- 524 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HZ. RESULÜN (SA) ÖRNEKLİĞİ / MEDİNE'DE 11 YIL (23)
MEDİNE / MEKKE İLİŞKİLERİ (02)
BEDİR SAVAŞI / OLUŞUMU / ARKASINDAKİ GERÇEKLER (2)
Bedir’de Mekkelilerin yenilmesi, liderleri Hişam Bin Melik’in ölmesi (Ebu Cehil), Mekke’yi hüzne boğarken, bütün Arapları şaşkınlığa uğrattı. Doğrusu Araplar böyle bir sonucu beklemiyordu. Fil suresinde belirtilen Ebrehe’nin ordusuna karşı korunan Mekkeliler büyük bir darbe yemişlerdi. Mekke’nin Arabistan’daki durumu sarsmaya başladı.
Bedir savaşının ardından olayları dört konumda özetleyebiliriz. Birincisi; Medine ve Müslümanlar üzerindeki etkileri. İkincisi; Arabistan’ın tamamında doğurduğu sonuçlar. Üçüncüsü; Mekke’de oluşturduğu değişiklikler. Dördüncü; bedir savaşının ardından gelen hükümler.
Medine ve Müslümanlar üzerine etkileri
Bedir savaşının galipleri, ele geçirdikleri 70 esirle Medine’ye girdiklerinde, Medine’nin havası değişti. Müslümanlar Allah’a şükrederlerken, bazı münafıklar “eyvah, artık bütün Arapların hıncını üzerimize çekeceğiz” diye ortalığı karıştırmaya başladılar.
Savaşa katılmış bazı Müslümanlar, savaştaki kahramanlıklarını anlatıyor. Savaşın galibiyetle bitmesindeki paylarından söz ediyorlardı. Nedense insan zaferlerde kendisine pay çıkaran, yenilgilerde kabahati başkasında arayan bir anlayışa sahiptir. Bedir savaşına katılanların bir çoğu ilk defa bir savaş görmüştü. Bazıları da kabile savaşları nedeniyle yıllarca savaşmıştı. Her zaman olduğu gibi Bedir’deki galibiyet ilk defa savaşa girenleri etkilemişti.
Bedir savaşının ardından gelen bazı ayetler, savaş sonundaki bazı Müslümanların psikolojilerini ortaya koyuyor. Müslümanları yeni bir anlayışla eğitiyordu.
Allah Enfal suresinin 17. Ayetinde “onları siz öldürmediniz, fakat Allah öldürdü onları; attığın zaman da sen atmadın, fakat Allah attı (onu). Ve bunu, müminleri güzel bir imtihanla denemek için yaptı. Şüphesiz Allah işitendir, bilendir” diyor.
Ayet bize ne anlatıyor. Allah diyor ki, “onları siz öldürmediniz. Rabbiniz öldürdü” Savaşta kılıçlarıyla veya attığı oklarla, mızraklarla karşısındaki düşmanı öldüren bazı Müslümanlar havaya kapılmış, etrafına nasıl düşman öldürdüklerini anlatıyorlardı. Halbuki Allah’ın ayetlerinde Müslümanlara öğrettiği şey, her insanın eceli vardır. Eceli belirleyen Allah’tır. İnsanı ecele kavuşturan sebepler ecel değildir. İnsanı hastalıklar, kazalar, savaşlar, kavgalar vs. ecelle kavuşturabilir. Savaşta insanın ölümüne neden olan kişi aslında o insanı öldürmemiştir. Sadece insanın ecele kavuşmasına sebep olmuştur. Herhangi bir şekilde cinayet işleyerek insanı öldüren kişi aslında o insanı öldürmemiştir. Yaptığı şey, insanı ecelle kavuşturmaktır.
Allah bize ne anlatıyor. Okunu attığın zaman sen atmadın, Rabbiniz attı. Okçular öyle anlatıyorlardı ki, “attığımı vurdum” diyorlardı. Halbuki o gün Müslümanlara ok atma gücünü veren Allah’tı. Atılan okların isabetini sağlayan Allah’tı. Allah eceli gelen insanları öldürecek okları isabet ettirirken, insan ben attım ben öldürdüm diyordu.
