7
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1630
Okunma
C) DEMİRCİ KAVA’NIN ZALİM DEHHAK’I ÖLDÜREREK İNSANLARI BÜYÜK BİR ZULÜMDEN KURTARDIĞI GÜNDÜR NEVRUZ.
İran Hükümdarı Cemşid’in son zamanlarında Dehhak adında bir büyücü İran’a gelir. Dehhak çeşitli hilelerle hükümdarlığı ele geçirir. Efsaneye göre Cemşid’in iki türlü sonu vardır 1- Kaçarak Çin’e gitmiştir ( Ki Çinde de boş durmamış bir Çinli Prensesle gönül ilişkisi filan olşmuş diyorlar ) 2- Çine mine gidememiş garibim. Bu zalim Dehhak onu testere ile dilim dilim doğramış. ( Ya da Çin’e gitmiş, sonra tekrar ülkesine dönüp tahtını geri almak istemiş ama Dehhak onu öldürtmüş) Her neyse....
Dehhak dünyanın gördüğü, göreceği en büyük zalimlerden biriymiş. Bu herifin sırtında korkunç yaralar olduğu gibi iki tane de korkunç yılanı varmış. Hem kendisine çok acı veren o yaraları tedavi etmek, hem de yılanlarını beslemek için her gün iki tane çocuk kurban edilir , beyinleri bu yaralara sürülür, sonra da yılanlara verilirmiş onların beslenmesi için.
Her gün iki çocuk böylece kurban verilirken Dehhakın sarayına halktan iki aşçı girmiş. (Armayel ve Garmayel ) Bunlar çocukların hiç olmazsa birini kurtarabilmek amacıyla sadece bir çocuğu kesip beynini alıyor ve bir de koyun beyni karıştırarak Dehhak ve yılanları için kullanıyorlarmış. Kurtardıkları bir çocuğu ise Demirci ustası Kava’ya gönderiyorlarmış. Kava demirden silahlar yapıp bu çocukları savaşçı olarak yetiştirmeye başlamış.
Gel zaman git zaman sıra Kava’nın çocuğuna gelmiş. Kava çocuğunu bizzat kendi elleriyle Dehhak’a vereceğini söyleyerek onun huzura gelmiş çocuğu ile birlikte. Tam Dehhak’ın karşısına geçince de kaftanı içinde sakladığı Gürz-ü Kemberi (Bir çeşit çekiç ) Dehhak’ın kafasına indirdiği gibi bu zalimi öldürmüş. Bu sırada Kava’nın yetiştirdiği çocuklar ve halk da Dehhak’ın öldüğünü haber alınca isyan etmişler ve böylece esaretten kurtulmuşlar.
İşte Demirci Kava’nın Dehhak’ı öldürdüğü o gün 21 Martmış..Yani Nevruz. Ateş ne alaka diye soracak olursanız: İki alaka var 1- Demirci Kava’nın askerleri birbirleriyle haberleşmek için dağlarda ateş yakıyorlarmış. 2- Demirci Kava Gürz-ü Kember denilen çekicini zalim Dehhak’ın kafasına indirdiği anda Dehhak’ın senelerden beri yaktırdığı ateş kendiliğinden sönmüş efsaneye göre.
Aslında Firdevsî’nin Şehnamesinde de anlatılan ve bir olaydır Demirci Kava efsanesi. Ancak hemen şunu belirtelim ki bizim bazı yazar-çizer takımının dediği gibi bu efsane ’Ergenekon Destanının değiştirmiş hali’ - kesinlikle- değildir. Tamamen farklı bir destandır. Peki bir Kürt destanı mıdır? Oldukça tartışmalı bir konu çünkü bu efsane Hz. Nuhtan da önce cereyan eden bir olaydır. ( Bir sonraki bölümde görüleceği üzere ) Hz Nuhtan önce Kürt diye bir topluluk var mıydı, bırakın Kürdü herhangi bir millet var mıydı? İşte orası soru işareti.
D) NUH TUFANININ SONA ERMESİ VE NUHUN GEMİSİNİN KARAYA ÇIKTIĞI GÜNDÜR NEVRUZ...
Başlığa bakıp da ’ Yahu o Muharrem ayı, yani aşure olayı ile ilgili değil miydi?’ Diye soranlar olacaktır mutlaka. Genel inanış evet Nuh’un Gemisinin tufandan sonra karaya çıktığı gün aşure günüdür lakin bir inanışa göre bu tarih 21 Marttır. Yani Nevruz.
Evet..Tekrar Cemşid’e döneceğiz...Demiştim ya Nevruz efsanelerinin çoğu Cemşid’le bağlantılıdır diye.
