- 675 Okunma
- 6 Yorum
- 1 Beğeni
SİNEMACI fikret - 45
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Ummadığı bir tepki ile karşılaştı kısa sürede köyde. Hem Fikret’e hem de babasına hastahane kaçışı ile ilgili çok sert tepki gösterdi köylüler. Bu tepkide çocuğun hastahaneye yatırılmasına öncülük eden şoför Metin’in etkisi oldukça fazlaydı. Az gayret etmemişti onun için. Ölümden söz etmişti doktor da nasıl kurtaracağım diye yırtınmış, sonunda hastahaneye götürüp elleriyle yatırmıştı. Hem de ne hastahane ? Herkese nasip olmayacak kadar kaliteli bir yer.
Sonunda babası da razı oldu ve şoför Metin çocuğu yanına alıp tekrar Validebağ Sanatoryumu’nun yolunu tuttu. Çok kızmışlardı hastahaneden çocuğa. Tekrar almaları prensiplere aykırıydı. Yine de prensiplerinden taviz verip, bir daha kaçmayacağına dair söz alarak kabul ettiler yeniden yatırmaya. Şoför Metin sımsıkı tembihledi yeniden kaçmaması, onu mahçup etmemesi için. Biraz da korkuttu, hastalığının yeniden tekrarlama ihtimali olduğunu, bu defa hastahaneye de almayacakları için ölümle burun buruna gelebileceğini söyleyerek.
Sinema makinesinin taksitlerini dert etmeyecekti bu defa. Şoför Metin bile o konuda destek sözü vermişti. Yaklaşık olarak bir aydan daha fazla yatması gerekiyordu. Sabahları balkon kürleri, çam havası, ek gıdalar, iğneler, ilâçlar, sıcak banyolarla günden güne sağlığına kavuşmaya, kilo almaya bile başladı. Bu defa babasının bile ziyarete gelmediği günler geçip gitti. Sonunda sağlığına tam kavuşarak, iki aylık süreyi de tamamlayarak çıktı hastahaneden. Pijamaları ile değil, normal kıyafeti ile ama yine parasız olarak gitti Beyoğlu’na. Veresiye film alarak öyle döndü köyüne. Yine hemen o akşam başladı sinemacılığa.
Kısa sürede makinesinin borcunu bitirip Müzeyyen teyzenin parasını da ödemeye başladı ve bitirdi. Ekonomik olarak güçlü hissetmeye başlamıştı kendini. İstiklâl caddesinden giyinmeye, Beyoğlu berberlerine traş olmaya bile başladı. Babası hiç bir zaman hesap sorup da parasını harcamasına karışmadı. Kışın kahvelerde, yazın bahçelerde, köy köy dolaşıp işini yapmaya, para kazanmaya devam ederken, okula giden çocukları gördüğünde onlara yeniden özenmeye, okulu bıraktığı için pişmanlık duymaya başladı.
Bir gün kahvelerinin bahçesinde okul çocuklarını ve başlarında İlhan öğretmenini gördü. Hem sevindi hem de utandı. Orta okul ikinci sınıfta kaldığından beri utancından gitmiyordu ona. Koştu, elini öptü. Çok sevindi İlhan hanım onu görünce. Hatırını sordu. Fikret sanki o gün için hazırlanmış bir kurgu gibi, kahvenin bahçesindeki çınar ağacına asılı, o günkü filmin afişini göstererek ;
’’ Hayat mı bu öğretmenim ? ’’ dedi. Filmin adıydı aslında bu.’’ Hayat mı bu ? ’’ Fakat Fikret, öğretmenini gördüğünde daha çok dışa vurulan, içindeki okulu bırakma pişmanlığını dile getirmek istemişti.
’’ Ne var ki oğlum ? Ne güzel sinemacı olmuşsun işte ! ’’
’’ Hayır öğretmenim. Okumalıydım ben. Çok yanlış yaptım, çok ! ’’
’’ Olsun oğlum. Bırakmışsın artık. Şimdi hayatını bu şekilde kazanmaya çalış. Sen böyle de başarırısın. ’’ İçinden kabullenmemişti çocuk bu durumu. Pişmanlığı pek kolay geçecek gibi değildi.