Böylece Müslümanlardan bazıları savaş arkası kendilerine yüksek paylar çıkarmaya başladılar. Övünme, kibirlenme inancı bozan en büyük unsurlardandı. Gereğini yapıp Rabbe tevekkül ise inancın gereğiydi. Müslümanların duygularında, düşüncelerinde kendilerine pay çıkarıcılık hakim olduğu için uyarıldılar. “siz öldürmediniz, siz atmadınız, Rabbiniz öldürdü, Rabbiniz attı”
Siz savaşarak imtihan edildiniz. Okları atarak imtihan edildiniz. Elbette bir insanı haksız yere öldüren onu öldürmüş sayılmaz. O insan eceli geldiği için ölmüştür. Eceli gelmeseydi ne kılıçla, ne de okla öldürülebilirdi. Doğru bir amaçla ölümüne neden olan ile haksız nedenle ölümüne neden olanlar imtihan içindedirler. Doğru bir amaçla ölüme sebep olan, amacı doğrultusunda imtihanı başarmıştır. Haksız bir şekilde ölüme neden olanlar ise cezalandırılırlar. Her ne kadar maide suresinin 32. Ayetinde Allah “Kim, bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur” diyorsa da, buradaki öldürme eylemi, ölüme neden olmadır. Zira ölen kişinin eceli gelmiş ölecektir ama bir neden lazımdır. İmtihan edilen insan nedeni yerine getirerek imtihanı kaybeder.
Allah Enam suresinin 2. Ayetinde “Sizi bir çamurdan yaratan, sonra ölüm zamanını takdir eden ancak O’dur” diye belirttiği ölüm zamanın, yani ecelin kendi elinde oluşunu Enfal suresindeki ayetlerle başka bir açıdan vurguluyor. Müslümanların savaş sonucunda kahramanlık türküleri söyleyerek, övünçlere, kibirlere yönelmesini gönderdiği ayetlerle engelliyor. Galibiyetlerde insanların duygularında meydana gelen değişiklikleri değişik noktalardan ele alarak insanı eğitiyordu.
Allah Enfal suresinin 12-16 ayetlerinde; “Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak ben sizinle beraberim; haydi iman edenlere destek olun; Ben kâfirlerin yüreğine korku salacağım; vurun boyunlarına! Vurun onların bütün parmaklarına! diye vahyediyordu. Bu söylenenler, onların Allah’a ve Resulüne karşı gelmelerinden ötürüdür. Kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, bilsin ki Allah, azabı şiddetli olandır. İşte bu yenilgi size Allah’ın azabı! Şimdilik onu tadın! Kâfirlere bir de cehennem ateşinin azabı vardır. Ey müminler! Toplu halde kâfirlerle karşılaştığınız zaman onlara arkanızı dönmeyin. Tekrar savaşmak için bir tarafa çekilme veya diğer bölüğe ulaşıp mevzi tutma durumu dışında, kim öyle bir günde onlara arka çevirirse muhakkak ki o, Allah’ın gazabını hak etmiş olarak döner. Onun yeri de cehennemdir. Orası, varılacak ne kötü yerdir!” diyor.
Ayetleri dikkatle izlersek, ayetler bize bazı derinlikleri anlatıyor. Savaş anında ve arkasından gelen bu ayetler, adeta Müslümanları eğitime alıyor. Müslümanların eğitildiği konular.
- Allah her zaman ihlasla (samimiyetle) inanan Müslümanların yanındadır.
- Kâfirlerle karşı karşıya geldiğiniz zaman Rabbiniz onların kalplerine korku salar.
- Rabbiniz savaşlarda size melekleriyle yardım eder.
- Savaş anında Allah’a ve resule karşı gelenlere Allah azap eder. Yani Allah’ın kurallarına uymayanlara Allah azap eder.
- Savaşırken, taktik nedeni dışında asla geri çekilmemek gerekir.
