sindi üzerime. “Bencilsin” demişti babam dişlerini sıkarak. İçimin bir apartman boşluğu varmış da o karanlık boşluğa küçük bir kibrit çakmıştı sanki bu söz. O kısacık aydınlık süresinde kendime dair hoş olmayan şeyler görmüş ve korkmuş bir daha asla o karanlığa yaklaşmamıştım.
Genzim bir kelimenin kokusuyla nasıl boğulur, o gün öğrenmiştim.
O gün bugündür “ben” kelimesini meşrulaştırmaya çalışmaktan tükendim.
Yığınlarca cümlenin arasında taşlaştım.
O zaman bir gök boyu susalım.
-kalbim ki
kendi yağmuruyla dolup dolup boşalan
küçücük bir göldü
üstünde nilüferlerden bir beyaz örtü
boğuldu sonunda kendi sularıyla- (Ş. E)
Sinem Ilgın Omay
Mart/14
Bozuk Para Taburu Yazısına Yorum Yap
"Bozuk Para Taburu" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.