Çocukluğunda babası başka çocuklarla kavga etmemesi, kendine lâf getirmemesi için sık sık tembih ederdi. Fikret de babasına söz gelmesin diye, gücünün yettiği çocuklardan bile dayak yemişti çoğu kez. Bu yüzden de ezik bir çocukluğu olmuştu. Para kazanmaya başlayıp kendini güçlü hissedince artık dayak yemek de istemiyordu. Biraz da büyümeye başladığı için onur meselesi yapıyordu. Okuma pişmanlığı da onu öfkeli biri yapmaya başlamıştı.
Köy çocuklarının çoğunun çekindiği Hilmi’yi bir öfke anında ayaklarının altına alıp öyle bir tekmeledi ki ; yanlarındaki çocuklar ayırmaya bile korktular. Yine öfke anında, çocukluğunda kahvelerinde okuma yazma öğrettiği Satılmış amcanın oğlunu sinirle itip kolunun iki yerinden kırılmasına sebep olmuştu. Artık kimseden korkmuyor, sinmiyor, ezilmiyor, dayak da yemiyordu.
Bir gün Şeyhli köyünde bahçede sinema oynatırken para toplamaya başladığında, bir adam az para verip, tehdit ve küfürle başından savmaya çalıştıı. Öfkeden çılgına dönen Fikret, elindeki paraları sinema makinesinin yanına bırakıp, sinema seyretmekte olan adamın yanına gitti ve ağzına bir yumruk patlatıp yeniden sinema makinesinin yanına koştu. Çok kızan adam yerinden fırlayarak ona doğru gelmek isterken seyirciler tuttu. Bu arada kendini adamdan korumak isteyen Fikret, film kesmek için makinenin yanında taşıdığı çakıyı eline almıştı bile. Eğer adam ona doğru yaklaşmayı başarabilseydi. belki de bıçaklanmış olacaktı.
Haftada bir gün gittiği köylerden birinde akşamları kaldığı, yattığı bir akrabası vardı. Onun yaşıtında bir oğulları ve biraz büyük de bir kızları olan bu uzak akrabaları ona çok iyi davranıyorlar, yedirip içirip evlerinde misafir ediyorlardı. Bir gün kızları her hangi bir sevdiği kızın olup olmadığını sordu. Çocukluğunda âşık olduğu, seçtiği, beğendiği kızlar olduğunda, bundan kendinden başkasının haberi bile olmamıştı. Yoksulluğu, ezikliği ona birini sevmeyi, âşık olmayı yasaklamış gibiydi. Sinemacılığa başladıktan sonra da, dolaştığı köylerde ilgisini çeken, beğendiği kızlar olsa da, hatta ona doğru baksalar bile, ilişki kuracak, konuşacak, açılacak cesareti hiç bulamamıştı.
’’ Yok .’’ dedi. ’’ Hiç sevgilim olmadı benim.. ’’
’’ Öyleyse bir tane ayarlayalım köyden sana. ’’
’’ Boş ver yahu. İşin mi yok senin ? ’’
’’ Söyle bakalım ; kimi istersin ? ’’ deyip, bir sürü isim saydı kız. Neredeyse köyün bütün kızlarının isimleriydi bunlar. İnandırıcı gelmedi..
’’ Ne yani ; hangisini istesem sevgilim mi olacak benim ? ’’
’’ Deneyeceğiz. Birini seçer, bir mektup yazarsın. Olursa olur artık. ’’ Şaka gibi bir şeydi aslında. Bir kez daha saymasını istedi kızların isimlerini. Sonunda birini seçti. Basbayağı oyun oynar gibi hissediyordu kendini. Seçtiği isimle ilgili biraz düşündü kız.
’’ He , tamam. Boşta sayılır o. Sen yaz bir mektup da vereyim ben. ’’
Bu arada köy çeşmesine gelen kızı uzaktan gördüğünde, daha önce de gördüğünü ve ilgisini çektiğini söyledi. Kısa boylu, zayıf, esmer, ağır canlı bir kızcağızdı.
Ertesi hafta köyde yazdığı mektupla geldi . Kız mektubu kabul edeceğini fakat okur okumaz iade etmek zorunda olduğunu, ağabeylerinden çekindiğini söylemiş. Bunda bir sakınca görmeyip akraba kızına uzattı. Çok beğenildiği için iade edilmeyen mektubun yerine cevabı gelmiş ve iki gencin arasında bir mektup aşkı başlamıştı.
Devam edecek.
Fikret TEZAL
YORUMLAR
Türkün karnı doyunca,borçta bitmiş neden olmasın.Tebrik ederim saygılarımla.