Aslında ne Müslümanlar, ne de kâfirler savaş anında melekleri gözleriyle görmemişlerdi. Müslümanlar Allah’a inanıyor. Kendilerine görmedikleri meleklerin yardım ettiğini bilerek, güçlerine güç katıyordu. Ayetler okundukça kafirler bu ayetleri duyuyor. Savaş anında kalplerine düşen korkuların nereden kaynaklandığının bilincine varıyorlardı. Gerçekten 900 kişilik kafir ordusuna karşılık 1000 melek ordusuyla savaş başlasaydı. Herhalde Müslümanlar gölgelik bir yer bulur otururlardı. Değilse her melek bir kâfir öldürseydi Mekkelilerden kimse kalmazdı. Allah’ın Müslümanlara melekler ordusuyla yardım etmesi, Müslümanların bir kenarda oturup savaşı seyretmeleri için değildi. Aksine Müslümanların daha güçlü bir şekilde savaşa girmeleri, geri durmamaları, morallerini bozmamaları içindi. Melekler ordusu, ellerinde kılıçlar, yaylar, oklar, mızraklarla kâfirleri öldüren değil, müminlere psikolojik destek sağlayan bir söylemdi. Allah resullerin hayatını anlatırken de, onlara değişik şekillerde yardım ettiğinden söz ediyor. Ancak hiçbir resul, hiçbir inanmış kavim, Allah bize yardım ediyor diye, oturup bir köşede durmamışlardı. Hatta “Musa’ya, sen git rabbinle savaş” diyen toplumlar Allah tarafından tenkit edilmiş. Müslümanlara kötü bir örnek olarak gösterilmişti.
Halüsinasyon; yani insanın kendini şartlandırarak oluşturduğu görüntüler… Her zaman insanların hayatında var olmuştur. Kendi kendini korkutan insanlar karabasanlarını gerçekmiş gibi görürken… Bazı inananlar da, kafalarında gerçekleştirdikleri algıları gerçekmiş gibi görmeye başlarlar. Bu duruma bilimsel olarak halüsinasyon deniliyor. Halüsinasyonla ilgili tarihte birçok olay anlatılmaktadır. Eğer bu konuda bir çalışma yaparsanız, tarihi olaylarda verilen halüsinasyon örnekleri karşısında ne söyleyeceğinizi bilemezsiniz.
Savaşlarda Allah’ın kendilerine yardım için melekler göndereceğine kesin inananların algıları, bir müddet sonra görüntüler halinde karşılarına çıkabilir. Nitekim savaşlara katılan birçok insan ki, bilgileri zayıf olsa da duygusal olarak samimiyeti tartışılmaz olanlar, melekleri gördüklerinden söz ederler. Akla dayananlar ilk anda bu tür anlatımlara gülüp dalga geçerlerken halüsinasyon olayını unuturlar. Ama akla dayanan aynı kişiler halüsinasyon olayını anlatan kitapları okuyarak etkilenirler. Etraflarına ballandırarak anlatırlar. Hemen herkesin bildiği çöllerde görülen serap olayı halüsinasyondan başka değildir.
Yaratıcı olan Allah, insanın yapısını en iyi bilendir. İnsanların samimiyetine, inancına, korkularına göre teşekkül edecek yanılsamalarını, yani halüsinasyonlarını da bilmektedir. Elbette Allah melekler ordusu göndererek inananlara yardım edebilir. Bunu engelleyecek hiçbir şey yoktur. Ancak Allah açıkça Enfal suresinin 7-10 ayetlerinde “Hatırlayın ki, Allah size, iki taifeden birinin sizin olduğunu vadediyordu; siz de kuvvetsiz olanın sizin olmasını istiyordunuz. Oysa Allah, sözleriyle hakkı gerçekleştirmek ve kafirlerin ardını kesmek istiyordu. Günahkârlar istemese de hakkı gerçekleştirmek ve batılı ortadan kaldırmak içindi. Hatırlayın ki, siz Rabbinizden yardım istiyordunuz. O da, ben peş peşe gelen bin melek ile size yardım edeceğim, diyerek duanızı kabul buyurdu. Allah bunu sadece müjde olsun ve onunla kalbiniz yatışsın diye yapmıştı. Zaten yardım yalnız Allah tarafındandır. Çünkü Allah mutlak galiptir, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir” diyerek. Olaya açıklık getiriyor. Ayetlerin özünden çıkan…
- Allah müminlerin elleriyle kafirlere ders verecektir.