Dehhak’ın Demirci Kava tarafından öldürülmesinden sonra Cemşid’in evlatları ve torunları tekrar İran ve çevresine hakim olurlar ( Olaylar aslında Pers İmparatorluğunun hüküm südüğü topraklarda ve bilhassa Ninova kentinde geçmektedir ) ancak bu arada İran’da putperestlik yaygınlaşmıştır. İşte bu noktada efsanelerin içine Hürmüz, Ehrimen ve Zerdüşt de dahil olur ve konu iyice arapsaçına döner. ( Zaten tam bir arapsaçıdır..Mesela Dehhak’ın zalim bir Arap ya da Asur Kralı olduğu bile yazar efsanelerde ) Neyse...
İnsanların iyice sapıtttığını gören Yüce Allah insanları doğru yola yönlendirmesi için Nuh Eleyhisselamı gönderir ancak insanlar Nuh’a inanmazlar. Bunun üzerine Yüce Allah Nuh Aleyhisselama bir gemi yapmasını ve bu gemiye her canlıdan bir erkek ve bir dişi almasını emreder...
Sonrasını biliyoruz zaten...İşte Nuh’un Gemisinin Müslüman ve Musevi inancına göre Cudi, Hristiyan İnancına göre Ağrı dağında karaya çıktığı gündür Nevruz. Hz Nuh o gün gemide bulunan tüm yiyecekleri toplatmış, büyük bir ateş yaktırıp bu kazanda yiyeceklerden bir çorba yaptırmıştır ( Aşure ) Nuh Peygamberin ateş yakmasına izafeten Nevruzda da ateş yakılır bir inanışa göre.
E) TÜRKLERİN ERGENEKONDAN ÇIKTIKLARI GÜNDÜR NEVRUZ.
Bozkurt ve Ergenekon Destanları Çin kaynaklarında yer alan ve birbirinin devamı olan destanlardır. Konumuzla ilgili olanı Ergenekon destanı olduğu için kısaca bu destana değinelim.
Moğol ilinde Oğuz Kağan soyundan İl Han’ın hükümranlığı sırasında Tatar Türklerinin hükümdarı Sevinç Han Moğol ülkesine savaş ilan etti. İl’hanın idaresindeki orduyu Kırgızlar ve diğer boylardan da yardım alarak bozguna uğrattı. İl’hanın ülkesindeki tüm insanları öldürdüler. Yalnız İl’hanın küçük oğlu Kıyan ve eşi ile yeğeni Nüküz ile eşi kurtulmayı başardılar. Bunlar düşman askerlerinin, onları bulamayacağı bir yere kaçmaya karar verdiler. Yabanî koyunların yürüdüğü bir yolu izleyerek yüksek bir dağıda dar bir geçite vardılar. Bu geçitten geçerek içinde akar sular,pınarlar, çeşitli bitkiler, çayırlar, meyva ağaçları, çeşitli avların bulunduğu bir yere gelince Tanrıya şükrettiler ve burada kalmağa karar verdiler. Dağın doruğu olan bu yere dağ kemeri anlamında “Ergene” kelimesiyle “dik” anlamındaki “Kon” kelimesini birleştirerek “Ergenekon” adını verdiler. Kıyan ve Nüküz’ün oğulları çoğaldı. Dört yüz yıl sonra kendileri ve sürüleri o kadar çoğaldı ki Ergenekon’a sığmadılar. Atalarının buraya geldiği geçitin yeri unutulmuştu. Ergenekon’un çevresindeki dağlarda geçit aradılar. Bir dişi bozkurt ( Asena ) Onlara yol gösterdi ve demirden bir dağın eteğine geldiler.
Bir demirci, dağın demir kısmı eritirlerse yol açılabileceğini söyledi. Demirin bulunduğu yere bir sıra odun, bir sıra kömür dizdiler ve ateşi yaktılar. Yetmiş yere koydukları yetmiş körükle hep birden körüklediler. Demir eridi, yüklü bir deve geçecek kadar yer açıldı. İl’hanın soyundan gelen Türkler yeniden güçlenmiş olarak eski vatanlarına döndü, atalarının intikamını aldılar.
Daha sonraki yıllarda ve asırlarda Türklerin Ergenekon’dan çıktıkları gün olan 21 Mart’ta her yıl bayram yaptılar. Bu bayramda bir demir parçasını kızdırırlar, demir kıpkırmızı olunca önce Hakan daha sonra beyler demiri örsün üstüne koyup döverler.
F) HALİFELİĞİN HZ. ALİ’YE VERİLDİĞİ GÜNDÜR NEVRUZ.