- Melekleri Müslümanların kalpleri yatışsın diye gönderiyordu.
Değilse melekler savaşacak, Müslümanlar oturacak değildi.
Enfal suresinin 12. ayeti “Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak ben sizinle beraberim; haydi iman edenlere destek olun; Ben kâfirlerin yüreğine korku salacağım; vurun boyunlarına! Vurun onların bütün parmaklarına! diye vahyediyordu”
Meleklerin Müslümanlara nasıl yardım ettiğinin ayrıntısı yok. Ama bir yerde ayrıntı var. “Kâfirlerin yüreğine korku salacağı; vurun boyunlarına. Vurun onların bütün parmaklarına” Bu durumun yaşamın gerçeğine nasıl yansıdığını anlamamız zor. Ancak belki denilebilinir ki, kafirlerin kalbine salınan korku, boyunlarının düşmesine, yani dik duruşlarının kaybolmasına… Telaşa, şaşkınlığa… Kılıcı, yayı, oku, mızrağı tutan parmakları titremeye, gevşemeye başlamasına neden olmaktadır. İşin aslı da bu değil midir? Savaş anında korkuya kapılanların davranışları da otomatikman değişecektir. Elleri kolları ayakları birbirine dolanacak. Gözleri görmez olacak. Kulaklarından uğultular eksik olmayacaktır.
Ayetler dikkatle analiz edilirse, insan psikolojisinin tahlillerini göreceğiz. Telkin, insanı derinden etkileyen unsurdur. İnananlar olarak, her şeyden çok inandığımız Allah’ın ayetleriyle bize yaptığı telkin, şu kısacık ömürde tabi olduğumuz imtihan gereği başımıza gelenlerin bizi korkutmamasıdır. Ölsek de, kalsak da, imtihan içindeyiz. Bu bilinç elimizin kolumuzun, ayaklarımızın birbirine dolanmamasını, parmaklarımızın titrememesini sağlayacaktır. Aksi halde içimizdeki korku, bizi şaşkına çevirecek ne yaptığımızı bilmeyecek hale getirir. Ayetler insana hitap etmektedir. Her ne kadar kafirlere salınan korkuların nelere sebep olacağı anlatılsa da, aynı şeyler korkan müminler içinde gerçekleşecektir. Savaş anında ölmekten korkan, bu nedenle telaşa düşen müminlerin de, elleri, kolları, ayakları birbirine dolanacak. Parmakları titreyecek. Gözleri şaşkınlaşacaktır. O zaman attığını vuramayacak. Kılıcı tutamayacak. Mızrak elinde sağlam durmayacaktır. Allah’ın meleklerle yardım, psikolojik yapısını güçlendirerek, Müslüman’ın boynunun düşmemesini, yani düşmana karşı dik durmasını sağlayacaktır.
Allah enfal suresinin 45-47 ayetlerinde “Ey iman edenler! Herhangi bir topluluk ile karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah’ı çok anın ki başarıya erişesiniz. Allah ve Resulüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider. Bir de sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir. Çalım satmak, insanlara gösteriş yapmak ve Allah yolundan alıkoymak için yurtlarından çıkanlar gibi olmayın. Allah onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır” diyerek. Meleklerle yaptığı yardımın ne anlama geldiğini anlatmaktadır. Allah’ın yardımı olmasaydı Müslümanlar birbirine düşer. Kalplerine korku girer. Böylece zayıflayarak güçleri düşerek savaşı kaybederlerdi. Ama böyle olmadı Allah müminleri melekleriyle destekledi. Onlar birlik ve beraberlik içinde düşmana saldırdılar. Çok kısa süren bir savaşın arkasından galip geldiler. Asıl mesele bundan sonraydı. Bundan sonra Müslümanlar asla, “Çalım satmayacaklar. Gösteriş yapmayacaklardı” Asıl imtihan buydu. Ne yazık ki, bedir savaşı sonunda bazı Müslümanların psikoloji hemen olumsuz yönde gelişmeye başlamıştı. Allah ayetlerini göndererek olumsuz gelişmeleri engelleyerek Müslümanlara olması gerekeni söyledi.
Allah’ın ayetleri eğitime devam ediyor. Enfal suresinin “Ey Peygamber! Müminleri savaşa teşvik et. Eğer sizden sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki yüze galip gelirler. Eğer sizden yüz kişi olursa, kâfir olanlardan bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir topluluktur. Şimdi Allah, yükünüzü hafifletti; sizde zayıflık olduğunu bildi. O halde sizden sabırlı yüz kişi bulunursa, iki yüz kişiye galip gelir. Ve eğer sizden bin kişi olursa, Allah’ın izniyle iki bin kişiye galip gelirler. Allah sabredenlerle beraberdir” diyor.
Sayılara dikkat edin. Allah, inancı kesin olanların savaş anında on kişiye bedel olduklarını vurguluyor. Yani inanmış bir Müslüman on düşmana bedeldir. Ancak Allah diyor ki, yükünüzü hafiflettim. İnanmış bir Müslüman iki düşmana bedeldir. Ama hedefin on olduğunu unutmayın.
Bedir’de üç yüz kişilik Müslüman ordusu, dokuz yüz kişilik Mekke ordusunu yenmişti. Bunun üzerine Müslümanlar hava atmaya başladılar. Allah gönderdiği bu ayetlerle onların havasını indirdi. Bire üç kişi ne olur ki, inanmış Müslüman on kişiye bedeldir. Bu durumda üç yüz kişilik bir ordu Mekkeli üç bin kişilik orduya bedel olması gerekiyor. Ayetlere dikkatle bakarsanız, aslında ayetlerin özü sürekli insan psikolojine hitap ediyor. İnsan benini öne çıkarıp övünmeye doğru gittiğinde hemen bir ayet gelip engelliyor. İnsan korkuya, endişeye kapıldığında hemen bir ayet gelip inanları destekleyerek morallerini yükseltiyor. Müminleri otokontrol altında tutan Allah, gönderdiği ayetlerle Müslümanların aşırıya gitmelerini engellerken, korkup geriye düşmelerini de engelliyor…
Günümüzün toplumsal psikolojik savaşlarını sürdüren insanların ortaya koyduğu taktiklerden farklı olarak Allah, insan iradesinin özgürlüğünü esas alıyor. Aklına, iradesine inancına hitap ediyordu. Müslümanların bu özelliğe çok dikkat etmesi gerekiyor. Allah’ın gönderdiği ayetleri doğru anlaması gerekiyor. Hazırcılık, yan gelip yatmak, bütün işlerin sorumluluğunu Allah’a yükleyip işin içinden sıyrılmak anlamlarına gelebilecek hiçbir çıkarım, yorum Allah’ın ayetlerinden yorumlanamaz. Ne yazık ki, Müslümanların geçmiş kültürü bu tür yorumları içinde barındırmıştır. Ülkenin her yerinde, yüzlerce yıl ölüp gitseler de Müslümanlara savaşlarda yardım eden yatırlar, melekler, sahabeler, erenler, evliyalar, Müslümanların kültürünü süslemektedir. 1974 yılındaki Kıbrıs çıkartmasının ardından vaaz veren bazı hocaların anlattıkların duysanız tüyleriniz diken diken olurdu. Belki de, savaşa girecek Müslümanların maneviyatını desteklemek için söylenen bu hikâyelerin Allah’ın diniyle, ayetlerin anlamlarıyla bir ilgisi yoktur.