Sünni İslam inancına göre Hz. Muhammed (S.A.S) kendisinden sonrası için bir vekil bırakmamıştır. Herhangi bir vekili de bizzat kendi ağzından ’ Bu benim vekilimdir ’ Diye işaret etmemiştir. Ancak Alevi İslam inancına göre durum böyle değildir. Hz Muhammed (S.A.S) doğrudan doğruya halifeliği Hz. Ali’ye (R.A) bırakmıştır. Şöyle ki:
Peygamberimiz(S.A.S) Veda haccından bir müddet önce Hz. Ali’yi (R.A) Yemen’e vazifeli olarak göndermişti. Hz.. Ali (R.A)Veda Haccında Peygamberimizle(S.A.S) buluşacaktı. Hz. Ali, Mekke’de Rasûlullah’la buluşmak için Yemen’den dönüşünde biraz acele ederek önden gitti. Askerlerin başına arkadaşlarından birini vekil bıraktı. Bu vekili de Hz. Ali’nin Yemen’den getirmiş olduğu kumaşları askerlere dağıttı. Askerler bu elbiseleri giydiler. Mekke’ye yaklaştıklarında Hz. Ali onları karşılamaya çıktı. Bir de baktı ki, Yemen’den getirmiş olduğu elbiseler, askerlerin üzerinde... Vekil olarak bıraktığı komutana kızarak:’Yazıklar olsun sana! Bu nedir?’ Diye hesap sordu. Vekili şu cevabı verdi: ’ Peygamberin huzuruna çıktıkları zaman askerlerin biraz düzgün kıyafetleri olmalarını istedim. Onun için onlara bu elbiseleri giydirdim.’ Hz. Ali daha da kızdı. ’Yazıklar olsun sana! Bunlar Rasûlullah’ın yanına gitmeden, elbiseleri üzerlerinden çıkar.’Bunun üzerine askerlerin üzerindeki elbiseleri çıkarttırdı ve tekrar yerlerine koydurdu fakat askerler, Hz. Ali’nin kendilerine yaptığı bu muameleden şikayetçi oldular.
İbn İshak, Ebu Said el-Hudrî’nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: «İnsanlar Ali’yi şikayet ettiler. Peygamberimiz onlara “Ey insanlar, Ali’yi şikayet etmeyiniz. Vallahi o Allah (C.C) yolunda şikâyet edilmez” dedi.
Veda Haccı dönüşü Gadir Hum mevkiine geldiklerinde de mola verdi Gadir-i Hum Mekke ile Medine arasında Cuhfe yakınlarında bulunan bir mevkinin ismidir. Orada bir müddet istirahat edip öğle namazını kıldıktan sonra, Sahabilere hitaben şöyle bir konuşma yaptı:
“Ey insalar! Haberiniz olsun ki, ben de ancak bir insanım, Çok sürmez Yüce Rabbimin elçisi bana gelecek, ben de onun davetine icabet edeceğim. Ben size kıymeti ve mesuliyeti ağır iki emanet bırakıyorum: Birincisi Yüce Allah’ın (C.C) Kitabıdır ki, onun içinde hidayet ve nur vardır. Cenab-ı Hakkın kitabına sımsıkı sarılınız. İkincisi de Ehli Beytimdir. Ehli Beytime muamele hususunda size Allah’ı (C.C) hatırlatırım.
İşte Gadr-i Hum Olayı da denilen bu olayda Hz. Muhammed’in (S.A.S) söylediği bu sözler kendisinden sonra Hz Ali’yi halife yani vekili olarak işaret etiğinin bir göstergesi olarak kabul edilir aleviler tarafından ve ’ Halifelik Hz. Ali’ye verildi.’ derler. Alevi inancına göre Hz Ali’ye halifeliğin verildiği gündür Nevruz. Hatta Hz. Ali’nin Hz. Fatma ile evlendiği gündür aynı zamanda.
Nevruzla ilgili olaylar içinde tek efsane olmayan olay bu Gadr-i Hum olayıdır.
Türkiye dışındaki Türk dünyasında çok daha görkemli bir şeklide kutlanan Nevruz Türkiye’de zamanla -sanırım- Hıdırellezle karıştırılmış ve baharın başlangıcı 21 Martta değil de 6 Mayısta Hıdırellez bayramı olarak olarak kutlanır olmuştur çünkü diğer Türk dünyasındaki Nevruz geleneklerinin neredeyse tamamı bizde Hıdırellezde yaşatılmaktadır. Nevruzla ilgili tek hatırladığım ise memleketim Kars’ta ’Acem ’ Dediğimiz vatandaşlarımızın bize garip gelen bazı adetleridir ki bunlar içinde özellikle komşularının kapılarını dinlemek bana çok acayip gelirdi. Başka zaman için çok ayıp olan bu davranış o gün için ayıp sayılmazdı.
Öyle ya da böyle...Sonuçta bu bayram bizim bayramımızdır. Bütün Milletimize Kutlu Olsun.