İşin gerçeğinde hemen her ülke bu tür psikolojik tutumları sergilemektedir. Toplumların harekete geçirilmesinde… Orduların kendilerini ölüme götürecek saldırıların yapılmasında uygulanan taktikler, insan psikolojisini etki altına almaktan geçmektedir. Allah insanı özgür bırakıp, aklına, kalbine hitap ederken, insanlar insanları çıkarlarına ölümlere gönderebilmek için beyinlerini yıkarlar. Kahramanlık marşları, ezgiler, hitabet sanatıyla aklı öldüren, duyguları titreten söylemler hep bunun içindir. Beyin yıkama bütün yeni versiyonlarıyla bu işler içindir. Rivayet ederler ki, ateizme dayanan komünist ihtilali yapan Stalin bile, kızıl orduyu harekete geçirebilmek için, Rus kültüründeki kahramanlık marşlarına başvurmuştur. Osmanlının mehter marşlarının da amacı budur. İnsan aklının, duygularının tek elden yönetimini esas alan, musiki ezgilerinin, içten, yanık sözlerin insanları nasıl etkilediğini bilmekteyiz. İran devrimi sırasında, devrimi gerçekleştiren Fars, Azeri, Kürt toplumlarının kendi dilleriyle, müzikleriyle oluşturdukları ezgilerin, insanları nasıl tanklara karşı yürüttüğüne şahit olduk. Bugün hala dünyanın dört bucağında savaşan toplumların aynı yola başvurdukları sosyolojik, psikolojik bir gerçekliktir.
Bazı Müslümanlar Bedir’de ölenler için ileri geri konuşmaya başladılar. Güya onlar savaşa gitmeseydi ölmeyeceklerdi. Bu durumu Allah Ali İmran suresinin 168. Ayetinde “oturup da kardeşleri hakkında: "Bize uysalardı öldürülmezlerdi" diyenlere, "Eğer doğru sözlü insanlar iseniz, canlarınızı ölümden kurtarın bakalım!" de.” Sözüyle belirtmektedir. Nisa suresinin 78. Ayetinde ise “Nerede olursanız olun ölüm size ulaşır; sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile! Kendilerine bir iyilik dokunsa "Bu Allah’tan" derler; başlarına bir kötülük gelince de "Bu senden" derler. "Hepsi Allah’tandır"" de. Bu adamlara ne oluyor ki bir türlü laf anlamıyorlar!” diyerek ölüm gelince hiçbir şeyin engelleyemeyeceğini, ölüm korkusuyla hareket edilemeyeceğini bildirmektedir. Buna rağmen bazıları onların boşu boşuna ölüp gittiğinden söz ederlerken Allah Bakara suresinin 154. Ayetinde “Allah yolunda öldürülenlere "ölüler"" demeyin. Bilakis onlar diridirler, lakin siz anlayamazsınız” ifadesiyle insanları uyarmış. Ancak kalplerinde nifak olanlar unutmuşlardı.
Toplum içinde, ister Müslüman olsun, ister Müslüman olmasın, Allah’ın ayetlerini bir kenara koyarak, çıkarlı doğrultusunda hayatını, dünyasını düşünenler elbette çıkacaktır. Zaten o nedenle Allah dünyevileşmeye karşı Müslümanları sürekli uyarmaktadır. Dünyevileşmek, Allah’ın ayetlerine inansalar da, insanların Allah’ın ayetlerini dünyevi çıkarlarına göre tevil ederek yaşamalarından ibarettir. Her zaman samimi inancı yaşacak olan insanları bekleyen tehlike budur. Müslümanlar bu konuda titizlenip kendilerini düzeltmedikçe… Dünyevileşmeye doğru giden Müslüman kardeşlerini uyarmadıkça… Müslümanların Allah’ın ayetlerini anlamaları söz konusu olmayacaktır. Özellikle günümüzde, insanların gittikçe bireyselleştiği, siyasi ekonomik çıkarlarla elde edilen yaşam maliyetlerinin yükseldiği ortamlarda oluşturulan yaşam seviyesinin normalleştirilmesi için ayetlerin tevil edilmesi korkunç sonuçlar doğuracaktır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.